İran Devrim Muhafızları, 13 Mart’ta KDP’ye bağlı KAR enerji şirketi CEO’su Kürt iş insanı Baz Karim Barzanji’nin Erbil'deki villasına füze saldırısı yaptı. Tesadüf eseri saldırıda can kaybı olmadı. Fakat villa oturulamaz hale geldi.
İran, Barzanji’nin villasını İsrail gizli servisi Mossad’ın üssü olduğu gerekçesiyle vurduklarını açıkladı. Reuters haber ajansına açıklamada bulunan İranlı askerî bir yetkili, ‘’Saldırı birçok kişi ve gruba mesajdır. Bunu nasıl yorumlayacakları ise onlara kalmış. İsrail, enerji sektöründen tarıma, Kürdistan’da ne planlıyorsa gerçekleştiremeyecek" açıklamasında bulundu.
Reuters, bu kez de Iraklı kaynaklara dayanarak, "İsrailli ve ABD'li enerji uzmanlarının, Kürdistan gazının boru hattıyla Türkiye'ye ulaştırılması konusunu görüşmek üzere, yakın zamanda Barzanji’nin villasında iki toplantı yaptıklarını" yazdı.
İki Türk yetkili de ABD'li ve İsrailli yetkililerin Kürdistan doğalgazını Türkiye'ye ve Avrupa'ya transferini sağlamak üzere görüştüklerini doğruladı. Ancak söz konusu görüşmelerin nerede gerçekleştiği konusunda bilgi verilmedi.
KBY Başkanlık Ofisinden yapılan açıklamada ise Barzanji'nin villasında doğalgaz boru hattı konusunda, ABD ve İsrailli yetkililer ile herhangi bir görüşmenin yapılmadığı belirtildi. Açıklamada ayrıca, Kürdistan topraklarında İsrail resmi ve askeri varlığı olduğu iddiası reddedildi.
Rusya-Ukrayna savaşı ile birlikte global düzeyde başlayan enerji krizi, KBY’li yetkilileri harekete geçirdi. Kürdistan Bölgesi Başkanı Neçirvan Barzani, geçtiğimiz Şubat ayında Türkiye’ye resmi bir ziyarette bulundu. Ziyaretin ardından Türkiye Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, ‘’Barzani ile Irak doğalgazını konuştuk’’ açıklamasını yaptı.
Bu görüşmeden iki hafta sonra Irak Yüksek Federal Mahkemesi, Kürdistan Bölgesi gaz ve petrol yasasının Irak anayasasına aykırı olduğu ve ihraç gelirlerinin Bağdat’a teslim edilmesi kararını aldı. Söz konusu karar, Erbil ile Bağdat arasında ilişkileri bir kez daha gerse de Kürdistan doğalgazına ilişkin KBY’nin mekik diplomasisi devam etti.
KBY Başbakanı Mesrur Barzani, Washington merkezli düşünce kuruluşu Atlantic Council'in geçtiğimiz Mart ayında Dubai'de düzenlediği Küresel Enerji Forumu'na katıldı. Barzani, forumda yaptığı konuşmada, Kürdistan’ı bölgesel bir enerji merkezi yapmayı ve Avrupa’nın enerji açığını kapatmayı hedeflediklerini söyledi. Barzani’nin konuşmasında dikkat çeken bir diğer belirleme ise Kürdistan’ın enerji kaynaklarının çıkarılıp geliştirilmesinden İran’ın rahatsızlık duyduğunu ifade etmesiydi.
Başbakan Mesrur Barzani, Dubai toplantısı ardından İngiltere Başbakanı Boris Johnson ile Nisan ayı içinde bir araya geldi. Görüşmede Kürdistan doğalgazını Avrupa'ya ihraç etme koşulları ve Avrupa’nın Rus petrol ve doğalgazına olan bağımlılığının nasıl azaltılabileceği konuları ele alındı.
KBY Başbakan Yardımcısı Kubat Talabani liderliğinde Kürdistan Bölgesi’nden bir heyet de Nisan ayında Yunanistan’da düzenlenen Delphi Ekonomi Forumu’na katıldı. Forumda Güney Kürdistan enerji kaynaklarının uluslararası piyasalara transferi ve satışı gündeme geldi. Bu arada İran ve vekil güçlerin Güney Kürdistan’a yönelik füze saldırıları devam etti.
