DEM Parti Diyarbakır Milletvekili Cengiz Çandar, 15 Şubat'ta, Öcalan'ın Türkiye'ye getirilişinin 25. yıldönümünde yapılması beklendiğini ifade edilen çağrının çağrının Suriye'deki silahsızlanmayı kapsayıp kapsamayacağının henüz net olmadığını söyledi.
DEM Parti Diyarbakır Milletvekili, gazeteci ve yazar Cengiz Çandar, Rûdaw'a verdiği röportajda Türkiye'deki yeni sürece ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Röportaj şöyle:
Sayın Çandar, Türkiye’de yeni bir süreç konuşuluyor, bu süreç şu anda hangi aşamada?
Büyük bir belirsizlik aşamasında şimdi, bir de Kürt sorununun çözümü diye bu zaten nitelenmedi. İşin en başından beri bu barış projesidir. Bin yıl devam eden Türk-Kürt kardeşliğini tekrar yeniden Türkiye'nin bütünlüğünü, birliğini daha da güçlendirmek için canlandırma projesidir dendi. Kürt sorununun çözümünden ne anlaşılıyorsa önce bu barış projesi gerçekleşecek, ondan sonra o konuları konuşmaya başlayacağız gibi anlaşılıyor. Barıştan da kasıt, Türkiye'de artık PKK'nin silahlı mücadelesinin sona erdiğinin ve silahlı mücadeleye gerek olmadığının Abdullah Öcalan tarafından yapılacak bir çağrıyla ortaya konması. Bu gerçekleşecek. Gerçekleştikten sonra barış gelmiş varsayılacak. Ondan sonra da Kürt sorunu çıkacak için ne gerekliyse çözümü için o adımlara ondan sonra sıra gelecek diye öyle bir beklenti, öyle bir anlayış var.
Peki, Abdullah Öcalan’ın silah bırakma konusunda çağrı yapacağını düşünüyor musunuz?
Yapar yani Abdullah Öcalan 2013 yılının Nevruz mesajında bundan 12 yıl önce gayet açık ve net bir şekilde bu çağrıyı zaten yapmıştı. Abdullah Öcalan'ı Türk kamuoyu fazla yakından izlemiyor ama Abdullah Öcalan'ın fikirlerini, düşüncelerini, neler söylediğini yakından izleyenler Abdullah Öcalan'ın zaten Türkiye'de Kürtlerin haklarını elde etmesi için artık silahlı mücadele yürütmesinin gerekmediğini, söylediğini biliyorlar. Yani 2025 yılında yaşıyoruz. PKK'nin bir anlamda Kürt silahlı isyanı diye anlayacağımız, öyle göreceğimiz PKK'nin silahlı mücadelesi 1984 yılında başladı. Yaklaşık 40 yıl geçti. Bugün Kürt meselesi Türkiye'nin her düzeyinde tartışılıyor.
Peki, Rojava’ya da aynı çağrıyı yapacağını düşünüyor musunuz?
Rojava için ne yapacağını biz de merakla bekliyoruz öyle diyelim. Zaten şu anda siz en başında daha önceki soruda hangi aşamadayız dediniz şunu söylemem gerekirdi. Şu an Abdullah Öcalan'ın çağrısını bekleme aşamasındayız daha o aşamadayız. Bu çağrının 15 Şubat tarihinde Abdullah Öcalan'ın Türkiye'ye getirilişinin de 25. yıl dönümü olmuş olacak. 15 Şubat'ta yapılması bekleniyor zaten. Bu çağrının bu tarihte yapılacağını Mazlum Abdi’de, Demokratik Suriye Güçlerinin başkomutanı olan Mazlum Abdi’de, bir gazeteci topluluğuna tarih olarak açıkladı. Dolayısıyla yaklaşık bir on gün sonra ya da iki hafta sonra, bu çağrının yapılmasını Öcalan tarafından bekliyoruz. Ama bu çağrı Suriye'deki silahsızlanmayı da kapsayacak mı? O çok açık değil doğrusu. Şunun için değil. Suriye'de her şey daha çok yeni, çok taze. Suriye'nin nereye, nasıl, kimle hangi şekilde, yönetimde, hangi kurallarla, nasıl bir anayasayla, nasıl bir örgütlenmeyle gideceği daha hiçbir şey belli değilken, Kürt silahlarının topunu gidip Şam'a buyurun alın silahları, bizi de tek tek asker olarak, Kaydedin Suriye ordusuna diye bir şeyi hiç kimseden beklemek mantıklı olmaz. Abdullah Öcalan'ın da böyle bir çağrı yapmasını beklemek mantıklı olmaz. Nasıl bir çağrı yapacak o anda şu an itibariyle o bir soru işareti açıkçası. Ama herhalde Suriye'ye dönük bir çağrı da bekleniyor ve Suriye'ye bir çağrı yapıldığı zaman çağrısını esas olarak yapmış olacak. Onun ne olacağını şu andan tam olarak kestiremiyoruz.
