Yıl 1920, Kürdistan dört parçaya bölünüyor.
Yıl 2020, dört parça Kürdistan bir araya getirilip Kürt devleti kurmaya çalışılıyor.
Neresinden bakılırsa bakılsın, ABD tarafından on yıllar öncesinden hazırlanıp programlaştırılmış olan Kürdistan merkezli, bir “Ortadoğu DEVLET-SEL değişim-dönüşüm projesi” ile Ortadoğu\'da yepyeni ikinci bir değişim-dönüşüm projesinin ön hazırlıkların oyun sahnesine konulduğunu görülüyor. Ne büyük rastlantı ki, tam 100 yıl önce 1920’li yıllarında Ortadoğuda Kürdistan merkezli, İngilizler birinci değişim-dönüşüm yapmış, bu değişim-dönüşümle Kürdistan’ı dört parçaya bölmüşlerdi.
Şimdi 100 yıl sonra 2020 yılında, bu sefer ABD tarafından, yine Kürdistan merkezli bir “Ortadoğu DEVLET-SEL değişim-dönüşüm projesi” ile Ortadoğu\'da yepyeni ve büyük ihtimalle bu sefer dört parça Kürdistan’ı bir araya getirecek ikinci bir değişim-dönüşüm başlatılmış bulunmaktadır.
Sizce Kürdistan’ın bölünmesi olan 1920 tarihine karşılık olsun diye bilerek mi Kürt devletinin kurulması aşamasının başlangıcını 2020 yılına denk getirildi? Bilinmeli ki büyük devletler büyük projelerinde sembollerle mesaj vermeyi önemserler. Örneğin; “ 2003 yılında ikinci Körfez savaşının 20 Mart Newroz gecesine rast getirmesi ile bu projenin Kürdistan merkezli olduğunu mesajını vermek istedikleri gibi.” Bilinmeli ki dünyayı baştanbaşa asırlarca etkileyecek (Yeni dünya düzeni – Büyük Ortadoğu projesi gibi) böyle devasa projelerin (vermek istedikleri mesajları da içerisinde barındırarak) her adımı detaylı hesaplanarak yapılır.
Peki, bunu nereden çıkarıyoruz? Bunu dört parça Kürdistan’ı ellerinde bulunduran devletlerin büyük tedirginliklerinden ve çıkardıkları feryat-figanlarından çıkarıyoruz…
Bu özet girişten sonra esas konuya gelecek olursak;
Bilindiği gibi birinci dünya Savaşı neticesinde İngiltere öncülüğünde Orta Doğu yeniden dizayn edildi. Kürdistan dört parçaya bölündü ve bu durum Kürtler için soykırımla eşdeğerdi. Bununla beraber, bölge Halkının hemen hemen hiçbir katkısı ve ciddi müdahaleleri olmadan masa başında yeni haritalar çizilerek, çoğu aynı ırk, din ve kültüre sahip olmalarına rağmen, onlarca devlet kuruldu. Kendi çıkarlarına uygun gördükleri idari düzen de onlara dikta edildi. Bu düzenle Orta Doğu tam yüz yıldır idare ediliyor.
ABD eski düzenin tıkandığını, İngilizler’in kurmuş olduğu düzen ve çizmiş olduğu haritayla artık Ortadoğu idare edilemeyeceğini anladı. Bundan dolayı bölgeyi bir yüz yıl daha kontrol altında tutabilmek için bölgenin eski mimarı İngilizler’i de yanınalarına alarak, yeni bir planlamayla bölgeyi yenide şekillendirme ihtiyacını hissediyorlar. Buna da \"yeni dünya düzeni\" deniliyor.
Peki, ABD neden \"yeni dünya düzeni\" çerçevesinde Ortadoğu’yu yeniden dizayn etmeye ihtiyaç duyuyor?
Çünkü mevcut düzen, İngiltere ve müttefiklerin yüz yıl önce birinci dünya savaşını kazanmasından sonra yani İngiltere\'nin dünyaya hakim olduğu dönemde Fransa ile beraber yaptığı bir dizandır–düzenlemedir. Şimdi ise İngiltere yerine dünya hakimi artık Amerika birleşik devletleri–ABD\'dir. ABD şunu düşünüyor; \"dünya hakimi benim, fakat mevcut yapılanma yüz yıl önce İngiltere\'nin kendi çıkarı için oluşturmuş olduğu düzenlemedir. O zaman ben de dünyayı, özellikle de Ortadoğu’yu kendi çıkarımı gözeterek yeniden dizayn etmem gerekir.” Bunun için bölgenin en zayıf halkası olan ilk adımını da Irak\'la başladı bu işe.