Kudüs Gücü Komutanı General Kasım Süleymani’nin ABD tarafından Ocak 2020’de öldürülmesi ardından, İran ve vekil güçlerinin Irak’ta ABD askeri üsleri ve Erbil’e yönelik saldırıları oluyordu. Joe Biden’in iktidara gelmesi ve Washington ile Tahran arasında tekrardan nükleer program görüşmelerine dönülmesiyle, İran ve vekil güçleri, ABD üslerine yönelik saldırılara neredeyse son verdiler. Fakat söz konusu güçlerin, Güney Kürdistan’a yönelik füze saldırıları artarak devam etti.
Bahse konu saldırıların artmasının nedeni, Ekim 2021’de yapılan Irak seçimlerinde İran destekli grupların, tüm denklemlere rağmen Bağdat’ta 2003’den bu yana ilk defa hükümet kurma alternatifinden mahrum kalmalarıdır. Kürdistan Demokrat Partisi’nin (KDP), Şii Mukteda es-Sadr bloku ve Sünni Egemenlik İttifakı ile Vatanı Kurtarma Koalisyonu içinde yer alması, Tahran’ın Erbil’i hedef tahtasına koymasına neden oldu.
Kuşkusuz, Erbil’e yönelik füze saldırıları ile İran’ın bir sonuca varması mümkün değil. Bu saldırılar sadece mesaj niteliğinde. Tahran’ın asıl hedefi, Kürdistan’ı ayakta tutan enerji alt yapısını Bağdat’ın denetimine geçirerek, Kürdistan’ın enerjiden elde ettiği geliri ortadan kaldırıp, Erbil’i tümü ile Bağdat’a muhtaç hale getirip ve zayıflatmak.
Bu amaçla İran ve vekil güçleri, Eylül 2017 bağımsızlık referandumu ardından, başta Kerkük olmak üzere Kürdistan’dan koparılan bölgeleri tekrardan Bağdat’ın denetimine geçirdiler. İkinci hamle, Irak Yüksek Federal Mahkemesi’nin geçtiğimiz Şubat ayında Kürdistan Bölgesi’nin gaz ve petrol yasasının Irak anayasasına aykırı olduğu ve ihraç gelirlerinin Bağdat’a teslim edilmesi gerektiğine dair aldığı karardı.
Yüksek Federal Mahkeme’nin kararı ardından Mukteda es Sadr, mahkemenin kararına saygı duyulması açıklamasını yaptı. Bu KDP’nin, Şii Mukteda es-Sadr bloku ve Sünni Egemenlik İttifakı ile yapacağı koalisyonda hangi konularda anlaştıkları veya anlaşamadıkları sorusunu gündeme getiriyor. İran ve yanlısı gruplar, Sadr hareketi ile KDP arasında çatlak oluşturmak için konsensüs sağlanamayan ve sürece bırakılan anlaşmazlıkları gündeme getirerek, olası koalisyonu engellemeye çalışıyorlar.
İran’ın planı bu olsa da KDP, Sadr bloku ve Sünni Egemenlik İttifakı ile Kürdistan Bölgesi’nin genel bütçedeki payı, petrol ve doğalgaz yasası, Anayasa’nın 140. Maddesi ve Federal Konsey konularında nasıl bir mutabakata vardığı, vardıysa içeriği, varmadıysa neden varamadığı hakkında kamuoyunu bilgilendirmiş değil.
Ayrıca KDP ile KYB arasındaki cumhurbaşkanı adayı ihtilafı ve bizzat ABD Başkanı Jeo Biden’in konuya müdahil olması, Kürtler açısından sıkıntılı sürecin devam ettiğini gösteriyor.
Kürdistan doğalgazının bugünden yarına dünya piyasalarına ulaşması şimdilik zor görünüyor. Başta Bağdat ile yaşanan siyasi ve anayasal sorunların çözülmesi gerekiyor. Bunun ardından Kürdistan’daki doğal gazın kapasitesine ilişkin çelişkili rakamlar mevcut. Fakat kabaca telaffuz edilen dünyadaki doğalgaz rezervlerinin yaklaşık %2’si Güney Kürdistan’da olduğuna ilişkindir.
