13 Eylül’de İran Ahlak Polisi tarafından ziyarete gittiği Tahran’da başörtüsünü İslam yasalarına göre takmadığı gerekçesiyle Tahran’da gözaltına alınan ve uğradığı şiddet sonucunda 16 Eylül’de hayatını kaybeden Mahsa Jina Amini’nin ölümünün yazıma, duygularımı yansıtan bir girişle başlayayım… Resimlerine bakıyorum; ilk resimde yaralısın, güzel saçların dökülmüş yüzüne, hastanedesin ruhun bedeninden ayrılmış herkes acı gözlerle bakıyor. Benim yüreğim sende atıyor. Suç hanen çok kabarık baş örtün devlet olmuş seni sorguluyor.
Muta nikahı kıyan ahlak bekçisi ahlaksız “İrşad devriyeleri, ahlak adına seni sorguladı… Aslında, kaderin adın Kürtçe Jina olarak kayıtlara geçeceğine Sana Mahsa (Farça) olan isimle kayıtlara geçirdi…
İbni Haldun der ki, “coğrafya kaderdir” gerçekten de kader oldu.. Ardından başta Doğu Kürdistan ve İran genelinde 200 kentte protestolar başladı. Bugünü kadar aralıksız devam eden bu protestolarda 250’yi aşkın insanı katletti, binlerce kişi de tutuklandı. Ve çoğu kente Esnaflar kepenk kapatırken, öğrenciler, bilim adamları fakülte kampüslerinde protesto eyleminde, kitleler protestoları resimlerle, yayınlarla dünyaya duyurdu…
İran’daki, eylemlerin geniş çapta destek görmesi, dünyada varoluş mücadelesi veren, baskı ve sömürüye maruz kalan ruh ve bedenleri üzerindeki tasarruf hakkından mahrum kalan tüm kadınlara can suyu oldu. Sese, ses oldu…
Jina Emini'nin saçları, kadınların, ezilenlerin, isyan kıvılcımı oldu!
Jina Emini’nin başörtüsünü düzgün takmadığını gerekçe göstererek gözaltına almaya çalışan ahlak polislerinin uyguladığı şiddet ardından götürüldüğü polis merkezinde fenalaşarak komaya girmesi onu zamanında hastaneye yetiştirmemeleri sonucu bitkisel hayata girmesi, İran rejim güçlerinin insan hayatını umursamadığını, itaat etmeyenlerin rahatlıkla hayatlarını söndürebileceğini gösterdi. Ailesinin bu acı karşısında ki duruşu takdire şayandı…
Jina Emini’nin hayatını kaybetmesi ardından başlayan direniş süreci ailesinin bu yapılanlara karşı inceleme talep etmesi bu duruma kesin bir tavır koyması ve cenazeyi İran rejim güçlerinin istediği gibi gece yarısı yalnız gömmediği için bir direniş sürecini başlattı. Başta Doğu Kürdistan’da başlayan direniş yıllardır baskı ve zulmü bir kader olarak benimseyen İran halkı ve diğer halklara da ilham kaynağı oldu. Rejim güçleri karşısında mağdurlar mağduriyetleri üzerinden birleşerek genelleşen bir isyan ateşini yaktılar. İran’da kadın saçları ve tesettür mağduriyeti üzerinden bir kadın mücadelesi ve devrimi haline geldi.
Kadınların saçlarını kesme eylemi dünyada büyük yankı buldu…
Kadınların saçlarını kesmesi, yeni bir hadise değildir. Kürtlerde kadınlar çok sevdiklerini kaybedince kendi örüklerini mezarda keserek ya mezar taşına bağlar ya da toprağa gömer. “Kadınlığımı güzelliğimi toprağa gömdüm ömür boyu senin yasını tutuyorum” anlamıyla yas tutarlar. Kürt kadınlarının saçını kesmesi sonrası İran kadınları saçlarını kesti şimdi dünya kadınları dayanışma adına saçlarını kesiyor. Bu haksız ve hukuksuz yere alınan bir taze cana karşı dünya kadınlarının ortaklaştığı bir evrensel eylem biçimine dönüştü. Bir küçük çocuğun isyanı hep kulağımda yankılandı şöyle diyordu “Beni çocuk sanmayın, ben bugün çok üzgünüm Jina bizim anneniz, kız kardeşimizdir. Uzun saçlı ve sürmeli gözlüdür, biz türkülerimizde onu yaşatacağız, o bir melektir, bizim meleğimizdir…”diyordu…
Kadınların Öncülüğünde Başlayan Protestolar İran İslam Rejimini Sarsmaya Devam Ediyor.
Bu eylemler ilkin Jina Emini’nin ahlak polisine karşı direnmesi sonucu katledilmesiyle başladı. Dolayısıyla bu sürece ilk öncülük yapan Jina Emini’dir. Sonra haksız hukuksuz yere katledilen bir kadını ilk resm eden gazeteci kadının emeğidir. Ardından tesettür baskısını kabul etmeyen diğer kadınların kaldırdığı isyan bayrağıdır. İslam rejiminin varlığını indirgediği zorunlu tesettüre karşı kadınların baş kaldırışı İslam rejiminin temellerini bu nedenle sarsıyor.
Rusyada, diasporada Kürdler, Rojhilat’daki protestolara gerektiği gibi dayanışma için de olmadılar. Ancak bunlar sonra iyi diplomasi yürütmeleri şart.
Tabiki böyle bir kıvılcımın Doğu Kürdistan’da böylesi bir başkaldırıya öncülük edeceğini beklemiyordular. Bu nedenle bir şaşkınlık yaşadılar. Dayanışma göstermede geciktiler. Dayanışmayı sadece bir açıklama ile kınama ve başsağlığı dilemeyle sınırlı tuttular. Bu onlardan beklenen bir tavır değildi. Dolayısıyla İran rejimi ile mümkün mertebe karşı karşıya gelmemeye özen gösterdiler ve böylesi yaklaşım açığa çıktı.
Diaspora ise Doğu Kürdistan’a dikkati çekecek bir çalışma tarzı sergileyecekleri yerine, ülkeler bazında protesto ve yürüyüşleri ile sınırlı kaldı.
Gerek Doğu Kürdistan’da gerekse İran’da gelişen eylemlerde İran rejim güçleri en çok kadınlara yöneldi. Yine en fazla genç kadınları katletti. Kadınların bu direnişe öncülük etmeleri dış dünya ile empatiyi çoğalttı. Dayanışmalar geliştirdi. Bütün bunların sonucu olarak iran asıl korkması gereken muhalif gücün kadınlar olduğunu gördü bu nedenle kadınlar üzerinde şiddet dozunu tırmandırdı.
Şiddette sınır tanımayan molla rejimi, Güney Kürdistan'ı bombalamaya devam ediyor.
İran rejiminin Kürdistan Bölgesi’ne yönelmesinin iki nedeni vardır. Bir buraya gözdağı vererek bu direnişi desteklerseniz sizin alanlara tankım, topum, füze ve dronelerimle hedefim olursunuz. İkincisi ise sivil başlayan protestoyu terörize etme amaçlı Doğu Kürdistan parti merkezleri ve karargahlarına yönelerek onları çatışmaya ve savaşa kışkırtarak İran’daki diğer halkları bu protestodan çekmek istedi. Ama buda tutmadı. Tam tersi kadın ve çocuk vurduğu için kendisi dünyadan daha fazla tecrit oldu. İran halkları protestolardan kopmadı ve halen farklı kentlerde direnişine devam ediyorlar…
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.