Bu düzenlemede KÜRTLERİN ROLÜ VE ÖNEMİ nedir?
ABD’ nin kuracağı “Yeni Dünya Düzeni” projesinin ana direği Kürtlerdir. Bunun nedeni de şöyle izah edilebilir:
Yarım asırdan fazla (İngiltere\'nin dizaynı çerçevesinde ve ondan miras kalarak) ABD müttefiki olan devletlerin, müttefiklikleri ve dostlukları gevşemiş bulunmaktadır. Ortadoğu da devlet olarak İsrail\'den sonra ABD\'nin güçlü iki müttefiki vardı. Şahlık İran ve Kemalist Türkiye. 1979 yılında yapılan \"İslam devrimi\" ile İran bu halkadan güçlü bir şekilde koptu. Kalan Türkiye ise, birinci Körfez savaşında Irak Kürdistan\'ın da defakto, yani fiili olarak oluşan \"Kürt yönetimi,\" 2003 yılında da ABD\'nin Irak\'a saldırıp Saddam yönetimine son vermesiyle anayasal olarak kurulan \"Irak Kürdistan federal bölge yönetimi\" ile genlerinde işlemiş oldukları Kürt fobisi neticesinde dengesi bozulan Türkiye’nin de her konuda, ABD isteklerine karşı uzlaşmaz tutumu, isteklerine ayak sürmesi, nazlanması ABD’yi çileden çıkardı. Bu durum ABD’yi, kendine daha muhtaç ve daha sadık müttefikler aramaya sevk etmiştir. Kuşkusuz ABD korumasına ve desteğine en fazla muhtaç olan halk şu an Kürtlerdir. ABD Kürtleri yanına aldığı takdirde, Kürtler vasıtasıyla hem İran, hem Türkiye hem de Suriye ve Irak’ı kendine boyun eğdirecektir. Kuracağı güçlü bir Kürt oluşumuyla İsrail üzerindeki yükün bir kısmını bu tarafa yönlendirerek hafifletmiş olacaktır. Bundan daha önemlisi, kurulacak (büyük Kürdistan devleti ile) ABD\'nin en büyük düşman olarak gördüğü İran ile Ortadoğu arasında, Kafkasya dan Basra Körfezine kadar, adeta Çin seddi gibi bir devlet-sel/ coğrafi setle Orta Doğu ile karadan irtibatını da kesmiş olacak.
Son olarak HAŞDİ ŞABİ ile ABD arasında meydana gelen çatışma ve adeta İran derin devletinin lideri ve beyni olarak kabul edilen Kasım Süleyman\'ın ABD tarafından öldürmesiyle, artık teori olarak ortada olan \"Yeni dünya düzeni\"nin fiiliyata geçilmesinin ilk adımını atmış bulunmaktadır. Ve böylece Kürtlerin devletleşme süreci de başlatılmış bulunmaktadır.
Bakın bu konuda takriben 17 yıl önce, 16 Şubat 2003 tarihinde, yani ABD\'nin 20 Mart 2003 Newroz gecesinde Irak\'a saldırmadan bir ay önce yazdığım makaleyle neler öngörmüşüm:
Yukarıda da belirttiğimiz gibi Büyük Ortadoğu Projesi–BOP\'ın ana gövdesi (halk olarak) Kürtler, saha olarak Kürdistan’dır.
Peki BOP projesinde Kürtlerin konumu ve durumu bu iken, yani yirmi birinci yüz yılın Ortadoğu şekillenmesinde Kürtler ana aktör iken, Kürtlere düşen görev nedir? Kürtler ne yapmalıdır ve Kürtler bu \"Devlet-sel” çözüm projesine nasıl hazırlanmalıdırlar?
Kürtler mutlaka ama mutlaka, ideolojilerini bu işe karıştırmadan saf, katıksız ve bağımsız örgütlenmelidirler. Yani kendi milli örgütlemelerine, evin iç işlerine kimseyi karıştırmamalıdırlar. Bununla özellikle, kendi kendilerini idare etmeyi pratik uygulamalarla öğrenmelidirler.
