Çözüm Sürecinin Hızı

Çözüm süreci üzerine açıklamalar, tartışmalar, suçlamalar zaman zaman yavaşlıyor zaman zaman da hızlanıyor gibi görünüyor.

Mesut Baştürk

31.08.2014, Paz | 17:12

Çözüm Sürecinin Hızı
Makaleyi Paylaş
Çözüm süreci üzerine açıklamalar, tartışmalar, suçlamalar zaman zaman yavaşlıyor zaman zaman da hızlanıyor gibi görünüyor.

Çözüm sürecinin bugün itibarıyla hangi aşamada olduğu konusunda taraflar arasında bile ortak bir görüş yok.

Net olan bir şey var. Çatışma yok, ateşkes var. Kürt sorunu basında, televizyonlarda rahatça konuşuluyor. En büyük somut kazanım bu.

Taraflardan Türk hükümeti bundan memnun. Hükümet sözcüleri her söylemlerinde ‘Çözüm süreci başarıyla devam ediyor’ diyor. Sorun yok, her şey çok iyi.

Diğer taraftan, hükümet çözüm sürecini adlandırmada bile adım atmıyor.

Meseleyi Kürt sorunu olarak değil, terör sorunu olarak görüyor.

Kürt tarafı ise hükümetin adım atmadığını, sorunu zamana yaydığını söylüyor.

Bazen bir hafta, bazen on beş gün, bazen bir ay hükümete süre tanıdığını,

artık sabırlarının kalmadığını, adım atılmasa sürecin bozulacağını ifade ediyor.

Yaşanan süreç karşılıklı olarak ‘cek-cak’larla yürüyor.

Diğer taraftan sürecin işleyişi ise zamanın ruhuna zıt bir şekilde yürümekte.

Sürecin işleyişindeki yöntem bile günümüz koşullarında çok ilkel medotlarla yürüyor.

Şayet süreç bu mektuplaşmalarla ve bu anlayışlarla devam ederse, bunun çözümünü şu an yaşayan hiç kimsenin göremeyeceği kesindir.

Nedenine gelince, yapılan yöntem şu.

İlk önce MİT, İmralı’ya gidiyor. Abdullah Öcalan’la görüşüyor.

Sonra HDP, İmralı’ya gitmek için dilekçe veriyor. Hükümet tarafı işine gelmezse günlerce cevap vermiyor.

Sonra HDP, İmralı’ya gidiyor. Abdullah Öcalan’la görüşülüyor. Mektubu alıyorlar.

Mektubu alan HDP, toplanıp durum değerlendirmesi yapıyor.

Sonra Güney Kürdistan’a gidiyorlar. Oradan Kandil’e çıkıyorlar.

KCK yönetimiyle görüşüyorlar. KCK mektubu tartışıyor ve yeni bir mektup yazıyor.

HDP mektubu alıyor. Mektubu Abdullah Öcalan’a vermek için geri dönüyor.

Mektubu vermek için yeniden görüşme izni isteniyor.

İzin çıkarsa İmralı’ya gidiliyor. Kandil’in mektubu önce MİT’e veriliyor.

MİT, Abdullah Öcalan’la Kandil’in mektubunu görüşüyor. Bu süreç bu şekilde böylece devam ediyor.

Peki bunların çözümü yok mu?

Tabi ki var. Ama her ne hikmetse, hiç kimse bu konuda bir adım atmıyor.

Mektuplaşma dönemi biteli yıllar oluyor. Şahsen benim en son attığım mektup 1980 yıllarında Diyarbakır Cezaevi’nde aileme attığım mektuptu.

Günümüzde iletişimin geldiği boyutlar, dijital dünya, elektronik ortam, akıllı telefonlar, internet, görüntülü görüşmeler, telekonferanslar, istenirse çözüm sürecine çok önemli katkı sunabilir.

Hükümet eğer sorunu çözmek istiyorsa, ilkel mektuplaşma yöntemine son vermelidir.

İmralı ve Kandil telefonlarla, internetle, görüntülü konferans gibi yöntemlerle görüştürülebilir. Hükümet de buna katılarak süreç hızlandırılır.

Hükümet konuşmaları, yazışmaları rahatlıkla izler ve denetleyebilir. Böyle bir yöntem çözüm sürecinde ortaya çıkabilecek provakasyonlara anında müdahale edebilir.

Diğer yandan Ortadoğu’daki koşullar çok hızlı değişiyor.

Çözüm sürecinin başladığı koşullar ile bugünkü koşullar bile çok farklı.

İki sene öncesine kadar Ortadoğu coğrafyasında IŞİD diye bir örgüt bilinmiyordu.

Sudi Arabistan, Katar ve Türk hükümetinin verdiği para, silah, lojistik destekle büyüyüp gelişen IŞİD, önce Rojava’ya saldırdı. Rojava’da YPG direnişini kıramayan IŞİD birden bire Musul’a saldırarak Musul’u ele geçirdi.

Bağdat’a yürüyeceğini ilan eden IŞİD birden bire Güney Kürdistan’a saldırdı.

İŞİD in hedefi bölgede Kürt kazanımlarını yok etmek ve İslam Devletini kurmaktır.

IŞİD’in yol haritasını çizenler IŞİD’i silahlandıran ülkelerin bilgisinden bağımsız olamaz.

IŞİD; Irak’ta, Suriye’de İslam Devleti kurduğunu ilan etti. Ortadoğu’da sınırlar değişti.

Güney Kürdistan hükümeti bağımsızlığını ilan etmeye hazırlanırken; ABD müdahale etmeseydi IŞİD tarafından işgal edilmesi işten bile değildi.

Şengal’de yüzbinlerce Ezidi Kürd, IŞİD zulmünden topraklarını terk ederek Kürdistan’ın diğer parçalarına sığındı.

Son iki yıl içinde iklimlerde bile gözle görülür değişiklikler oldu.

Yerel yönetimler ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri yapıldı.

Başbakanlar, Cumhurbaşkanları değişti.

Bölgemizde yaşanan alt üst oluşlar tüm hızıyla yaşanırken, çözüm süreci hala diyalogtan müzakereye bile geçemedi.

Dün silah bırakmanın koşulları ve yöntemleri tartışılıyordu.

Bugün ise Güney Kürdistan’ın IŞİD karşısında ağır silahları olmayışı nedeniyle yaşadığı olumsuzluklar, silahın ne denli önemli ve hayati bir araç olduğunu bölgede herkese gösterdi.

Günümüz Ortadoğu koşullarında silahsız bir halkın her an bir soykırıma uğrama ihtimalini hiçbir zaman unutmamak lazım.

Unutanlar, yüzbinlece Ezidi Kürdün uğradığı katliamı, zulmü, vahşeti, tüm dünyanın tanık olduğu insanlık trajedisini kendileri yaşayabilir.

Çünkü Kürtlerin komşulları sadece insanlardan oluşmuyor.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.

14900 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:16:00:48
x