Felsefe tarihinde en önemli soru "İnsan nedir?” sorusu, insanın sürekli kendini tanıma arayışı olduğunu gösterir. "Özgürlük nedir?" sorusu ise bireysel anlamda çok görecelik arz etse de toplamsal olarak özgür bir vatanda insanın ancak özgür olabileceği somutluk kazanmıştır.
Kürdlerde çok endişeli, çok şüpheci ve karamsar olanlar bile yurdunun özgürleşmesiyle özgürleşebileceği düşüncesini geliştirerek ruh dünyalarını kuvvetlendirecektir. Çünkü varoluş için umut olmazsa olmazdır. Bir de sömürgeciliğin çok daha kaybetme korkusuyla yaşadığını düşünmeliyiz.
Felsefenin gelişmediği toplumda kuşkusuz demokrasi de gelişmez. Çünkü felsefeyi özce düşünme, düşündürme ve yaşamı sorgulama olarak özetleyebilirsek Ortadoğu'da olmayan bir şey olduğu için bu hamur daha çok su alacak. O halde Kürdler bu bataklıktan çıkmak için önce yurdunu özgürleştirmeli.
Kürdistan davasına yaklaşım tarzımız, düşünce sistemimiz Türkiye'nin günde ortalama yirmi kelime ile konuşan vasat altı siyasetçilerin tutumuna göre değil Kürdlerin uluslararası hukukuna, Kürd halkının istemlerine ve bölgesel konjonktüre uygun olmalıdır ki ibre mazlum Kürdlerden yanadır. Tarihte kalıcı kişilik, kuşkusuz halkına ve de insanlığa yararlı olanı başaran kişiliktir. Kürdlerde ise tarihte kalacak olan şimdilik popüler olan değil süreç içinde yurdu işgal halkına vatan kazandırmış kişilikler olacaktır.
KÜRDLERDE BİRAKUJÎ TEJEDYASININ DEVRİ KAPANDI
Şimdilik Kürd dünyasında karşılıklı sert çıkışların olması doğaldır. Türkiye ve İran Kürdistan’ı destabilize etmeye, yoğun fitne fesatlık yöntemlerine devam edeceklerdir. Fakat çok daha tedirgin, mevcut zalimane yöntemleri onlara kazandırmayacağı alenidir. Kürdlerin de tansiyonu yüksek çünkü hararetli süreçlerden geçiyoruz. Enseyi karartmayalım, Kürdleri bu noktadan kimse geriye itemez.
Kürdler birakujîyi aştı, bu muhteşem gelişme uluslaşmanın hızlandığını gösteriyor. On binlerce savaşçının olduğu bir alanda bir kaç münferit olay olabilir, üzücüdür fakat abartmaya gerek yok çünkü düşman fırsat kolluyor. Tepkilerden anlaşıldı ki bu halk artık birakujîye geçit vermeyecek.
Saygıdeğer Beşikçi’nin öz olarak “Güney Kürdistan hukukuna saygılı olunmalı” sözleri çarpıtılarak gösterilen tepkiler yakışıksız ve yersizdi. Beşikçi Hoca, Kürdistan davasına olan bilimsel katkılarıyla tarihteki yeri sarsılmazdır ve samimiyetiyle de Kürd halkının gönlünde yerini çoktan almıştır. Üstüne üstlük Beşikçi Vakfı’nın hedef gösterilmesi başka bir talihsizliktir. Tepkilerde kullanılan dil yapıcı değildi ve kimseye bir şey kazandırmayacağı bir gerçektir.
Yaşanan polemiğe dair anladığım şuydu: Gerillanın bulunduğu alandan çıkması değil Başur’un içişlerine karışılmaması gerektiği temelindeydi. Çünkü G. Kürdistan hukukuna saygı aynı zamanda Rojava hukukuna da saygı demektir. Bu bölgecilik değil tam aksine Kürdlerin artık hukuk sahibi olmaya başladığını ve bu hukuka saygı duyulması demektir. Kaldı ki benzeri sözler YPG tarafından da açıklanmıştır. Artıgerçek sitesinde “YPG saldırıları yalanladı: Güney Kürdistan sınırlarına saygılıyız” deniliyor. Olgunun özeti de zaten buydu.