Zaten birinci dünya savaşı akabinde Orta Doğu\'yu dizayn eden zamanın büyük devletlerin Kürtleri devletsiz bırakıp başka devletlerin egemenlerine bırakılmasının en büyük argümanları: \"Kürtler kendilerini idare edecek ehliyette değildirler\" demeleri bu işin ne kadar da hayati derecede önemli olduğunu göstermiyor mu?
Irak Kürdistan\'ını yönetenler son 30 yıl zarfında bu konuda olağan üstü bir performans gösterip, bölgenin cehennemvari ateş çemberi içerisinde, adeta hayatın bittiği sahra çölünde, yönetimsel olarak dünyanın en başarılı güvenli ve mutlu bir ada oluşturmuşlardır. Dünyaya; \"eğer Kürtler, kıt imkanlarla ve tam bağımsız olmasa bile olsa, kendilerine yönetme fırsatı verildiğinde\" nasıl da dünyaya örnek olabilecek bir başarıyla kendilerini yönetebilme sanatını gösterebildiler. Tabii ki bu da birden olmadı. 1991 den ikinci körfez savaşı 2003 yılana kadar kendilerini yönetmeye alıştırma ve tecrübe edinme safhalarından sonra, bu üstün ve dünyaya örnek olabilecek yönetim şekline ulaştılar. Örneğin, The Daily Meal Gazetesi; “ERBİL- Dünyanın en güvenli 5’inci şehri seçildi.”
https://www.rudaw.net/turkish/kurdistan/251020187
Fakat bu olumlu gelişme Türkiye Kürdistan\'ı için söylemek imkanı var mı? Elbette yok.
\"40 yıldır, Kemalistlerin egemenliğinde bulunan Kürt siyaseti, Türkiye Kürdistan’ında Sosyalizm ve devrimcilik fantezisi uğruna, yüz yıllardan beri gelen geleneksel yönetim biçim ve tecrübe birikimleriyle süregelen Aristokrat Soylu aileler, nitelikli ve niceliğe sahip aydın insanlar etkisizleştirildi. Kürt halkına öncülük edip yönetmelerine mani olundu.
Yerlerine (hareketin lideri gibi,) Kemalistlerin fikri, ahlaki eğitim ve rahleyi tedrisatından geçmiş, her an \"düşmana taşeron olmaya hazır ruh yapısıyla\" niteliksiz ve toplumda karşılığı olmayan sıradan “Lümpen kişiler yerleştirildi. Lümpen kitle, tabiatı gereği bir sınıf bağıyla sınırlı olmadığından her türlü tedhiş hareketine uygun malzeme sunmakta ve değerler dizgesini yıkmakta beis görmeyen başıboş takımıdır. Kürdistan’da da bu aylak güruh, dini, milli ve tarihi hiç bir sınırlama tanımadan her tür meşru otoriteye teorik ve pratik sahada saldırılar ile kendisini tartışmasız makam olarak sundular.”
İşte bu emir alması gerekenler emir vermeye başladılar. Ve Kürt halkının bunca mücadelelerine rağmen, Kürtleri ve Kürt siyasi yönetim biçimini, \"Terörist olarak\" dünyaya sundular, mukaddes Kürt davasını medeni dünyaya rezil ettiler.
Ve böylece Kürt siyasetinde İflas mukadder oldu.
Hem Kuzey Kürdistan da, hem de Rojava Kürdistan\'ın da olan budur.
Peki, ABD’nin bu büyük Ortadoğu projenin Kürdistan merkezli olması hesabıyla ve Kürtlerin geleceğini ipotek altına alacağından dolayı, bu değişime karşı Kürtler nasıl hazırlanmalılar?
