İnsanlık tarihi boyunca toplumsal sosyal yaşam değişik evrelerden geçmiştir. İlkel diye anılan toplumun sosyal yaşamı süregelen değişimlerle şekillenmeye başlamıştır. Bir arada yaşayan aile ve akrabaların ortak bir dilin her bir kelimesinin ayrı ayrı üretilmesi ve ortak bir dilin oluşması binlerce yılı almış olabilir. Süreçle birlikte aileler ortak bir dil konuşarak anlaşabilmişler ve daha ileriki dönemlerde farklı uluslar meydana getirmişlerdir.
Farklı uluslar sadece ortak bir dile sahip olması değil aynı zamanda ortak coğrafya ve ona sahiplenme varlığının ve yaşamasının temelini oluşturmuştur. Ulusal kültür böylece doğmuştur hem iç hem de dış etkenler ulusal kültürü şekillendirmiştir. Böylece dünyamız bir köyün ve her bir köylünün farklı ölçülerde tarlaları gibi her ulusun dili, tarihi, kültürü, örf ve adetleri ile üzerinde doğduğu coğrafyası o ulusun evi, vatanı olmuştur.
Tarihte uluslar bütün değerleri ile üzerinde var olduğu coğrafyasını koruyanların bütünüyle değerlerini ve varlığını koruduğu ve sürdürdüğü görülmüştür. Tarihte, uluslar bütün sosyal, siyasal, kültürel, ekonomik değerleri ile üzerinde varlık sahibi olduğu coğrafyasını koruyamayanların da bütünüyle yok olduğuna tarih tanık olmuştur.
İnsanlık tarihi boyunca ulusların, halkların kazandığı, edindiği ve sahip olduğu sosyal, siyasal, kültürel ve ekonomik bütün değerlerin devamını ve yaşamını sağlamak uğruna mücadele vermiştir.
Tarih boyunca üzerinde ortak değerler edindiği coğrafyası üzerinde özgürce yaşamını sağlamak, ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel, çevresel ve devamlı kılmak için bağımsızlığa ihtiyaç duymuştur.
Ulusların bağımsızlık arayışı var olma, varlığını özgür sürdürme gereğidir ve insanlık tarihi kadar eskidir. Uluslar, halklar için geçmiş tarih boyunca var olması ve varlığını sürdürmesi için bağımsızlık ne kadar önemli ise günümüzde de öneminden Hiçbir şey kayıp etmemiştir.
Ulusların dili, kültürü, örf ve adetleri ile birlikte doğuşu, oluşumu ne denli insanlık tarihi kadar eski ise sosyal sınıfların doğuşu, sosyal sınıfların oluşması da insanlık tarihi kadar eskidir.
Tıpkı bir hücrenin oluşumu, organların gelişmesi, canlı varlığa dönüşmesi, cinsiyetlere ayrılması, varlığını sürdürecek mekanizmaları geliştirmesi, doğanın seleksiyonu, evrimsel süreçler ve sonuçları gibidir. Bu evrimsel gelişmeler, değişim ve dönüşümler doğal oluşumlardır. Bu doğanın binlerce yıllık evrimsel sonuçlarla meydana getirdiği değerler yapay teoriler, tezler, varsayımlarla sona ermez.
Marksın ekonomi politiği sınıflı toplumun değişebileceği, sınıfsız bir topluma dönüşebileceği teorisini büyük bir inançla yazmıştı. Lenin Marksın bu teori ve tezini büyük bir inançla pratiğe aktarma savaşı vermişti. Milyonlarca insan bu uğurda canından edilmiş, malından olmuştu. Mao aynı teoriyi başka bir coğrafyada büyük bir inançla pratiğe geçirmek için savaş vermişti. Sınıfsız toplum teorisi pratiğe aktarılmış, sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel devrimler gerçekleşmişti. Bu değişim ve dönüşümler zorla yapılmış, zorun rolü toplum üzerinde egemen kılınmıştı.
