Ancak kendisini değiştirmek istemeyenler Türkiye’yi değiştirmek istiyor.
70'li yıllarda sol gruplar eğitim çalışmalarında Herakletios'un değişim ile ilgili görüşleri örneklerle tekrar edilirdi. Mesela yıkandıktan sonra girdiğin dere aynı dere değildir diye anlatılırdı. Demek ki yeterli dersler alınmamış.
Rusya'da artık 1917'de devrim yapan ülke değil.
Ukrayna’yı dünyanın gözü önünde işgal etmesine rağmen hala ABD emperyalizmini, yenemeyince "Ukrayna devlet başkanı Vladimir Zelenskiy için "faşist" diyerek işgali haklı göstermeye çalışıldı. İşlerine geldi mi demokrasi havarisi kesilenlere sormak lazım, Rusya’da seçimler nasıl yapılıyor? eski KGB ajanı olan Putin yıllardır ülkesini nasıl yönetiyor? Ortadoksça savunulan Stalin döneminde yaşanan "Lysenco Olayı”, Şah rejimine karşı kendi kaderini tayin etmek isteyen Rojhılat'ta yaşayan Kürdlerin kurduğu Mahabad Cumhuriyeti'nin bir kaç varil petrol uğruna nasıl satıldığına dair tek kelime etmezler.
Egemen ulus sol ve sosyalistleri Ukrayna'nın Rusya tarafından işgalini haklı gösterme yarısına girdiler. Oysa SSCB dağıldıktan sonra eski gücüne kavuşmak isteyen Rusya Ukrayna'yı hiçbir haklı gerekçe göstermeden alenen işgal etti. İşgali basma-kalıp antiemperyalist söylemler ile destek verirken seçimi kazanıp Ukrayna Devlet başkanı olan Zelenskiy için "faşist" dediler. "Rusya ne yapsa doğrudur" gibi atık klasikleşen kuyrukçu bir tavır ile Ukrayna'nın işgaline onay vererek desteklediler.
Ukrayna'nın işgali ve Rusya’nın Kuzey Kore'den asker yardımı alması ile sıranın kendilerine gelecek endişesi dünyanın en demokratik ülkelerinden olan İsveç, Norveç ve Finlandiya yeni tedbirler almaya zorladı. Halkı aydınlatmak amacı ole savaş ya da beklenmedik başka bir kriz durumuna nasıl hazırlanacakları, önlem alıp ve zorluklarla nasıl başa çıkacakları konusunda öğütler veren "Kriz ya da Savaş olursa" adlı içeriği genişletilmiş kitapçıkları hazırlamışlar.
Birinci paylaşım savaşı sonrası SSCB ile arada tampon bölge olarak kurulan Türkiye Boğazlar ile ilgili Stalin'in yaptığı baskılara dayanamayarak NATO'ya üye olabilmek için Kore İç savaşına ilgisi olmadığı halde asker göndermek zorunda kalmıştı. Rusya'nın Ukrayna'yı işgalinden sonra sıra kendilerine gelecek endişesi ile Finlandiya ve İsveç gibi NATO'ya katıldı. Çekya, Macaristan ve Polonya da benzeri gerekçelerle Rusya'nın tehditlerine karşı NATO'ya üye oldular. Rusya sosyalist bir ülke olmadığı gibi artık emperyalist, işgalci ve UKKTH'na karşı bir ülkedir.
Yine egemen ulus "sol ve sosyalistleri" ve onların izinden gidenler için hangi parçada olursa olsun Kürdlerin sorunları "emperyalizmin oyunudur"
Oysa emperyalizmin, sömürgeciliğin ne olduğunu en iyi bilen,50-60 milyon nüfusu ile hala bağımsız bir devleti olmayan Kürd'lerdir.
Evlilikte birlikte yaşamın mümkün olmadığı durumlarda boşanma nasıl haksa ulusların ayrılması ve kendi kaderini tayin etmesi de ezilen haktır. Ayrılmaya veya birlikte kalmaya ezilen ulus karar verir. Ezilen ulus adına kimse karar veremez. Şartlar ne olursa olsun UKKTH'nı tanımak iki ulus arasında güvenin kaynağıdır. Bu hakkı sorgulamak egemen ulus sol ve sosyalistlerinin görevi değildir. Ayrılma hakkına egemen ulusun sol ve sosyal şövenistleri "Halkların kardesliği'nden söz ederek "amalar, fakatlar" üreterek karşı çıkarlar.