Abdullah Öcalan’ın Başkan Mesud Barzani ile General Mazlum Abdi’ye mektup göndereceği yönünde bilgiler var, bu konuda bilginiz var mı?
O konudaki bilgim, Abdullah Öcalan'ın Mazlum Abdi'ye bir mektup göndereceğine ilişkin söylentiler bizim de kulağımıza, benim de kulağıma geldi. Bunun kanıtı yok. Muhtemeldir bunun böyle olacak olması. Bir de şunu unutmayalım. Suriye sahasında sadece Türkiye Devleti, Mazlum Abdi ve heyet Tahrir Şam, Ahmet El Şara bulunmuyor. Üç aktörlü bir sahne yok orada yani bir tarafında Ankara'da Tayyip Erdoğan ya da Hakan Fidan, öbür tarafında Mazlum Abdi, Şam'da da Ahmet El Şara. Böyle bir üçgen yok orada. Orada çok aktör var ve en önemlisi unutmayalım ki Amerikalılar var gerek Türkiye ile Mazlum Abdi arasında gerek Mazlum Abdi ile Ahmet El Şara arasında temas sağlıyorlar. Bu bakımdan sadece Abdullah Öcalan'ın Mazlum Abdi'ye gönderdiği ya da göndereceği mektup değil mesaj değil aynı zamanda da Amerikalıların ve diğer başka bazı taraflarında oradaki aktörlere taşıyacağı mesajlar söz konusudur. Bu arada Sayın Mesut Barzani'nin de bu konularda rol almış olduğunu ve olabileceğini de aklımızda tutmamız gerekiyor. O nedenle şöyle birkaç gün en fazla ya da ortalama bir hafta beklersek bu soruların cevabı biraz daha net bir şekilde ortaya çıkar.
Sayın Çandar 30 yıla yakın bir süredir Kürdistan Bölgesi’yle bir dirsek temasınızın olduğunu biliyoruz, bu minvalde şunu sormak istiyorum; Erbil yönetimi Türkiye’deki süreçte nasıl bir rol alabilir?
Kürdistan Bölgesi’nin bu noktada, geldiÄŸimiz bu aÅŸamada oynayacağı iki büyük rol var, iki temel rol var. Bugün Irak, Kürdistan bölge yönetimi, Kürdistan kelimesinin kullanıldığı Kürtlerin tek siyasi merkezi halinde. Bir yönetim yapısı olarak, bir idari yapı olarak ve üstelik anayasal bir ÅŸekilde, Irak Anayasası'na yeri olacak bir ÅŸekilde sadece BirleÅŸmiÅŸ Milletler'de koltuÄŸu yok, onun dışında herhangi bir bağımsız devletin sahip olduÄŸu, sınır kontrolünden bayraÄŸa kadar, üniversiteye kadar, ana dilin resmi kimliÄŸine kadar hemen hemen Irak Kürdistan Bölgesi’nin her ÅŸeyi var. Dolayısıyla Irak Kürdistan Bölgesi Kürt aleminin, Kürt dünyasının her türlü geliÅŸmesinden birinci derecede sorumlu. Oraya katkıda bulunmak durumunda olan bir siyasi merkez. Hem idari merkez hem siyasi merkez. Dolayısıyla Suriye'de birdenbire bir 60 küsur yıl sürmüş bir rejimin ortadan kalkmış olması ve yepyeni bir manzaranın ortaya çıkmasıyla birlikte Suriye Kürtleri için ortaya çıkmış olan yeni tabloda Kürdistan yönetimine çok büyük sorumluluk düşüyor. Oradaki Kürtler nasıl yaÅŸamalı, nasıl bir yönetim altında bulunmalı ve bunun için de Suriye zemininde Kürt ulusal birliÄŸinin saÄŸlanmasında, Kürtler arası birliÄŸinin saÄŸlanmasında Kürdistan Bölgesi çok büyük sorumluluk ve rol düşüyor.   Â
Birinci rolü budur. İkinci rolü de Kürdistan Bölge Yönetimi'nin Türkiye ile Ankara ile çok yakın dostane sıkı ilişkileri var. Dolayısıyla Suriye'de de Kürtlerin esenliği için Suriye'deki Kürtlerin geleceğinin güvence altına alınması için Kürdistan Bölge Yönetimi Türkiye üzerinde bu yakın ilişkilerinden yararlanarak çok olumlu ve değerli bir rol oynayabilir. Dolayısıyla nereden baksanız Suriye ve Kürtler dediğimiz zaman Irak, Kürdistan Bölgesi yönetimine çok büyük, herkesten daha büyük roller şimdiden düşmüş durumda.
İmralı heyetinin ilerleyen günlerde hem Kürdistan Bölgesi hem de Rojava’yı ziyaret edeceği ifade ediliyor, bu konuda varsa bir bilgi bizimle paylaşabilir misiniz?
Söylentisi var, daha kendisinin gerçekleştiğine dair bende somut bir bilgi yok ama bu söylenti benim de kulağıma geldi. Ama aynı heyet mi olur, başka kişilerin de katılacağı bir heyet mi olur o da mümkün, o da olabilir.
