Irak ordusunun Tıkrit’i her yönden kuşatma altında tutmasına rağmen öldürücü darbeyi vurmak yerine operasyona ara vermesi, iki sebeple izah ediliyor.
Selahaddin ilinin yüzde 90’ını kaybeden IŞİD ve onu doğrudan ya da dolayı olarak destekleyen çevreler, Irak güçlerinin Selahaddin ilinin merkez ilçesi olan Tıkrit’teki çatışmalarda çok ağır kayıplar verdiğini bu sebeple de operasyonu durdurduğunu iddia ediyorlar.
Tıkrit’e giren Irak güvenlik güçlerinin yaklaşık bir haftadır operasyonları durdurduğu doğru; ancak Irak kaynakları, son bir haftalık süreci ‘durdurma’ değil, operasyonlara ‘ara verme’ ifadesiyle açıklıyorlar.
Selahaddin ilinin yüzde 90’ını beklenenden çok daha kısa süre içerisinde kontrol altına alan Irak güvenlik güçlerinin merkez ilçe olan Tıkrit’i her yönden kuşatma altında tutmasına rağmen öldürücü darbeyi vurmak yerine operasyona ara vermesi, iki sebeple izah ediliyor:
Siyasi sebepler
Tıkrit operasyonuna ara verilmesinin siyasi sebepleri; operasyonun planlaması, komutası, teknik ve taktik aşamaları ve savaşan güçlerin niteliği ile doğrudan ilgili.
Irak merkezi hükümeti ve İranlı askeri danışmanlar tarafından planlanan Tıkrit operasyonuna Iraklı komutanlar ve İranlı askeri danışmanlar komuta ediyor.
Teknik ve taktik düzeyde ABD liderliğindeki Uluslararası Koalisyon’dan destek alınmıyor, operasyonlarda ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Jen Psaki’nin ifadesiyle “İran silahları, mühimmatları ve İran’ın Iraklılara verdiği uçaklar”kullanılıyor.
30 bin kişilik operasyon gücünde 7 bin kadar Sünni savaşçı bulunuyor olsa da savaşan güçlerin büyük bölümünü ülkenin Şii bölgelerinden gelen Hadi el-Amiri komutasındaki Gönüllü Halk Güçleri oluşturuyor.
Tıkrit operasyonuna ilişkin bu saha gerçekliği Suudi Arabistan ve Türkiye’yi rahatsız; ABD’yi ise tedirgin ediyor.
Suudi Arabistan, Saddam Hüseyin’in doğum yeri olmasına işaretle Tıkrit’i ‘sembolik değeri olan bir Sünni kenti’ olarak niteliyor ve operasyonda yer alan askeri danışmanlarına dikkat çekerek “İran’ın Irak’ı ele geçirdiğini” söylüyor.
Türkiye’de ise hükümet yanlısı basın “Osmanlı kentlerinin İran’ın kontrolüne geçtiğini” vurgularken, Başbakan Davutoğlu da \"Eğer IŞİD Irak\'taki tehditlerden birisiyse, Şii milisler de bir başka tehdittir\" diyerek Gönüllü Halk Güçleri’nin operasyonlardaki varlığına itiraz ediyor.
Suudi Arabistan’ın mali desteği ile ayakta duran Mısır’ın resmi dini otoritesi el-Ezher Şeyhi Ahmed Tayyib, “Şii milislerin Sünni bölgelerinde barbarca katliamlar yaptığını” iddia ediyor.
Irak Cumhurbaşkanı Yardımcısı İyad Allavi, ‘mezhep savaşı’ gerekçesiyle İran’ın askeri danışmanlarını Irak’tan çekmesi gerektiğini söylüyor.
Gönüllü Halk Güçlerini Irak’ın ulusal güçleri olarak niteleyip kendi aşiretinden 275 kişiyi bu güçlere katan Sünni Milletvekili Ahmed Cuburi, sert eleştirilerin hedefi oluyor.
Körfez ülkeleri, Ürdün ve Mısır, Amerika’dan İran’la yaptığı nükleer müzakerelerde Tıkrit ve el-Enbar’daki operasyonları söz konusu etmesini ve İran’dan Irak’taki askeri danışmanlarını çekmesini istiyor.
ABD basını, ‘şu an Irak’taki ABD ordusunun yerini almış olan’ Hadi el-Amiri komutasındaki Bedir örgütünün Irak’ın geleceğinde Lübnan’ı İsrail işgalinden kurtaran Hizbullah gibi belirleyici bir güce dönüşmesinden duyulan kaygıyı dile getiriyor.
Irak basınına göre bölge ülkelerinin Amerika’ya ‘Tıkrit’te Sünni katliamı yapılıyor’ gerekçeli baskıları, Irak hükümetinin operasyonlara ara vermesinin siyasi sebebini oluşturuyor.