Her şeyden önce; \"Kürtlerin bütün olasılıklar karşısında mutlaka ama mutlaka bir ulusal - milli projeye sahip olması gerektiğini ve ortaya çıkabilecek bütün olasılıklar karşısında bu ulusal - milli proje çerçevesinde hareket etmesi gerekiyor.\" Bu işin olağan üstü ehemmiyetini göz önünde bulundurarak ve Kürtlerin hazırlıksız yakalandıkları 1920 Ortadoğu’da ki birinci değişim-bölüşümde ki gibi, hayati derecedeki bu fırsatı da kaçırmamak için Kürtlerin fevri doygularıyla değil de, akılları ile ve milli şuurlarıyla hareket edecek, plan, proje ve bu konu ile ilgili uluslararası standartlara uygun siyasi stratejilerini belirlemek için, bu süreci ortak akılla yönetmek, ortak akılla karar vermek, ortak akılla işi yürütmek ve ortak akılla Kürt halkı için kazanım sağlamak amacıyla bir; “Kürt toplum sorunları araştırma merkezi” projesini oluşturduk. Bunun detayını bir önceki “Kürt sorunu çözüm projesi için ilk adım; \'Kürt toplum sorunları araştırma merkezi…!” başlıklı makalemizde yazmıştık.
https://www.nerinaazad.org/tr/columnists/yahya-munis/kurt-sorunu-cozum-projesi-icin-ilk-adim-kurt-toplum-sorunlari-arastirma-merkezi
Burada bir parantez açarsak, “”Kürtlerin ana sorunu ulusal kimliğin olmamasıdır. Aynı süreçten Yahudiler de geçti, ta ki kendilerine bir kutsal ağlama duvarı buluncaya kadar. Kürtlerin her şeyden önce, simgesel değeri olan ve manevi kutsiyet atıf edilecek ortak ulusal bir anıt oluşturmaları lazım. Tıpkı Arapların Kabe etrafında toplandığı gibi. Bu Cudi dağı olabilir, (ki Allah (cc) tarafında Hz. Nuh’tan ötürü dünyada mübarek kıldığı dört yerlerden biri olarak yani Mekke, Kudüs, Sina dağı ile beraber Cudi dağı bölgesinin mübarek bir yer olarak vasıflandırmasıdır.) (Mü\'minün ve Hud süresileri.)
Diğeri Urfa olabilir ( ki Allah’ın dostu ve Peygamberlerin babası sayılan) Hz. İbrahim’den ötürü.
İnşallah Türkiye Kürtlerini yönetecek, sevk ve idare edecek bir merkez kuracağız kurmasına, fakat iş bunla da bitmiyor. Dünyaya karşı ve dünyanın onaylayacak, tüm dünya Kürtlerin temsiliyetini sağlayacak mekan olarak ulusal bir simgeye ve ulusal bir Kürt lidere ihtiyaç var.
Burada iki Kürt şahsiyet öne çıkıyor: Mesut Barzani ve Abdullah Öcalan.
Bu iki şahsiyetin Kürtlük milli duruş ve söylemlerine baktığımızda;
Kemalistlerle yaptığı antlaşmadan sonra ÖCALAN:
“Kürtlere devlet gerekmez. Kürt devletinin kurulmasına karşıyız.”
\"(Kemalist) Türkiye devletine hizmet etmeye ve gönüllü taşeronluk yapmaya hazırım.
30 milyon Kürtleri (Kemalist Türkiye’nin hizmetinize sokacağım.”
“Ben Atatürk’ü kendime rehber seçmişim. Ben Atatürk’ün bulunduğu yerdeyim.”
“Hakkâri’nin en ücra köyünde bile Türkçe konuşturacağım, hem de İstanbul şivesiyle.”
“Eğer Doğuda Tarikatlar ve dinci gruplar olmamışsa veya güçlenmemişlerse bu PKK sayesindedir.”
“Ben elimdeki gücü biliyorum. Bu, müthiş bir güçtür. Tamam, benim biraz zararım oldu ama onun kat kat üstünde kazandıracak imkânım var.\"
https://www.youtube.com/watch?v=8NTDSIGgf04
Mesut Barzani ise, ailece Nakşibendi Tarikatının ikinci devresinin kurucusu, yayıncısı ve yahılmacısı Kürt asıllı Mevlana Halid-i Bağdadi- Şehrezori’nin fikri, ahlaki ve ilmi eğitim ve rahleyi tedrisatından geçmiş, bu öğreti merkezinde yetişmiş, bu merkezin rehle-i tedrisatında yetişmiş olan Barzani, halende ailece bunun temsilliyetini yürütmektedirler.
