Haydi Hevaller Hep Beraber Tekbir; "Allahuekber"
''Diyarbakır'daki bu yürüyüş ve mitinge en uygun simalar Vali, emniyet müdürü ve askeri birliğin komutanı ile Hüda-Par'ın da katılmasıdır. Çünkü ortak amaç ve paradigma Türk-İslam sentezi.''

İşler öylesine saçmalıklar silsilesine döndü ki Kürd/Kürdistan sorunu adeta birer tiyatro sahnesine dönüştürülmüş durumda. Daha doğrusu, Öcalan ve Türk derin devletinin kendi aralarındaki muhataplık süreci, devlet cephesinden gerek Türklerin, eğitimsiz işsiz-güçsüz ve lümpen kesimini milliyetçi- ırkçı temelde kışkırtan bu kirli savaşta kan üzerinde rant peşinde koşanlar Kürt sporuna ve onun değerlerine yapılan kitlesel küfür, aşağılama ve hakaretleri, derin devletin Öcalan üzerinden yeni manipülasyonlarını devreye soktular. Tekçi ve inkârcı devletin derini, Öcalan'a "Saygıdeğer milletimiz ve şehit aileleri çok üzgün ve tedirginler. 'Terörist başının İmralı'da elindeki kâğıttan filozof bir edayla emir vermesi, konuşarak şu yapılsın bu yapılsın demesi Türklüğümüzü rencide ediyor.' şeklinde rahatsız. Bunu değiştirmemiz lazım" Öcalan; "Peki ne yapmamı istiyorsunuz?" demiş Devlet de "Kürtleri Türk kardeşliği yanında kutsal dinimiz olan İslam'ın etrafında kenetlenmek içinde bir çağrı yapmanız daha makbul olur" diye dayatılmış gibi. Buyurun geldik mi Türk-İslam sentezi bayrağı altında toplanmaya. Yarın öbür gün, Türklerin bindirilmiş meczup kıtaları harekete geçirip ortalık tekrar karıştığında bu kez de "Sevgili milletimiz şundan rahatsız. Diyorlar ki; 'Teröristbaşı her ağzını açtığında devletime sadığım, İslam en kutsal dindir derken de gözlerini sağa-sola kırpıyor, bize göre terör destekçilerine mesaj veriyor' diyorlar" (Oysa Öcalan gözlerinden rahatsız) Öcalan; "Peki daha ne yapmamı bekliyorsunuz?" Derin devlet; "Bu söylediklerinizi ya sırtınızı dönerek veya amuda kalkarak söylerseniz milletimiz için daha inandırıcı olur" Hayal dünyamızda uydurduğumuz bu diyalog, aslında yaşananlara çok uzak değil ve hayal gibi de görünmüyor.
Türk devleti bu işi bu komedi kertesine getirmiş durumda. Öcalan'a şimdi neyi yumurtlamışlar; "Demokratik İslam, kadın özgürlüğünü, ekolojik dengeyi ve halkların kardeşliğini merkeze alan bir uygarlık alternatifidir" Maşallah, maşallah bir gerçeği daha öğrenmiş olduk. Peki birkaç gün önce İstanbul'daki kongreye gönderdiği; "Sosyalizmde ısrar insanlıkta ısrardır" ifadesi neyin nesidir. Dünya üzerinde ve İbrahim'i dinler arasında, en katı ve en bağnaz bir din olan İslam'ın sosyalizm ile "demokratik komünal toplum" ile bağdaşır bir durumu var mıdır? İslam'ın demokrasi ve özgürlüklerle ateş ve benzin gibi ayrık şeyler olduğunu anlamayan kimse var mıdır? Bir kişi hiçbir öz eleştiri yapmadan, bu konuma neden ve nasıl geldiğini detaylandırmadan 180 derece dönüş yapar mı? Yaparsa bu normal bir insan olabilir mi? Çok değil, 2002 yılında kendi propaganda aygıtlarından birinde vermiş olduğu bir demeçte; "İslam, kadınlarımıza bir şey vermemiştir. Onun için bunun yerine sosyalist ahlakı koyacağız" diyor. Şimdi bu ne perhiz bu ne lahana turşusu? Öcalan'ın psikolojik dünyasını çözmüş olanlar, bu tür dönüşlere şaşırmıyorlar. Sorun, kendi iradesini kayıtsız şartsız hasta olan kişiliklere teslim etmiş olan Kürtlere yazık.