Askeri sebepler
YDH’ye konuşan Iraklı bir diplomat, bölge ülkelerinin Tıkrit operasyonunun durdurulması için Irak hükümetine baskı yaptığını doğrulamakla birlikte, operasyonların durdurulmadığını, sadece askıya alındığını vurguladı.
Irak’ın etkili gazetecilerinden Salim Meşkur ise YDH’ya yaptığı açıklamada Tıkrit operasyonuna ara verilmesinde bahsi geçen siyasi sebeplerin etkisini inkar etmemekle birlikte askeri sebeplerin çok daha belirleyici olduğunu söyledi.
Gazeteci Salim Meşkur, görüştüğü saha komutanlarından naklen özetle şu bilgileri verdi:
“Tıkrit askeri anlamda Irak güvenlik güçleri tarafından zaten düşürülmüş bir kent. Kentteki çoğunluğu yabancılardan oluşan IŞİD militanları tüm yönlerden kuşatma altında bulunuyor ve kaçmaları mümkün değil.
Kentin hemen her yerine bombalar yerleştirmiş olan teröristler kent merkezindeki büyük resmi binalarda bulunuyor. Güvenlik güçleri, binalarda tahribat yapmamak ve sivillere zarar vermemek için ağır bombardıman yapmak istemiyor. Döşenen bombaların belirlenip etkisiz hale getirilmesi ise uzun bir zamanı gerektiriyor.”
Salim Meşkur, operasyonların siyasi tansiyonu düşürmek ve süreyi uzatmak pahasına en az yıkım ve can kaybı ile sonuç almak için yavaşlatıldığını belirtirken, Irak basınında ordu içindeki ihanetlere ve Uluslararası Koalisyon’un IŞİD’e havadan yardım attığına dair haberlere de sıkça rastlanıyor.
Örneğin Irak basınında Samerra-Felluce yolundaki bir kampta konuşlanmış bulunan 26. Tümen’in tüm silah ve mühimmatlarını IŞİD’in ele geçirmesi için bırakarak çekildiği yönünde haberler yer alıyor.
26. Tümen’le ilgili haberi görmediğini söylemekle birlikte ordu içerisindeki bu tür ihanetlerin sık rastlanan bir gerçeklik olduğunu belirten Meşkur, Uluslararası Koalisyon’un IŞİD’e havadan yardım attığına ilişkin haberler konusunda ise son derece emin konuştu.
Salim Meşkur, Selahaddin ilinde IŞİD kontrolü altındaki bölgeye paraşütle yardım atan Uluslararası Koalisyon’a mensup helikopterlere ateş açan bir birliğin komutanıyla bizzat görüştüğünü anlattı.
Irak’ta IŞİD kuralı
IŞİD’in haziran ayında Irak kentlerini işgal etme şekli, ‘kente giren ona sahip olur’ şeklinde bir kural doğurdu.
IŞİD’in bu kuralından yararlanan Kürdistan Bölgesi, ‘tartışmalı bölgeleri’ ilhak ettiğini; ‘tartışmalı bölgeler’ içinde yer almamakla birlikte Peşmerge tarafından kurtarılan yerlerden çekilmeyeceğini gizlemiyor.
Irak’ta Sünni federal bölge kurmak için Sünni kentlerinin devlet kontrolünden çıkarılmasını destekleyen yerel siyasi aktörler ve bölgesel müttefikleri, IŞİD işgali altındaki Sünni kentlerinin Irak merkezi hükümeti tarafından kurtarılmasını işte bu kuraldan dolayı istemiyor.
Gönüllü Halk Güçleri ile IŞİD’in savaşını bir ‘mezhep savaşı’ olarak yansıtan bu çevrelerin IŞİD’i ‘Sünnilerin tarafı’ olarak gördüğü anlaşılıyor.
Ancak ‘mezhep savaşı’ gerekçesiyle Gönüllü Halk Güçleri’nin operasyonlara katılmasını istemeyen bu çevrelerin Irak’taki ‘Sünni veya Osmanlı kentlerini’ kurtarabilecek gücü de bulunmuyor.
Irak’ta tıpkı Kürdistan Bölgesi gibi yarı bağımsız bir Sünni federal bölge isteyen tüm çevrelerin ‘mezhebi çatışma kaygısı’ argümanıyla gizledikleri resmi tutumları özetle şu:
“Sünni federal bölge kurulamayacaksa bu kentler, Irak merkezi hükümeti tarafından kurtarılacağına IŞİD’in elinde kalsın.”
Ancak ortada şöyle bir gerçeklik var: Iraklı Sünnilerin federal bölge kurması konusunda ne anayasa engeli var; ne Şiilerin itirazı. Irak’ta asıl sorun federal bölge isteyen Sünnilerle buna karşı çıkan Sünniler, arasında.