Güney Kürdistan’da doğalgaz rezervlerinin geliştirilmesine 2007'de başlandı ve ancak 2019'dan sonra tatmin edici bir noktaya ulaşıldı. Bölgedeki gaz sahaları, uluslararası konsorsiyum PEARL Petroleum tarafından geliştirildi. Konsorsiyumun içinde Birleşik Arap Emirlikleri’nden Crescent Petroleum ve Dana Gas yer almakta. Konsorsiyum, kısa bir süre önce Güney Kürdistan kalkınma planı çerçevesinde, ABD'nin Uluslararası Finans Kurumu Corp'tan (DFC) 250 milyon dolar kredi sağladı.
Rus Rosneft ve Gasprom enerji şirketleri de Güney Kürdistan gaz sahalarında önemli miktarda hisseye sahipler. Rusya'nın Ukrayna işgali nedeniyle uygulanan yaptırımlar göz önüne alındığında, söz konusu şirketlerin projeye yaklaşım ve konumlarının ne olacağı birer soru işareti olarak ortada duruyor.
Güney Kürdistan doğalgazının uluslararası piyasalara olası transferi, petrolde olduğu gibi Türkiye üzerinden düşünülüyor. Bu planın hayata geçmesi veya geçememesinin etkilerini iki grupta toplayabiliriz.
Projenin hayata geçememesinin muhtemel nedenleri şunlar olabilir. Erbil ile Bağdat arasında enerji kaynakları üzerinde yetki ve güç paylaşımında uzlaşının olmaması. Irak’ta federalizmin işlemez hale gelmesiyle, Güney Kürdistan'ın konfederal bir Irak talebini gündeme getirmesi. Uluslararası enerji şirketlerinin Erbil ile Bağdat arasındaki ihtilaf ve Yüksek Federal Mahkemenin kararından dolayı projeye yanaşmamaları. KBY'nin dile getirdiği ama bir türlü gerçekleşmeyen reform adımlarının atılmaması. İran’ın daha sert ve olumsuz bir tavır içine girerek, Kürdistanlı siyasi güçler arasındaki gerginliği tırmandırması. Türkiye’nin Güney Kürdistan üzerindeki siyasi, ekonomik ve askeri baskısının artması.
Söz konusu projenin hayata geçmesi durumunda ise Güney Kürdistan, bölgede ve uluslararası düzeyde enerji kaynakları açısından daha stratejik pozisyona gelebilir. Muhtemel doğalgaz projesine, sadece Güney Kürdistan, Türkiye ve Irak ile sınırlı bakmamak gerekiyor. ABD, Avrupa Birliği, İsrail ve Rusya’yı kapsayan ve aktörleri oldukça fazla olan bir projedir.
Projenin güvenlik ayağı, bölgenin stabilizasyonunu tartışmaya açacaktır. Bu da başta Türk devleti ile PKK arasındaki silahlı çatışma olmak üzere, Kuzey Kürtlerinin durumunu gündeme taşıyabilir. Ankara ile Erbil arasında gelişen siyasi ve ekonomik ilişkiler ister istemez, Türkiye'nin kendi Kürt sorununa yaklaşımını revize etmesini gündeme getirebilir. 2008'den itibaren Ankara ile Erbil arasında gelişen ekonomik ve siyasi ilişkiler, beraberinde müzakere sürecinin de kapısını araladı. Kısaca yeni bir müzakere süreci başlayabilir.
Bu aynı zamanda PKK-KDP gerginliğine de son verebilir. Dikkat edilirse müzakere masasının kurulduğu dönem, Kürdistanlı güçler arasında gerginliğin olmadığı veya ortadan kalktığı dönemdir. Kürt meselesinin siyasi çözümüne yönelik her adım, Kürtlerin kazanımlarını koruyup ve geliştirmelerine vesile olmuştur. Buna Ankara, Bağdat ve Şam ile siyasi diyalog ve münasebeti de katmak gerekir.
Özet olarak; Kürdistan doğalgazının planlandığı gibi KBY tarafından uluslararası piyasalara Türkiye üzerinden transfer ve satışının gerçekleşmesi, birçok siyasi ve ekonomik parametreyi Kürdistan ve Kürtler lehine değiştirebilir.
_____________________
Twitter: @cetin_ceko
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.