‘Bugüne dek, sonrasında ceza alınan açıklamaları, eylem çağrılarını ilk önce PKK mi, yoksa legal alan mı yaptı?’ Sıralama neyi değiştirir, neye mal olur? Yani açıklama ve eylem çağrısını ilk önce illegaldekiler yapsa ne olur, legaldekiler yapsa neyi önler, kim korunur?
Açıklamayı ilkin kim yaparsa içinden çıkılamayan, mutlaka zarar verecek soruna, suça dönüşebilir? Yani ‘Terörle ilişkisi olmak’ nasıl iddia edilebilir? ‘Terörden kaydı olmak” nasıl sağlanır?
Geçmişten bir örnek: 6 Ekim 2014’te adadan “Kürtlerin yaşadığı bölgelerde, nerede IŞİD varsa sonuna kadar onlarla mücadele edilecektir.” mesajı geldi. Ertesi gün legal bir parti MYK’sı yazılı açıklamasında “Kobani'de yaşanan katliam girişimine karşı 7'den 70'e bütün halklarımızı sokağa, alan tutmaya ve harekete geçmeye çağırıyoruz.” dedi. YDG-H de yine 7 Ekim’de bir tweetle hedefi ve nasılını netleştirdi: “Türkiye ve Kürdistan’daki tüm birimlerimizin dikkatine: Silahlanın. Hizbullah-kontra-HudaPar görüldüğü yerde infaz edilecektir.” (Adanın ve ardından YDG-H’nin açıklamaları arasında kalan legal parti, ‘Çağrımızı geri çekiyoruz, halklarımız sussun, sokağa çıkmasın, alan tutmasın, harekete geçmesin!’ demedi.) Aynı partinin açıklamasına göre, Temmuz 2015’ten bu yana yaklaşık 5 bin üyeleri tutuklandı.
Genel seçimden önce PKK’nin CHP lehine açıktan ve sürekli açıklama yapması iktidar tarafından, ‘CHP, terörün desteklediği partidir!’ denilerek topluma yoğunca şikayet edildi. CHP, ‘CHP’ye PKK desteğinin AKP’ye yaradığını’ açıklasa da seçimi kazanacak oyu alamadı. Bu, PKK’nin terör etiketinin işlevselliğinin, etkililiğinin bir başka örneğidir.
Son günlerde ise KCK, PKK açıklama yapıyor ve ‘KDP, Barzani ihaneti’ diyor. Sonra kimi sivil bireylerin ve kimi siyasilerin hatta kimi partilerin basın ya da sosyal medya açıklamaları KCK’ninki ile örtüşüyor. Bu örtüşme yüzünden, eğer istenirse, ‘örgütten talimat aldınız, örgüt üyesi gibi davrandınız’ denilerek gözaltılar, tutuklamalar yapılabiliyor, cezalar verilebiliyor.
Geçmişte, seçmeli anadilinde eğitim için rektörlüklere dilekçe veren üniversite öğrencileri de ‘talimat aldı’ gerekçesiyle öğretimden uzaklaştırıldı, anadilinde eğitime dikkat çeken öğretmenler de ‘talimat aldı’ denilerek yani bu klasik ve etkili yöntemle cezalar aldı vd..
Diğer taraftan, ‘KDP, Barzani ihaneti’ diyenlerimiz için KDP’liler ya da KBY Türkiye’den ve diğer ülkelerden sokak eylemlerindeki konuşmalarda, basın açıklamalarında kendilerine, federe devletlerine, hükümetlerine saygısızlık, hadsizlik yapılmasının, tehdit edilmelerinin önüne geçmesini istemeyecekler! Türkiye’nin İsveç’ten PKK için istediklerini; KBY diğer ülkelerden PKK için ve Türkiye’den kimi partiler için istemeyecek!
Elbette KDP’yi, Barzanileri ya da bir başka konuyu eleştirme, protesto etme, talep etme hakkı korunmalıdır ancak bunu tartışmıyoruz. KDP ile Türkiye’deki herhangi bir legal parti arasındaki problemden değil; IKB’de varlığı istenmeyen illegal PKK’nin KDP ile sorunundan ve bu sorunda taraftar olmaktan bahsediyoruz.
‘KDP, Barzani ihaneti’, anadilde eğitim, yer isimleri gibi akla gelecek her itiraz ya da talep ilkin ya da sadece yasal bir parti tarafından dile getirilse kimsenin cezalandırılması mümkün değil. Örneğin, PKK resmen terörist damgalı ama HDP ya da YSP değil! Ancak ilk açıklamayı KCK ya da PKK gibi terörist etiketli, illegal ve halen şiddete devam eden bir örgüt yapınca ve ardından benzerimsi açıklamaları ‘sivil’ ve ‘sivil siyasi’ alan dile getirince, eylemleştirince; ‘eğer devlet isterse’, tahribat süreci başlıyor.
