Kaleme aldığım bu yazımın anlam kazanması için vekil ya da taşeron örgüt ve yapıların genel karakteri hakkında birkaç söz söylemek ve bu konuda halkımızı aydınlatma ihtiyacı duymaktayım. Vekil ya da taşeron örgütlerin hiçbir zaman bir kimlikleri veya tutarlı bir karakterleri olmamış ve yine kendi milletinin onur davası için mücadele etmemişlerdir.
Bundan dolayıdır ki egemen devletler ihtiyaç duyduklarında hangi örgüt ve yapıları vekil veya taşeron güç olarak kullanırsa kullansın bir dönem kullandıkları bu vekil ya da taşeron örgütlerle kendi işleri bittikten sonra terk ederek onları kendi kaderleriyle baş başa bırakmaktadırlar. Vekil ya da taşeron örgütler doğası gereği oynak bir yapıya sahip oldukları için kendilerini tanımlarken ya enternasyonalist olduklarını ya da dünyalı olduklarını her vesileyle özellikle dile getirirler. Dolayısıyla bu yapıların ne bir kimliği ne de bir milliyeti yoktur. Onlar kendi çıkarlarını korumak ve varlıklarını sürdürebilmek için daima güçlüden ve nemalandıkları çevrelerden beslenmektedirler.
Böylesine tutarsız yapılar daha çok Ortadoğu , Afrika , Güney Asya ülkelerindeki geri toplumları istismar ederek yaşamlarını sürdürürler. Bunların Avrupa ve gelişmiş batı toplumlarında var olması ya da taraftar bulma şansları da yoktur. Örneğin El Kaide , Taliban , Hamas , Haşti Şabi , Hizbullah , IŞİD ve PKK gibi örgütlerin hangi coğrafyalarda kendilerine zemin buldukları ve iğrenç bir biçimde mazlum ve yoksul insanları kendi ütopyaları için kullandıklarını rahatlıkla görebiliriz. Ayrıca bunların inançları da yoktur. Dünyada yaşamakta olan 8 milyar insanın inançlarını alay konusu ederek var olan dini , meshebi ve teolojik tüm maneviyatlara karşı çıkarak kendilerinin geliştirdikleri ütopya ve saçmalıklara herkesin tabi olmasını isterler. Bunun en çarpıcı biçimini PKK kurmaylarından Mustafa Karasu ve Duran Kalkan’ın devletsiz , kimliksiz , dinsiz , karısız ve kocasız yaşama teorilerinde görebiliriz.
Kendi milletinin kimliksiz , dinsiz , devletsiz ve karısız , kocasız bu sapkın teoriyi Kürd toplumunun önüne sürenlerin başka millet veya devletler için taşeron olmak dışında bir şansları ve tercihleri olabilir mi? İşte bundan dolayıdır ki bizler bu sapkın düşüncelerin tamamına karşı çıkarak Kürd halkı için bir milat özelliği taşıyan 20 Ekim tarihindeki Güney Kürdistan Seçimlerinde Kürdlerin devletleşme ve kendi milli davaları için mücadele eden Güneyli Kürd yurtsever parti ve örgütlerinin yanında ve arkasında durmayı , kimliğimizin ve inançlarımızın gereği olarak milli bir görev olarak saymaktayız.
Bu nedenle Ortadoğu’daki son gelişmeler çerçevesinde dört sömürgeci devlet ve onlara hizmet etmekte olan örgüt ve yapılara karşı Kürd halkına çağrıda bulunarak sömürgecilerin ve kimliksizlerin karşısında Kürd milli partilerine omuz verilmesini ve bu kimliksizlerin muhtemel provokasyonlarına karşı uyanık olunmasının önemli bir yurtseverlik görevi olarak düşünülmesinin gereğine inanıyoruz. Bu anlamda Kürdistan’ın dört parçasında ve Diaspora’daki Kürdlerin öncelikli görevlerinin ve gündeminin Kürdistan’daki seçimlere odaklanılması çağrısında bulunuyor ve bu konuda ciddi bir çalışma ve mücadele içerisinde olunmasını istiyoruz.
Saygılarımla,
06/10/2024
İst
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.