Gerçek demokrasinin olmadığı ülkelerde parlamentolar genelde o ülkedeki kirli ve anti demokratik uygulamaları gizlemek üzere kullanılan birer araç olarak işletilmektedir. Esasen kuruluş felsefesi işgalcilik, zulüm ve işkenceye dayalı bu ülkelerde yaşayan farklı kültür ve etnistiteleri yok sayarak ve onların insan olmaktan kaynaklı haklarını inkâr ederek tek milletin egemenliğini hedefleyen anlayışı hâkim kılmaya çalışılması, başlı başına sömürgeciliği ifade etmektedir.
Dolayısıyla yaşadığımız bu ülkede Selçuklulardan Osmanlıya ve cumhuriyet dönemi dâhil, kadim Anadolu Mezopotamya topraklarında Türk ırkına mensup egemenlerin bu coğrafyada ki farklı milletlere yönelik uygulamalarının tamamının literatürde ki gerçek adı sömürgeciliktir. Türkler bu coğrafyada ki saldırgan ve işgalci emellerinden dolayı, bölgenin kadim milletleri tarafından farklı tarihlerde ağır yenilgilere uğratılmış olmasına rağmen, barbarlıklarından ve saldırganlıklarından vazgeçmemişlerdir. Temel felsefesi ırkçılık olan bu şoven anlayış, bulabildiği her fırsatta komşu ülkelere ve birlikte yaşadıkları milletlere saldırarak, ellerinde tutmakta oldukları toprak parçasını genişletmenin hayalinden bir türlü vazgeçmemişlerdir.
İşte bu barbar anlayıştan dolayıdır ki, kurdukları T.C. Devletinin sınırları içindeki insanlara huzurlu, demokratik ve herkesin insan gibi yaşayacağı bir ülke yaratmanın yerine, bulabildikleri ilk fırsatta onların insan olmaktan kaynaklı tüm haklarını ihlal etmektedirler.
Dolayısıyla kurmak istedikleri büyük Türkiye dünyası fantezisiyle, ülkede yaşamakta olan Kürd, Rum, Ermeni, Yahudi ve diğer halkları baskı altında tutarak onlara zulüm etmektedirler. Bütün bunlarla da yetinmeyen bu ırkçı şoven anlayış, bir takım sanal bahaneler üreterek komşu ülke topraklarını işgal etmeye yönelik askeri ve saldırgan yöntemlere başvurabilmektedirler.
T.C. Devletini yönetenlerin günümüzde başta Kürdistan toprakları olmak üzere Irak’a, Suriye’ye, Yunanistan’a, Ermenistan’a ve diğer komşu ülkelere yönelik düşmanca tutum takınmalarının yegâne sebebi ırkçı şoven inkârcı ve istilacı kendilerine ait karakteristik özelliklerindendir.
T.C. Devletinin kuruluş felsefesi ve gerçek fabrika ayarlarını özet olarak ortaya koyduktan sonra bu ırkçı barbar anlayışa karşı, özellikle Kürd siyasi çevrelerinin ve diğer ezilen kesimlerin nasıl bir mücadele stratejisiyle Kürd halkının milli demokratik mücadelesini geliştirerek yolunu çizmesi gerekiyor.
Esasen en başta T.C. parlamentosunun mevcut Anayasa ve yasalarla ülkede yaşayan insanların, hak ve hukukunu savunamayacağını görmek gerekiyor. En başta bilinmesi gereken bu göstermelik parlamentonun, herhangi bir iradeye sahip olmadığı gerçeğini kavramak lazım, şayet T.C. parlamentosu ülkeyi yönetecek bir iradeye sahip olsaydı, o zaman her on yılda bir üç beş askerin çaldığı düdükle bahsedilen parlamentolar feshedilmez, ülkenin başbakan ve bakanları idam sehpalarına gönderilmez ve ülke yıllarca sıkıyönetim ve olağan üstü hal yasaları ya da kanun hükmündeki kararnamelerle yönetilmezdi.
Ülkenin geçmiş pratiği doğru incelenirse, parlamentonun gerçek anlamda devleti yöneten ve sağlam bir irade sahibi bir kurum olmadığı rahatlıkla görülecektir. Oysa geçmişte ki ve mevcut parlamentonun yüz binlerce seçmenin oyunu almış milletvekilleri derin bir yerlerden alınan emir ve talimatlar doğrultusunda kendi mensuplarını kapının önüne koyamazdı, aynı durum yerel yönetimlerde halkoyu ile seçilmiş kişilere de uygulanamazdı.
Şimdi buradan sormak istiyoruz, başta HDP’liler olmak üzere ve onların dümen suyuna girerek bahsi geçen bu parlamentoya yırtınarak girmek isteyenlerin gerçek derdi Kürd halkına ve ezilenlere hizmet etmek midir? Yoksa derin devletin emrinde ki bu parlamentoyu uluslararası arenada meşru göstermek midir? Ayrıca da bahsi geçen insanlar parlamenter olmanın avantajlarını kullanarak hem ceplerini doldurmak hem de halk arasında böbürlenip egolarını tatmin etmek mi istemektedirler?
Sömürgeci, ırkçı, faşist bir parlamentoda Kürd halkının milli ve demokratik taleplerine hizmet etme şansı yokken mazlum Kürd halkının mağduriyetini sahte söylem ve süslü yalanlarla istismar etmenin ne ahlaki, ne vicdani ne de yurtseverlikle tarifi mümkün değildir.
Son söz olarak milletvekili olmak için çırpınanlara sözümüz ne yazık ki sizler bu devleti tanıyacak bir akla sahip değilken mazlum Kürd halkını hangi akıl, vicdan, program ve stratejiyle kurtuluşa götüreceksiniz?
Saygılarımla,
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.