Orta Doğu’nun deniz sınırları: ABD’nin enerji ve siyaset stratejisi
Doğu Akdeniz’de enerji rekabeti giderek sertleşirken, deniz sınırlarının çizimi artık yalnızca teknik bir mesele değil; ABD’nin bölgedeki güç dengesini şekillendirmek için kullandığı stratejik bir araç hâline geliyor.

Doğu Akdeniz’de enerji rekabetinin giderek yoğunlaştığı bir dönemde, deniz sınırlarının belirlenmesi meselesi yalnızca hukuki ya da teknik bir tartışma olmaktan çıktı. Artık bu dosya, ABD’nin bölgedeki enerji güvenliği, İsrail’in jeopolitik çıkarları ve Avrupa’nın enerji arzı üzerindeki etkisi açısından stratejik bir koz hâline gelmiş durumda.
Washington, özellikle 2022 yılında imzalanan Lübnan–İsrail deniz sınırı anlaşmasından bu yana, Doğu Akdeniz’in “hakemi ve garantörü” konumuna yerleşti. ABD’nin bu süreçteki temel hedefi, enerji hatlarını siyasi sınırlarla uyumlu hâle getirerek, bölgeyi Batı’nın enerji stratejisine entegre etmek olarak görülüyor.
Uzmanlara göre ABD, Kıbrıs ve İsrail’i “nokta 1” olarak bilinen üçlü koordinat üzerinden birleştirmeye teşvik ediyor. Bu plan, İsrail’in Lübnan sularını dolanmadan doğrudan Kıbrıs’la bağlantı kurmasını sağlarken, EastMed boru hattı gibi projelerin de önünü açıyor. Aynı zamanda, Lübnan’ın güneydeki enerji sahalarında (özellikle 9 ve 10 numaralı bloklarda) elini zayıflatıyor.
Washington’un Lübnan’a 2007 tarihli Kıbrıs anlaşmasını onaylaması yönünde yaptığı baskı da bu stratejinin bir parçası. Böylece ABD, Mısır’dan Kıbrıs’a, İsrail’den Türkiye’ye ve oradan Avrupa’ya uzanan bütünleşik bir enerji haritasını kalıcı hâle getirmeyi hedefliyor.
Kıbrıs ise bu süreçte bağımsız bir aktörden çok, Batı ittifakının yönlendirdiği bir “aracı” rolü üstleniyor. 2010’da İsrail ile deniz sınırı anlaşmasını imzalarken, Lübnan’ın onay vermemiş olmasına rağmen Washington ve Tel Aviv’in baskılarına boyun eğmişti.
Sonuç olarak, Doğu Akdeniz’de deniz sınırlarının çizimi artık coğrafi bir mesele olmaktan ziyade, siyasi ve stratejik bir mühendislik sürecine dönüşmüş durumda. ABD’nin gözetiminde yürütülen bu yeni deniz diplomasisi, bölgedeki enerji kaynaklarını yeniden paylaştırırken, güç dengelerini de kalıcı biçimde değiştirme potansiyeli taşıyor.
Enerji, artık yalnızca bir ekonomik kaynak değil; Orta Doğu’da sınırların, ittifakların ve geleceğin yeniden tanımlandığı bir jeopolitik silah olarak öne çıkıyor.
Son güncellenme: 11:16:09

































































































































































































