Ortadoğu'da Neler Oluyor? Kürtler Olası Bir Değişime Hazır mı?

Her Kürdün bu soruyu kendine sormalı ve üzerinde iyi düşünüp kafa yormalıdır. Devlet ve onun adına akıl yürüten Türk ve Kürt siyasetçiler, gece-gündüz bu değişim ve dönüşümün kendileri açısında neleri getirip neleri götürebileceğini tartışıp duruyorlar. Ortadoğu'da kaçınılmaz olarak gelinen bu nokta, yeni politikalar ve yeni paradigmaları da beraberinde getirmiştir. Kuzey Kürtleri, Ortadoğu'da ve dünyanın bu politik gidişatından büyük ölçüde haberdardırlar. Ama, toplum olarak baskı altına alınmış ve gasp edilmiş ulusal hakları ve gelecekleri adına nasıl bir çıkışla bu süreci omuzlamak gerektiği konusunda kafaları karışık. Nedeni de belli. Çünkü 40 yıldan beri "Bağımsız, Birleşik Kürdistan" adına yola çıktıklarını iddia eden soğuk savaş eseri totaliter bir örgüt olan müstafi PKK ve ilahi bir kutsiyetle anılan liderleri Abdullah Öcalan'ın şaşmaz vesayeti altında bu süreci başlatmış olmalarıdır. Birbiriyle uyumsuz ve çelişki gibi duran bir realite daha var. Kuzey Kürtleri içinde en politize ve en dinamik örgütlü gücü de yine bu kesim. Eski PKK lideri Öcalan, sonunda Türk devleti ile yaptığı kamuoyundan gizli yapılan anlaşmalarla, Kürt ulusal haklarını, bireysel ve vatandaşlık düzeyine indirgediğini tekrar ilk ağızdan açıkça deklare etmiş olmasıydı. Onun için Kuzey Kürtleri şu an büyük şokları ve şaşkınlıkları yaşıyor.
Lağvedilen PKK ve onun lideri Öcalan'a karşıtlık temelinde politika yapan Kürt siyasi parti ve oluşumları da, Öcalan'ın esinlendiği o soğuk savaş dönemi totaliter sosyalist söylem ve kavramlarını bu siyasetçiler de yoğun olarak kullanıyorlar. Öcalan'a olan karşıtlıkları kanımca siyasi rekabet hırsı ve Öcalan'ın sahip olduğu muazzam desteğidir. Öcalan'a karşı sosyolojik, felsefi ve objektif siyasi eleştirileri fazlaca yoktur. Yaklaşımları, kişisel çekememezlik ve siyasi kıskançlık saikleriyle hareket ediyorlar. Öcalan'a yönelik somut eleştiriler yöneltecekleri yerde, hakarete varan söylemleriyle sağduyulu ve normal düşünen Kürtlere güven veremiyorlar. Türk toplumu, yalana dayalı devletin resmi tezleri ile uyutulup halüsinasyonlar içinde yaşadıkları için, dünyanın ve bölgenin gidişatından nelerin olup bittiğinden haberdar değiller.
Türk toplumunun çoğunluk kesimi oluşturan Muhafazakarlar, İktidarın denetimindeki medyanın yalan ve dezenformasyonlarını gerçek kabul edip; "Dünya bize hayran, bir kısmı da bize düşman" anlayışı içinde yoksulluk içinde yaşam sürdüren, açılmış olan toplumsal makas uçurumlarına rağmen mutlu bir şekilde yaşayıp gidiyorlar. Onlar için "Allah devlete zeval vermesin" di. Onlara göre gerisi telafi edilebilirdi. Buna alışkındılar. Sözde muhalefet cenahı da İktidardan geri kalmayarak, etrafa zehir-zemberek bir dil kullanarak, Kürt düşmanlığını canlı tutmaya çalışıyorlar. Suriye Kürtlerinin ağır bedeller ödeyerek elde etmiş oldukları kazanımlarını yok etmek için, yanıltma üzerinde kurdukları dezenformasyonla; "PYD, YPG teröristleri (Siz bunu Kürtler olarak okuyun) Suriye'yi parçalamak ve bunu Türkiye'ye yaymak için İsrail ile kol kola girmiş durumdalar. Milli devletimiz ve bekamız çok büyük tehlikede." diyorlar. İktidar cenahı da buna açıkça çanak tutuyor. Temel amaçları yeter ki Kürler bir statü sahibi olmasın. Bütün dertleri bu. Kürt düşmanı sözde muhalefetin hitap ettikleri kitle, modern yaşam tarzına sahip, seküler beyaz Türk azınlığının şovenist damarlarını kabartarak onları gelayana getirmeye çalışıyorlar. Bu iki farklı toplumsal kesim, sanki aynı toprak parçası üzerinde ve farklı bir dil ile konuşuyorlar gibi bir durum mevcut. Sanırım bu durumda sadece Türklere mahsus bir şeydir.
