ABD başkanlık seçimlerine üç haftadan daha az bir süre kala dünya, Başkan Donald Trump'ın liderlik koltuğu için ikinci bir şans mı elde edeceğini yoksa erkenden havlu mu atacağını merak ediyor.
Trump’ın rakibi eski Başkan Yardımcısı Joe Biden, ekonomik durgunluk ve başkanın Covid-19 salgını konusundaki kaotik yaklaşımı nedeniyle birçok ankette büyük bir farkla önde gidiyor. Biden Kasım ayında galip gelirse, bu Trump'ın yönetim tarzından olan hoşnutsuzluğun işareti de olacak.
Bu seçimde dış politika önemli bir rol oynamadı, ancak Trump’ın dünyaya "Önce Amerika" yaklaşımına alışan ABD ve uluslar için ufukta büyük sorular ve zorluklar beliriyor.
Trump’ın yenilmesi durumunda Türkiye ve lideri Recep Tayyip Erdoğan kadar kaybedecek çok az ülke olabilir.
Washington merkezli Hudson Enstitüsü'nden Türkiye üzerine çalışmalar yapan Blaise Misztal, Biden‘ın kazanması durumunda, Erdoğan'ın Ankara'ya pek cazip gelmeyen bu isim karşılığında önemli bir müttefikini kaybedeceğini belirtiyor.
Misztal Ahval podcastte, "Ankara'daki yetkililerin yaptığı resmi açıklamaları dinlersek Joe Biden için bir iştiyak yok" diyor.
Misztal, "Pek çok kişisel ve politik sebepten dolayı, Erdoğan Beyaz Saray'a girmeyi kesinlikle seviyor ve bu ilişkiyi bu kadar üst düzeyde kontrol etmek ve yönetmekten hoşlanıyor" şeklinde ifadeler de kullanıyor.
Trump, Türk lidere yakınlığından dolayı sık sık sert eleştirilere maruz kalmasına rağmen arkadaş olarak gördüğü Erdoğan'a övgülerinde zaman zaman coşkulu davrandı. İkili sık sık, bazen de haftada iki kez konuşurken ve CNN'e konuşan kaynaklara göre Erdoğan'ın aramalarına öncelik Trump tarafından veriliyor.
Biden, Ocak ayında verdiği bir röportajda Erdoğan'ı "otokrat" olarak nitelendirdi ve ABD çıkarlarına aykırı eylemlerinin bedelini ödemesi gerektiğini söyledi. Trump'ın sessizliğine kıyasla Biden, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki eylemlerine, eski bir kilise olan Ayasofya’yı camiye dönüştürme kararına karşı çıktı ve Türkiye’yi Dağlık Karabağ meselesinden uzak durmaya çağırdı.
Ancak Biden’in aday olarak açıklamalarının Türkiye’ye nasıl yaklaşacağına dair yeterli bir gösterge olmadığını söyleyen Misztal, kazanması durumunda Washington‘da ABD-Türkiye ilişkilerinin dramatik bir şekilde değişmesine seyirci kalmayacağını belirtiyor.
Bunun yerine, en önemli değişikliğin büyük bir olasılıkla eylemden ziyade söylemde kalacağının altını çiziyor.
Misztal, "Biden'ın başkan olması durumunda Türkiye'nin davranışına karşı konuşmaya daha istekli olacağını görüyorum, ancak ABD'nin Türkiye'den gerçekten ne istediğine dair muammayı gerçekten çözdüğünü sanmıyorum" diyor.
Resmi olarak ABD ve Türkiye NATO bünyesinde müttefik olmaya devam ediyor, ancak ilişkiler son yıllarda uzun bir soğuma sürecine maruz kaldı.
Erdoğan, ABD'nin güney sınırının diğer tarafında Suriyeli Kürtlerle işbirliği yapması ve ABD‘li yetkililerin, Temmuz 2016'daki başarısız darbe girişimine karıştığı iddiasıyla eski Erdoğan müttefiki Fethullah Gülen'i iade etmeyi reddetmesi nedeniyle uzun süredir hayal kırıklığı yaşıyor.
Amerikalı yetkililer açısından bakıldığında ise, Türkiye’nin Suriye’de İslam Devleti’ne karşı mücadeleyi sekteye uğratmadaki rolü, hem Rusya’ya hem de İran’a yönelik yaptırımları baltalamadaki rolü ve Erdoğan’ın Amerikan karşıtı söylemi iç siyaset malzemesi olarak kullanmasından dolayı büyük bir hayal kırıklığı yaşıyorlar.
ABD Senatosu Dış İlişkiler Komitesi eski başkanı ve Başkan Barack Obama'nın yardımcısı olan Biden, diğer dünya liderleriyle uzun bir geçmişe sahip.
2016’daki bir röportajında Biden, felsefesinin Başkan Trump'a oldukça benzediğini gösteriyor ve meslektaşlarıyla kişisel yakınlığı vurguluyor. Hatta dönemin Başkan Yardımcısı, bu yaklaşımına örnek olarak Erdoğan ile İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu arasında arabuluculuğu gösteriyor.
Biden The Atlantic’e verdiği bir demeçte, “Her şey dış politikanın kişisel olarak idare edilmesine bağlı. Diğerinin (liderin) kapasitesinin ne olduğunu bulmanız gerekiyor. Gerçekçi olarak neyin mümkün olduğunu bulmalısınız" demişti.
Ancak Misztal, Biden'ı safkan bir realist olarak değerlendirmenin zor olacağını söylüyor.
"Biden’in dünya görüşünün ne olduğuna veya ne olacağına işaret etmenin gerçekten zor olduğunu düşünüyorum," diyen Misztal, dünya demokrasileri zirvesi gerçekleştirmek de dahil adayın yakın zamandaki davranışlarından bazılarına işaret ediyor. Misztal, bu tür önerilerin gerçekçi olmaktan çok Soğuk Savaş sonrası enternasyonalist olmasına işaret ettiğini söyledi.
ABD'nin Ortadoğu'daki stratejik çıkarlarının düşüşte olduğu bir dönemdeki bir Biden yönetimi Türkiye için o kadar da kötü olmayabilir. Trump yönetiminde odak noktasını büyük güçlerin rekabeti oldu ve bu da çoğu zaman Mısır ve Suudi Arabistan gibi Türkiye’nin rakipleriyle yakınlaşmaya neden oldu.
Ve Biden, Doğu Akdeniz'de Ankara’nın rakibi Yunanistan’ı desteklerken, Kahire ve Riyad’daki liderleri de insan hakları ihlalleri nedeniyle sert bir şekilde eleştirdi.
Misztal, ABD'nin bölge ile ilgili ilgisizliğinin artarak devam edeceğini bu durumdan da Türkiye'nin potansiyel olarak yararlanabileceği daha geniş bir bölgesel boşluk yaratacağını öne sürüyor.
Ancak, Ankara'yı başka bir güç bloğuna kaptırmak anlamına geliyorsa, angajman eksikliği ABD'nin Türkiye ile ilişkilerini yeniden tanımlamaya hazır olduğu anlamına gelmez.
Misztal, "Bakın, özellikle Türkiye gibi önemli bir role sahip veya böyle bir role sahip olabilecek bir ortakla ayrılmak zor" diyor ve ekliyor: "Bizimle veya bize karşı olma ikilemi sürdükçe, ABD’nin kayıplarını sona erdirmek çok zor olacak."