Mesut Barzani, Kürtlere seslenerek: “Kürdistan’dan vazgeçerseniz, kolayca Araplarla, Farslarla ve Türklerle kardeş olursunuz, yoldaş olursunuz. Ama kendiniz olmazsınız. Onun için kendinizden vazgeçmeyin. Kürdistan’ı isteyin! Bağımsızlığı hedefleyin…!” İşte hepsi bu kadar nettir…! Zaten Kürt olmanın temel koşulu önce kendi olmak değil midir?
1920’li yıllarında Ortadoğu’da Kürdistan merkezli, İngilizlerin yaptığı birinci değişim-dönüşümünde Kürt devletinin kurulmasını engellemek için İngilizlerin fikri, ahlaki,
Aldatma–kandırma eğitim ve rahleyi tedrisatından geçmiş ve yetişmiş olan Mustafa Kemal ve Kemalizm’in kurucuları, Kürtleri çok ustaca dinle kandırabildiler. Bu kadro Kürtlerin bu dinle aldatmanın farkına vardıklarını bildiği ve artık Kürtleri dinle kandıramayacaklarını anlamış olacaklar ki, Kürtleri Kürtlükle kandırmayı devreye sokarak Ortadoğu’nun geçirmekte olduğu ikinci değişim–dönüşümünde de Kürtleri devletsiz bırakma uğraşı içerisine girmişler.
Bunun için, bu kritik değişim–dönüşüm sürecinde ve döneminde Kürtler yol ayrımındadırlar. Onların önünde iki yol vardır:
Ya Kemalistlerin önlerine koyduğu şu andaki sahte Kürtlükle kandırmayı uysallıkla kabul edip Kemalize bağlanıp onların taşeronu olarak zelil bir köle olarak hayatını sürdürecekler, ya da; özgür ve bağımsız olarak şerefli dünya halkları arasında yerini alacaklar. Abdullah Öcalan Kemalizm’in Kürt versiyonun temsilcisidir, Mesut Barzani de Kürt milli kurtuluşçu kanadın temsilcisidir. Şu andaki vaziyet budur, bundan ibarettir.
Bu iki Kürt şahsiyetin Kürtlük milli duruş ve söylemlerine baktığımızda ve bu anlattıklarıma istinaden Kürt milleti olarak söyleyecek olursak, bu Kürdistan merkezli devasa dünya projesinin Kürtler lehinde sonuçlanması için, 30 yıldan beri edinmiş oldukları bilgi birikim ve tecrübeleri ile ve dünyaca üstün başarıları ile kabul görmüş Güney Kürdistan yönetiminin fiili desteğini de arkasına alarak bütün Kürtlerin yapması gereken, başkan Barzani’yi büyük Kürdistan gemisinin dümenine oturtmak, inisiyatifi ele geçirmesini sağlamak ve olayları onun kontrolüne verdirmektir.
Bununla beraber tüm Kürtler de, bir baba şefkatinin hissiyatıyla, Kürtlere ve Kürt davasına yaklaşan, aynı zamanda bilge ve başarı kaptanlığını da hayattaki pratik tecrübesiyle ispatlamış bir lider olan kak Mesut Barzani etrafında kenetlenmelidir.
Dünyanın geçmekte olduğu şu değişim ve dönüşümün zirvede olduğu bu çalkantılı ve fırtınalı devresinde, Kürdistan gemisini başarılı ve salimen karaya çıkarabileceğine güvenmeleri lazım. Yoksa işi ne olduğu belirsiz, “demokratik Cumhuriyetçi, halkların kardeşliği ve ekolojik–mekolojik” safsatalarıyla Kürt milletini yıllarca oyalayıp aptallaştıranlara bırakılırsa, dünyanın geçmişte buna benzer geçirmiş olduğu değişim ve dönüşümlerdeki gibi Kürtler, yine eli boş ve öksüz kalacağından hiç bir şüpheniz olmasın.
Bu konuda biz de, en güçlü bir şekilde Türkiye Kürdistan\'ını buna hazırlamalıyız, İnşallah hazırlayacağız da. Kürt davasının dümenini mevcut olan (kendi söylemleri) Kemalistlerin taşeronluğuna soyunanların elinden almalıyız, İnşallah alacağız da. Bunlara alternatif olacak ve dünyaca kabul görecek yeni bir yapılanmayla kadro oluşturma ve çalışma yapmalıyız, yapıyoruz da.
İnşallah daha da somut önerilerle devam edeceğiz.
İrtibat ve yorumlar için:
[email protected]
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.