Peki bu 180 derecelik çarkın amacı neydi? Amaç Rojava. Bu kahraman halk, on binlerce genç canlarını vahşi cihadistlerin saldırısında özgürlükleri uğruna kurban vermiş bir halk. Bütün mesele, Rojava Kürtlerinin bir siyasal statüye kavuşmamaları için yapılan manipülasyonlar. Şunu demek istiyor; Suriye'deki yeni yönetim bizim dindaşlarımız. Onlar da en kutsal din olan İslam'a bağlıdırlar. Müslüman Müslümanın hakkını yemez (!!??) gidin Suriye ordusuna katılın, hiçbir şey de istemenize gerek yok, arkamızda Türkiye var. Müslüman Müslüman beraberse sırtı yere gelmez (?) Öcalan'ın İslam ile ilgili yumurtladığı mesajını böyle okumak lazım. Şimdi ortaya ilginç bir tablo çıktı. 4 Ocak’ta, çok gereksiz ve Türk devleti ile Kürtler arasındaki barışın demokratik yollarla çözülmesini istemeyen bilumum devşirme, ırkçı, ulusalcı ve Kemalist kesim yıllarca batıya gelen cenazeler ve kan üzerinde rant devşirdiler. Bu durum Kürt cephesinde de aynı karşılığı yarattı. Kürtlerin en temel sorununu dile getirmek yerine "Biji serok Apo" diyerek rahatlıkla rantları götürdüler ve götürmeye de devam ediyorlar. Bu sloganı bağırmak, beraberinde Belediye başkanı ve Milletvekili seçilmeyi getirdiğini biliyorlar. İşte bu kesim buna öncülük ediyor.
Diyarbakır'daki bu yürüyüş ve mitinge en uygun simalar Vali, emniyet müdürü ve askeri birliğin komutanı ile Hüda-Par'ın da katılmasıdır. Çünkü ortak amaç ve paradigma Türk-İslam sentezi. Adını saydığım bu kesimlerin bu mitinge katılmamaları için hiçbir engel ve sebep yok. Hiç katılmamaları gerekenler şüphesiz ki var. Yüz yıldır hep zulüm, işkence ve hakarete uğramış sıradan Kürtler bu tiyatro gösterisine katılmamalı. Çünkü bu onların mitingi değil. Öcalan ısrarla ve defalarca şöyle demişti: "Benin yerimi dert etmeyin. Ben burada rahatım" zaten bu durum konuşulmuş, Öcalan, 40 yıllık süreçte bu işe girişirken arkasına takıp "Bağımsız, Birleşik Kürdistan" şiar ve amacıyla dağlara çıkartıp Türk ordusuna öldürttüğü on binlerce Kürt gençlerinin annelerinin yüzüne nasıl bakacak? Hatırlayın mahkemede hazır bulunan asker ve polis ailelerinden özür dilemişti. Oysa bu ölümlerin %70 ni Kürtlerin kayıplarıdır. Onların ölümleri kim vurduya gitti. Kürt annelerinden özür diledi mi? Hayır. Öcalan ayrıca öldürülmekten de çok korkuyor. O hiçbir zaman normal bir insan gibi toplum içine çıkamaz. DEM’li bazı basiretsizler, siyasal rant peşindeler. Öcalan'dan fazla Öcalancı görünmeleri bundandır. Önümüzdeki seçimlerde milletvekili veya belediye başkanlığı için çırpınıp duruyorlar. Bu yürüyüş ve mitingler birer tiyatrodur. Dürüst ve onurlu Kürtlerin o yürüyüşlerde yeri olamaz.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Son güncellenme: 22:45:19






























































































































































































