Ortadoğu ve Kürdistan Meselesi

''Kürdler, kendi topraklarında devletleşme hakkını bugün elde etmezse yarın geç olur. Kürd siyasilerin barışık halı ve son olarak Kürd Lider Sayın Barzani’nin, ülkesinin bir tarafından diğer tarafa-Cizre’ye gelişi Kürdlerden yarattığı milli hissiyat, açık bir bağımsız devlet arzusudur. Kürd siyasileri bu isteği vücuda getirmek için başta diplomasi olmak üzere bütün imkânları seferber etmelidir. ''

3 Aralık 2025 - 21:15
3 Aralık 2025 - 21:15
 0
Ortadoğu ve Kürdistan Meselesi

Ortadoğu hiçbir zaman istikrarlı bir coğrafya olmadı. Bölgedeki kolonyalist rejimler, bu istikrarsızlığın yarattığı karanlıkta kök saldı; küresel güçlerin menfaatleri doğrultusunda onlarca yıl ayakta tutuldu. Kürdistan’ın dört devlet arasında bölünmesi, Kürd halkını bir yüzyıldır süren bir mengenenin içine hapsetti. Asıl çarpıcı olan ise uluslararası düzenin bu insanlık dışı uygulamaları neredeyse bir asır boyunca görmezden gelmesidir. Aslında Kürdlerin neden bu kadar ağır cezalandırıldığı ve devletsiz bırakıldığı sorusu, ekonomik, siyasi çıkar açıklamalarıyla geçiştirilemeyecek kadar derindir.

Bugün bile Güney ve Rojava Kürdistan otoriteleri uluslararası koalisyon güçleriyle ortak hareket ederken ve bölgesel istikrara bizzat katkı sunarken, devletleşmelerine karşı üretilen bahaneler şaşırtıcıdır. Rojava’nın kurumsallaşmış yönetimi ve yüz bini aşan düzenli savunma gücüne rağmen, bu yapının Şam’daki cihatçı yapılara bağlanmaya çalışılması, Sykes-Picot’un ruhunu hatırlatan bir yaklaşımı yeniden hortlatıyor.

Kürd lider sayın Mesud Barzani ve Rojava Kürdistan siyasi liderleri Duhok zirvesinde bu duruma dikkat çekmişti. Kürdlerin Temel Meselesi ve trajedisinin özü, gasp edilmiş ulusal hakların, hiçbir pazarlığa konu olmadan, sahiplerine iade edilmesidir. Bu da Türk devletinin ve diğer ilgili rejimlerin tarihsel sorumluluklarını kabul etmelerini, Kürdlerden özür dilemelerini ve yaşattıkları ağır yıkımlardan dolayı tanzimat mekanizmalarının işletilmesini gerektirir. Ancak uluslararası hukukun işletilmediği her süreç, geçmişte olduğu gibi yeni provokasyonlara, yeni katliamlara ve yeni savaşlara kapı aralayacaktır.

Ortadoğu’da Kürdler kadar saldırıya açık, çözümsüzlüğe mahkûm edilen bir başka halk göstermek güçtür. Yüz yılı bulan ağır katliam, jenosid, tehcir ve sömürgeleştirme politikalarına rağmen Kürd halkı hâlâ bağımsız bir devlete sahip değil. Bu minvalde bütün Kürd siyasi liderleri uyarılmalı, sorgulanmalı ve ezberleri bozulmalıdır. 22 Arap devleti varken ve sadece 3 milyon nüfuslu Filistin için bile devletleşme tartışılırken, 65–70 milyonluk Kürd halkının hâlâ statüsüz oluşu, uluslararası sistemin en büyük çelişkilerinden biridir.

Kuzey ve Doğu Kürdistan’ın Türkiye ve İran’ın kolonyalist baskısıyla yönetilmesi de bölgedeki istikrarsızlığın en temel nedenlerinden biri olmaya devam ediyor. Kürdler, kendi topraklarında devletleşme hakkını bugün elde etmezse yarın geç olur. Kürd siyasilerin barışık halı ve son olarak Kürd Lider Sayın Barzani’nin, ülkesinin bir tarafından diğer tarafa-Cizre’ye gelişi Kürdlerden yarattığı milli hissiyat, açık bir bağımsız devlet arzusudur. Kürd siyasileri bu isteği vücuda getirmek için başta diplomasi olmak üzere bütün imkânları seferber etmelidir.