Türk devlet aklı, Suriye iç savaşında, Rojava Kürdistan'ına saldıran vahşi cihadist örgütler; İŞİD, El-Nusra- HTŞ ve Türk devletinin donatarak ve eğiterek sahaya sürdükleri çapulcu ve tecavüzcü ÖSO-MSO çetelerine karşı verdikleri mücadelede ağır bedeller ödeyerek, kahramanlık destanları yazan Rojavalı Kürt kızlarının bu onurlu mücadelesini berhava etmek için ellerinden gelen her şeyi yaptılar. İsrail ile olan sözde düşmanlıklarını bir tarafa atarak, açıkça ve dolaylı yollardan "Kürtleri desteklemekten vazgeçin Suriye de istediğiniz güveni biz size sağlarız" diyerek araya başka devletleri koyuyorlar. Bu yolda da epeyce mesafe katettikleri herkesçe biliniyor. Bunun ilk meyvesi ve hediyesi de Türk devletinin resmen imzaladığı ve fundamentalist terör örgütü HAMAS için "silah bırakmalılar" kerteye gelmiş olmalarıydı. Tıpkı Mısır'da yaptıkları gibi. Müslüman Kardeşlerin lideri Muhammed Mursi olayını hatırlayalım. Bütün bunların tek amacı var. Yeter ki Kürtler bir statü sahibi olmasın. Devletlerin politikası böyle birşeydir işte. Devletlerde mutlak dostluk ve düşmanlıklar yoktur. Bu dostluk ve düşmanlık, çıkarların kesiştiği veya çeliştiği noktaya kadardır.
Kürtler tarihi bir görev ile karşı karşıyalar. Dünyadaki bütün Kürtler, Rojava'da çok ağır bedeller ödeyen soydaşlarına ne pahasına olursa olsun sahip çıkmalı. Onları her yönüyle desteklemelidirler. Suriye'de eğer bir uzlaşı olursa Suriye'deki tüm etnik ve İnanç grupları ve toplumlarının hakları ve özgürlüklerini güvence altına alacak, koruyabilecek demokratik kuralara sahip bir devlete ve özgürlükçü bir anayasaya ihtiyaç vardır. Yeni Suriye devletinin adı HTŞ li cihadistlerin eli kanlı Esad diktatörlüğünde olduğu gibi "Suriye Arap Cumhuriyeti" şeklinde değil "Suriye Cumhuriyeti" olması her inanç ve etnisiteleri kapsar. Haseke de alınan kararlarda bu ülkenin tüm azınlıkların üzerinde mutabık kaldıkları ademi merkeziyetçi bir yapı Suriye'nin barış içinde herkesin demokratik kurallar çerçevesinde yaşamasının da sigortasıdır. Bu yaklaşım, yıllarca acı ve trajediler içinde kıvranıp duran ülkeye barışı getirir. Kürtlere dayatılan "Silah bırakın ve gelin orduya katılın" talebi gerçekçi değil, hakkaniyet kurallarıyla da bağdaşmaz. Kürtler, Rojava Kürtlerinin Qamışlo ve Haseke'de alınan ulusal kongre kararlarına desteklemeli ve hayatın her alanında onları desteklemelidirler. Rojava devriminde verilen ağır bedelleri berhava edecek tutum ve davranışlardan şiddetle uzak durmalıdırlar.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Son güncellenme: 16:20:25