Irkçılık Genetik Bir Hastalık Olabilir mi?

Maskeler düşüyor, makyajlar dökülüyor. Yüz yıldır tekçi ve inkarcı rejimin, Kürt ulusunun haklarını yok sayarak, karşı çıkışları cezai ve askeri zorbalıklarla bastırmasıyla bu günlere geldik. Artık bu işlerin böyle yürüyemeyeceğini anlamaya başlayan devletin derin muktedirleri, üzeri örtülen gerçeklerin bir anda tüm çıplaklığı ile su yüzüne çıkması, bu can yakıcı sorunun barışçıl ve demokratik yollardan çözülmesini istemeyenlerin aslında kimlerin olduğu da ortaya çıkmış oldu. Bunu en fazla karşı olanlar, kendilerini ulusalcı, seküler, milliyetçi hatta solcu kesimler oldukları ortaya çıktı. Denetimleri altındaki kanallarda, "analist" "güvenlik" uzmanı adını kullanan ve 40 yıllık kirli savaşta yer almış isimleri piyasaya sürerek, üstelik tümünün isimlerinin önüne "Dr." "Doçent" ve "Prof." gibi akademik ünvanlar eklenmiş emekli asker ve emniyetçiler, Kürtlerin ulusal özgürlüklerine kavuşmaları, Türklerle eşitlikçi temelde bir arada yaşamayı şiddetle reddediyorlar. Her şeyin eskisi gibi olması için de haritalar üzerinde manevra ve taktikler sunuyorlar. Haliyle bunun Türk toplumundaki yansımaları ortaya çıkıyor. Son örneği, Tıp fakültesini bitirmiş, Hipokrat yemini etmiş, Profesör. Dr. ünvanlı bir kadın daha bu kervana katıldı. Adı Bengi BAŞAR. Siyasi olarak CHP li olduğu paylaşımlarında anlaşılıyor. Belli ki siyasi bir rantın peşinde. "Bakın ülkeyi bölmeye çalışanlardan ne kadar nefret ettiğimi görün" demeye getiriyor.
Nazi yöneticilerinden Dr. Mengele'yi aratmayan böylesi ırkçı yaklaşımı sosyal medya da destekleyerek, kendilerini sosyal demokrat hatta sosyalist olarak ifade eden bir sürü kişi tarafından da destekleniyor. Bu katıksız ırkçı ve faşist kadına bolca methiye ve destek var. Bu ırkçı kadının kimleri kast ettiği -Hırtlar- gayet açıktır. Yüz yıldan beri bu lanetli rejimin inkar ettiği, dilini, kültürünü yok saydığı, üstelik katliamlardan geçirdiği mazlum ve mağdur bir millet olan Kürtlere karşı bu söylemleri dillendirmiştir. Çünkü böylesi paylaşımların tekçi ve inkarcı rejimin kurumları tarafından kovuşturulması şöyle dursun, sempatiyle karşılanan hatta ödüllendirilen bir şey olarak görülür. Irkçılık ve faşistlikte sınır tanımayan bu kadın, sokak hayvanlarının telef edilmesinden vazgeçilmesini, asıl büyük sorun olarak gördüğü Kürtlerin -kimyasal silahlarla- toptan yok edilmesi gerektiğini, içindeki kin ve nefreti dürüst ve yüreklice değil, dolaylı yollardan kusuyor. 1937-38 yıllarında diktatör liderin manevi kızı olarak yetiştirdiği Ermeni yetimi Sabiha Gökçen vasıtasıyla mağaralara doldurdukları Dersimli Kürt çocukları ve kadınları üzerine kimyasallar boca etmiş ve bombalamıştı. Uzun süre Dışişleri bakanlığı yapmış İhsan Sabri Çağlayangil, yazmış olduğu anı kitabında "...onları mağaralarda fareler gibi zehirledik" diye yazmıştı. Bu açıklamaya hiç kimseden de itirazlar çıkmamıştı. Ben bir hekim olarak, hipokrat yemini etmiş bu kadının, yeminini hiçe sayarak böylesi paylaşımlarda bulunmasını şiddetle kınıyorum. Bu ırkçı kadının 3-4 kuşak atalarına bakın, onun biyolojik olarak Türk olmadığını da göreceksiniz. Ya Kafkaslardan, ya da Balkan göçmeni bir devşirmedir.
Kürtlerin ulusal onurlarına sahip çıkarak, kitlesel olarak tepki göstermesi çok olumludur. Bu türden sorumlu davranış ve kitlesel protestoların yaygınlaşması da çok önemlidir. Niyetleri kötü böylesi küstahlıklara, ırkçı söylemlere niyetlenenlerin amaçlarını da kursaklarında bırakır. Dolayısıyla bu türden tepkilerin canlı tutulması, bu kadının ileride çalışacağı hastane veya sağlık kuruluşlarını da protesto ederek, oradan hizmet alımlarını durdurmaya da yönelik olmalıdır. Hakaret ve tehditlerden şiddetle uzak durulmalı. Bu türden kitlesel protestolar, anlamsız kavga ve silahtan çok daha etkilidir. Olgunluk içinde, bu tür kişi veya yapıların toplum önüne çıkamayacakları bir durumu da yaratır. Bu kadının "doktor" luğunu her platformlarda boykot edelim.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Son güncellenme: 15:49:33