Legal olan illegal olanı, onun liderini, ‘önder, muhatap’ kelimelerini ısrarla dile getirirse, bu durumda legalde olanın suçlanmasına elverişli ilişki kuruluyor. Sorun ‘barış, demokratik cumhuriyet, ortak vatan ya da Türkiyelileşme’ istemekte değil, isteyen istediğini önerir, savunur; sorun, bunları ilk kimin dile getirdiğinde! Yani ‘Ben barış istedim diye yargı karşıma çıktı!’ sözü bu nedenle eksik anlatımdır, gizleyerek gerçeği çarpıtmaya neden olmaktadır.
Ya açıkça PKK’nin legalde temsilcisiyiz denir, eğer bu denilemiyorsa yani bu güven, bilinç, sosyal sorumluluk, topluma saygı yoksa; o durumda PKK ile legal alan arasına sınırları net, geçişimsiz mesafe koyulur yani sivil alan korunur.
1991’den beri yani 32 yıldır devam eden bu işleyiş, bu tahripkar döngü yöneticiler ve/veya üyeler ve/veya destekçiler arasında konsensüsle devam ediyor olabilir. Buna razılığın, boyun eğmenin nedenleri olabilir, kısmi kazanımları olabilir, birilerine kazandırabilir ancak bölgeye ve bölge bireyine maliyeti bu işleyişten razı olmayanları ilgilendiriyor.
Hemen her Türk solu yapısı legalleşti, parti kurdu ve onlara kolay kolay cezalar verilemiyor. Ancak kimi Kürd, PKK yüzünden işini kaybetme, sürgün, cezaevleriyle tanışıyor, boğuşuyor. PKK ise Kürdler için bir inşa hareketi olmadığından, inşa karşıtı bir hareket olduğundan bölgeye verdiği, verdirdiği kayıplar PKK için önemli değil.
Geçen dönem bir partinin vekillerinin 20 kadarı (bir ay önce bu sayıyı duymuştum) Türkiye’den ayrılmış! Bu ayrılışlar da ciddi, ağır, bireyin çevresini de etkisine alan travmatik ve saçma kayıplarımızdan değil mi? Bürokrasi, yasama ve yerel yönetimde yer almış bireylerimizin bölgeyi güçlendirici, sonuç alıcı çalışmalar yapmama, girişimlerde bulunmama ‘tarihsel yani en az yüz yıllık’ gerçeği bir yana; başlarının beladan kurtulmaması normal mi?
Sivil siyaset ile sivil olmayan siyaset arasındaki bariz ayrım belirlenmedikçe, ayırt edilemedikçe, sivil alan korunmadıkça, sivilleşilmedikçe kimileri için felaket kendini tekrar edecektir. Bu ayrımın sınırını çizmek ve korumak sivil demokratik siyasetin sorumluluğudur. Kürd birliği illegal PKK ve onun liderinden alenen uzak duranlarca sağlanabilir.
Makul, çağcıl ve Kürd meselesine çözüm isteyen insanlarımız normalde bu ve diğer eleştiri ve önerileri tartışmalı, yol bulmalıyken 32 yıldır kimi Kürd ‘sivil’ siyasette de geri dönüşü imkansız, telafisi mümkün olmayan kayıplar yaşadı; bölge helak oldu. Helak edilirken sessiz kalan ya da helak edene işbirliği, ittifak adı altında yanaşanlar da helaktan sorumludur.
Kürdlerin anadilinde eğitim, özerklik ya da federasyon vb talepleri suç, ayıp, modası geçmiş, ilkel, utanç verici değildir. Bir talebi, itirazı suç haline getirerek boğma taktiğini işlevsizleştirmek bu dikkati, hızı, ciddiyeti, ısrarı sürdüren sivil bağımsız bireylerle sağlanır.
Evet, soru şu: ‘Bugüne dek ceza alınan açıklamaları ilk önce PKK mi, yoksa legal alan mı yaptı?’
Diğer bir soru: ‘Diyelim ki, çağrıyı, açıklamayı ilkin illegal alan yaptı, bu durumda legal alan o çağrı ve açıklamaya bırakın tepki göstermeyi, bir kez bile olsa sessiz, tepkisiz kaldı mı?’
Ve şu: ‘Eğer devlet isterse, sivil demokratik siyaset yapan birinin doğrudan değil de dolaylı PKK’li olduğunu, PKK talimatına uyduğunu, örgüt propagandası yaptığını hangi dayanaklarla iddia edebiliyor?’
Sizce Alman, Kürd, Türk, Arap, İskoç, Beluci, İbrani ya da İngiliz toplumundan hangisi ya da hangileri bu gizlisi saklısı olmayan ‘tuzağa!’ sürekli düşer ve buna ‘kazanım’ der, ‘bedel ödemek’ der!
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.