Ankara yönetimi, Kürd-Türk çelişkisinin “barışçıl çözümünü istiyorsa Güney Kürdistan, Rojava Kürdistan’ı, liderleri ve bütün Kürd halkına saygılı davranacak. Sömürgeci politikası bitecek. Irkçı, şoven siyasetini, medya dilini değiştirecek. O nedenle Kürd siyasi liderlerine hakaret etmekle haddini aşanlar uyarılmalıdır. Ankara yönetimi, bir tarafta “barış süreci” diğer tarafta baskı, kayyum ve Kürd siyasilerine ayar verme psikolojisi bir seçim hazırlığına evrilmiş.

Bilindiği gibi 2024 sonlarında başlayan temasların “çözüm süreci” havasında sunulması, kayyum politikaları ve baskıların gölgesinde ilerledi. 3 Ekim 2024’te Erdoğan–Bahçeli görüşmesi, ardından Bahçeli’nin Öcalan’a yönelik “silah bırak” çağrısı ve nihayet 27 Şubat 2025’te duyurulan Öcalan mektubu, tüm gelişmeleri devlet kontrollü bir senaryonun sahnelendiğini gösteriyor. Bu süreç ne bir müzakere masasına ne karşılıklı irade beyanına, nede hukuki güvencelere dayanıyor. Devlet kendi metnini yazıyor, Öcalan’a okutturuyor ve bunu “karşılıklı çözüm” diye pazarlıyor. 

Öcalan Teslim alınmış. Devleti konuşan Öcalan’ın, İmralı’daki durumu, bağımsız irade tartışmalarını ortadan kaldıracak kadar açıktır. Devletin izin verdiği kadar konuşan bir mahkûmun sözleri, müzakere çağrısı değil, devletin yönlendirdiği mesajlardır. Öcalan, ulusal haklara dair hiçbir talepte bulunmuyor. Hatta “kültürel haklara bile gerek yok” diyecek noktaya geldi. Türk tarafı bu fırsatı bir tarafta uluslararası ve bölgesel zayıflığını gidermede, diğer tarafta Kürdlere karşı psikolojik bir üstünlük olarak kullandı.  

Türkiye’nin Kürd politikasını yalnızca iç siyasetle açıklamak eksik kalır. Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de karşı karşıya kaldığı enerji blokajı, İsrail–Yunanistan–Mısır ekseninin güçlenmesi ve Ankara’nın Batı ile yeniden yakınlaşma ihtiyacı, Kürd meselesini bir pazarlık unsuruna dönüştürüyor. Bu durumda: kontrol altına alma, Üstünlük psikolojisiyle pasifleştirme, Anayasal güvence olmadan oyalama, Öcalan ile psikolojik kırılma yaratma ve Kürd halkını bir bütün olarak edilgenleştirme çözüm değil yönetilebilir bir sessizlik arayışıdır. Çözümün Asgari Şartları Eşit temsiliyet, Bağımsız uluslararası gözlem, Şeffaflık, Hukuki güvence, Özgür temsilcilerle bir müzakeredir.

Türkiye’nin tercih ettiği “çözüm” modeli ise kendi yazdığı senaryonun sahnelenmesidir. Yani 65–70 milyonluk bir halkın devletleşme hakkını, devletin kontrol ettiği bir lider figürü üzerinden etkisizleştirme girişimidir. Bu bir çözüm değil, bölgesel bir yönetim stratejisidir. Gerçek barış; gasp edilen ulusal hakların iadesiyle, uluslararası hukuk, şeffaf ve müzakereyle mümkündür

Selahattin Demirtaş gibi siyasal aktörlerin hâlâ tutuklu oluşu ise bu tabloyu daha da ağırlaştırıyor. Mevcut siyaset “çözüm”e götürmez. Derin bir teslim alma sürecini işaret ediyor.

 Ortadoğu'da Kürdistan meselesi bir sömürge ve toprak meselesidir. Kürd meselesi, klasik bir merkez-çevre çatışması, sınıf mücadelesi değil. Dört İslamcı devlet arasında paylaşılan bir ülkedir.

[email protected]

 

 

 

 


Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Bu yazı toplam 1 kişi tarafından görüldü.
Son güncellenme: 21:15:38