KÜRDLER VE DİJİTAL ÇAĞ
Dijital çağ ve sosyal medya Kürdler açısından da olağanüstü bir devrim yarattı. Bir zamanlar milyonlarca Kürd akşamları o muhteşem Erivan Radyosu’nun haber ve müziklerine kilitlenirdi, çünkü başkada bir haber ve iletişim ağı yoktu. Devletsilikten ötürü Bakur’da Kürdler Türk basınına ve TV’lerine mahkûmdu. Şimdi artık sırlar çözüldü, her Kürd istediğini okuyup yazıyor ve istediğini söyleyip görüntülü yayınlıyor. Tüm sosyal medya dünyasında otomatik Kürdçe revaşta. Bakurlu Kürdlerin okuyup tartıştıkları kafatasçı birtakım Türk yazarcıkların unutulması da devrimdir. Emin Çölaşan, Mehmet Barlas, Yılmaz Özdil gibileri bile Kürdlerin okumak zorunda olduğu yazarlardandı. Dijital çağ hepsini çöpe atarken Kürdlerin çok daha kendisi olmasını sağladı.
HALK OLARAK ASİL RUHA ULAŞMAK
Tüm değerleri cebren elinden alınıp inkâr edilen bir halkın yenilgiden korkmasına gerek yok, çünkü haklıdır ve yeniden dirilmesini bilir. Her yenilgi bir tecrübeye dönüşürken gölgesinden bile korkmaya başlayacak olan sömürgecilik olacaktır; O kadim, mağdur ve asil halk yeter ki ruhunun yüceliğini korusun ve yeter ki zamana uygun ve medeni dünya ile uyum içinde bilincini geliştirsin, zafer mutlaka onundur. Sömürgeciliğin en ölümcül yöntemi fiziksel imhadan çok Kürdlerin ruhu ile oynamasıdır; güvensiz ve ezik hale getirmek. Mücadele bu ruhu önemli ölçüde yücelti, fakat son yıllarda TC, tekrar baskın gelerek yücelen bu asil ruhu tekrar düşürmeye başladı. Fakat dibe bile vursa yeniden başka bir nesil ve başka mücadele yöntemleriyle yükselecektir. Tarihsel, sosyolojik ve antropolojik açıdan kökleri kuvvetli bu halkı asimilasyon ve devşirme yöntemleriyle tüketemeyeceklerini biliyorlar.
Sömürge koşullarında Hindistanlıların kölelik psikozundan kurtulmaları gerekiyordu. Bilgeleri önce Hintlilerin ruhunu yüceltiler; İngiliz kimliklerini topluca alanlarda yakarak düşürülmüş ruhlarını yücelttiklerinde İngilizler yücelmiş ruhlar karşısında dehşete düşüp saygıya durdular. Bir halka dönük işkenceli yaşam ve yasaklar insanın ruhunu sakatlayıp insanlığından ediyor. Tüm bunlar Özel Harp Dairesi’nce bilinçli ve planlı yapılıyor. Bu arada ruhu zayıflar devşiriliyor. Bundan ötürü devşirilmiş mankurt Kürdler ya da diğerleri genelde çok daha tehlikeli olabiliyorlarken ulusal aidiyetlerle özgür düşünce sahibi, haklı, çağdaş ve demokratik olmak insanı aksine güçlü, güzel ve erdemli kılıyor. İşte mücadeleci, modern yeni model Kürd budur. Ruhsal yozlaşma soysuzlaşmaktır.
Sömürgeciliğin bu emeline ulaşmaması için söz ve davranışta ruhumuzun yüceltilmesine ihtiyaç var; Sümerlere dayanan görkemli bir geçmiş, kimseleri sömürmeyen, mert, kadim bir kültür ve asil bir halk bilinci. Sehpanın diğer ayağı zanyarlık, yani bilinç. Ortadoğu’da 2021 çok daha hareketli geçecek fakat Kürdlerin kazanımları da artacaktır.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.