Peki, Abdullah Öcalan’ın yakalandığı günün yıldönümümden bir video mesaj yayınlanacağı iddia ediliyor? Bu konuda sizin bilginiz var mı?
Olabilir. Bana da aynı bilgi bir süre önce geldi. Abdullah Öcalan'ın yanına İmralı Adası'nda tutuklu bulunan diğer üç PKK'li ve aynı zamanda da kendisini ziyaret etmiş heyetle birlikte topluca bir görüntü vererek görüntülü bir açıklama yapacağı şeklinde bende de bilgi var.   Ama bu bilgi gerçek olacak mı, gerçekleşecek mi bunu önümüzdeki günlerde göreceğiz. Şimdi Suriye üzerinde henüz Abdullah Öcalan'ın yapması beklenen açıklamada Suriye'ye ilişkin henüz Türkiye ile Abdullah Öcalan arasında, aşılmamış gibi gözüken birkaç nokta var galiba. Onlar aşıldığı vakit muhtemelen Abdullah Öcalan görüntülü bir açıklama yapacak. Yani yazılı bir açıklama medyaya dağıtılacak yazılı bir açıklama yerine görüntülü bir açıklama yapacağı bilgisi bizde de var.
İmralı ziyaretleri bitti mi yoksa devam edecek mi?
Yani bundan sonra sıranın açıklamaya geleceği ve İmralı heyeti denilen meslektaşlarımızın bu söz konusu az önce sözünü ettiğimiz açıklama için. İmralı'ya gitmesi bekleniyor. Fakat bu öyle bir süreç ki her an her daha önceden kararlaştırılmamış olan, daha önceden kestirilmemiş olan yeni bir durum ortaya çıkar. Heyetin daha önce gitmesi beklenmezken bakarsınız tekrar gider olabilir. Ama bugüne kadar kararlaştırılan heyetin gideceği, geldikten sonra partilerle görüşüp o görüşmeler hakkında Abdullah Öcalan'a bilgi vereceği ve bundan bir süre sonra da Abdullah Öcalan'ın açıklama yapacağı ve yeni bir sürece doğru yol alacağımız idi. Şimdi o aşamasında işin duruyoruz.
Yeni süreçten bahsettiniz açıkçası herkes gibi ben de merak ediyorum. Devlet Kürt meselesinin çözümü konusunda ciddi bir adım atacağını düşünüyor musunuz?
Öyle varsayıyoruz. Yani Abdullah Öcalan şayet şartları değişik bir şekilde sahnede yer almaya başlarsa o zaman yani o ne demek? Abdullah Öcalan'ın İletişim kanallarının açılmış olması, Abdullah Öcalan'ın çeşitli görüşmeler yapacağı bir konumda bulunması anlamına gelir. Herhalde Kürt sorunuyla ilgili daha ileri çözüm girişimleri de Kürt sorunu içine ne giriyorsa onlara ilişkin olarak da bir takım çabalar olacak demektir. Ama bütün bunların olabilmesi için 22 Ekim'de Devlet Bahçeli'nin ifade ettiği şekilde Abdullah Öcalan'ın bazı hukuki haklardan ki Abdullah Öcalan da bunları söyledi, bana benim şartlarım kolaylaştırılsın, hukuki ve siyasi zemine bu meseleyi çekerim. Buna gücüm vardır dedi. Şimdi işin daha başlangıç aşamasındayız, yani Abdullah Öcalan şayet istenilen, kendisinden beklenilen çağrıyı yaparsa yani devletin beklediği çağrıyı yaparsa ondan sonra ne olacak? Tamam, artık seni unuttuk. İmralı'da bir daha da senden hiç haber almayacağız, duymayacağız. Bunların dört yıl önce nasıl olduysa öyle olacak denmeyecek herhalde değil mi? Yani bir söz verilmiş durumda Abdullah Öcalan'a sen böyle bir çağrı yaparsan senin şartların değişecektir, hukuki durumun değişecektir denmiş ve eğer bu yerine getirilse bu kendiliğinden yeni bir sürece doğru konunun taşınacağı anlamına zaten geliyor. Mantıklı olarak öyle olması gerekiyor.
Adının tam olarak konulmadığı bu yeni sürece üçüncü ülkeler gözlemci olarak katılım sağlıyor mu?
Bunu duymadık. Yani bilmediğim bir şey hakkında yok diyemem ama olduğunu duymadık. Bir de Türkiye'nin karar vericileri, yani ittifak unsurları bir tarafta Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Tayyip Erdoğan, öbür tarafta Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli ki bu sürecin önünü açtı, o çekti bu sürecin. Her ikisi de dış dünyadan çok hazzeden, bundan hoşlanan tipler değiller. O yüzden üçüncü taraf olma ihtimali, yüksek ama Fısıltı Gazetesi, Türkiye'deki Fısıltı Gazetesi bu işlerin içinde Amerikalıların da olduğunu söylüyor. Ama buna dair hiçbir kanıt en azından benim elimde yok. Onun için bir şey diyemem bilmiyorum.