Çağdaş demokrasinin ve sosyalizmin temel ilkelerinden biri şartlar ne olursa olsun "amasız, fakatsız" UKKTH'nı tanımaktır. Evlilikte birlikte yaşamın artık mümkün olmadığı hallerde boşanma nasıl haksa ulusların ayrılması ve kendi kaderini tayin etmesi de haktır. UKKTH'nı kullanıp kullanmamak ezilen ulusa aittir. Bu hakkı sorgulamak ezen ulus sol ve sosyalistlerinin görevi değildir. Güven isteniyorsa onlara düşen kayıtsız, şartsız bu hakkı desteklemek olmalıdır. Ancak bu şekilde güven sağlanır. Halkların birlikte yaşam ideali teorik olarak en ideali. Ancak bunun yolu evlilikte olduğu gibi zoraki birlik değildir. Zora dayalı gönülsüz birliktelik her zaman savaşların nedenidir.
Her ulus gibi Kürd ulusu da bünyesinde farklı inanç ve sınıfları barındıyor. Ulusal haklarından yoksun olduğu için öncelikli sorunu inanç ve sınıf sorunu (ideolojik) değil ulusal sorunlarıdır. Bu nedenle dostlarını her ulus gibi ulusal çıkarına göre seçmek zorundadır.
Irak ile birlikte yaşamın artık mümkün olmadığını güren ve kendi kaderini tayin etmek için referandum yapan Güney Kürdistan halklarının ayrı devlet olmak için verilen %92.3 Evet oyuna karşı DEM Parti'nin Eş başkanlığına atanmış Tülay Hatimoğulları "Irak halkı, Amerika'nın sözde demokratikleştirme hareketin ürünü olarak geride bıraktığı Kürt bölgesel yönetiminin devletleşmesi Amerika'nın Irak halkına vuracağı en büyük darbe olacaktır." diyor.
Atanmış Eş Başkan Kürdlerin dünyada ulusal statüsü olan tek yer olan Güney Kürdistan'ın kazanımlarını bile emperyalizmin oyunu diyerek çok görüyor.
Geçmiş deneyimlerine dayanarak Irak ile birlikte yaşamın mümkün olabileceğine inanmayan, kendi kaderini tayin etme hakkını kullanarak ayrılıp bağımsız devletini kurmak isteyen Güney Kürdistan Federe Yönetimi'ne karşı DEM Parti'nin atanmış eş başkanı Hatay'ı ve Nusayri olmasına rağmen haddini aşarak bu değerlendirmeyi yapabiliyor. Eş Başkanın yapmak istediği
Enfal Katliamını yapan Saddam Hüseyin ve hala egemen olan, sahneye çıkmak için şartların olgunlaşması bekleyen BAAS milliyetçilerine verilen bir destek çağrısıdır. Atanmış Eş Başkan’a yukarıdaki lafları söylettiren Ortadoğu'da İsrail ile Hamas ve Hizbullah arasındaki savaş ile birlikte İran'ın Ortadoğu'da azalan etkinliğine karşı Kürdistan'ın her bir parçasının jeopolitik konumunun giderek önem kazanmasıdır.
DEM Partinin atanmış yöneticilerine göre dört parça Kürdistan'da Kürd'lerle ilgili her olumlu gelişmenin ardında emperyalizm, yani ABD var. DEM Parti de izinden gittiği CHP gibi Türkiye de AKP iktidardan düşse, ABD Ortadoğu'dan çekilse sorun kalmayacak. Kısaca kurucu iradenin oluşturduğu statükonun bozulması istenmiyor.
"Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir" Ancak DEM Partinin atanmış yöneticileri ve egemen ulusun "sol ve sosyalistleri" kendilerini gelişmelere göre yenilemeden Türkiye'yi değiştirmek istiyor. A.Güllüoğlu
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.