Sınıfsız toplum oluşması sağlanıyor gibi diye bir düşünce dahi oluşmaya başlamadan yapay toplum kökünden sarsılmış ve yerlebir olmuş, yıkılmıştı.
Sınıfsız toplum hayali kimi çevrelerce hala kuruluyor olabilir ancak insanın tarihsel kültüründe, geleneğinde ve doğasında sınıfsız bir toplum kabul edilmiyor. Toplumun var oluş ve gelişme süreci doğal yollarla olmuş, kazanımları doğanın koşullarına göre şekillenmiştir. İnsanın sahiplenme, sahip olma, aidiyet duygu ve düşüncesini doğadan edinmiştir. Bu duygu ve düşüncesini doğal olarak terk etmesi sürece ve doğal koşullara bağlıdır. İnsanların mal edinmesini, mülk edinmesini, özel ve ailevi korunma araç ve gereçler edinmesini gereksiz kılacak doğal koşulların oluşması gerekir ki toplumlarda sınıfsız toplum duygu ve düşüncesi oluşabilsin.
Marksın sınıfsız toplum tez, teori ve politiğini zorla hayata geçirme denemesi on milyonlarca insanın katledilmesi ardından fiyaskoyla sonuçlandı ve iflas etti. Yaşanan bu deneme sürecinden sonra Marksın sınıfsız toplum teorisi günümüz toplumlarında yok denecek kadar az tartışılıyor.
Marksın sınıfsız toplum tezi, teorisi ve politiğine benzer bir tez, teori ve politik hamle günümüzde Kürdistan coğrafyasında sahneye konuluyor. Bunu özetlersek dünyamızı ulus devlet modelinden arındırma, ulus devlet modellerini zorla ortadan kaldırma, devletsiz demokrasi inşası iddiasıyla mazlum, mağdur ve sömürge bile olmayan Kürt halkı üzerinden hayata geçirme savaşı veriliyor.
Bu tezi, teoriyi ve politikaları olgunlaştıranların sömürgeci devletlerin sosyo-psikolojik uzman grubu olduğundan kuşku duyulmamalıdır. Ulusların oluşum sürecine kısaca değindik, onbinlerce yılın doğal seleksiyon evrimleşmesi sonucu dil, kültür, coğrafya, tarih oluşumu içinden doğal yollarla günümüze aktarılmıştır. Ulus, halk, millet zorla oluşmamıştır, toplumların gönüllü isteği paralelinde doğanın şartlarına ve koşullarına bağlı olarak şekillenmiştir. Ulusu meydana getiren doğal, sosyal, siyasal, ekonomik, kültürel bütün koşullar olduğu gibi yerli yerinde duruyor. Bu koşullar ortadan kalmadığı sürece insanlık mevcut modelle, mevcut sistemle yürüyecek, varlığını güvence altında tutacaktır.
Dünyayı yöneten büyük güçler mevcut ulusal bağımsızlık modelini koruyor. Ulusal bağımsızlık modelini evrensel temel değerlerle ve çoğulcu demokrasi ile taçlandırarak geliştiriyor. Bu model ve sistemleri bütün insanlığa hizmet edecek bir şekilde geliştiriyor.
Sömürge haklara bile sahip olmayan mazlum ve mağdur Kürt halkına, ulusal bağımsızlık modeli ile savaşmayı, ona düşman olmayı dayatan sosyal mühendisliğin amacı ve hedefi Kürt ulusunu bu ağır yükün altına sokarak, kendisine ve dünya değerlerine düşmanlaştırma ve imha olmasını sağlamaktır.
Kürt halkının imhasını hedefleyen sömürgeci devletlerin geçmişten günümüze uyguladığı ret, inkar ve yok sayma politikaları ile sonuç almayınca, günümüzde Kürt halkı kendi coğrafyasının kimi parçalarında ulusal kazanımlar elde etmesi ve bunu bağımsız ulusal devlet olma yolunda ilerletmesi ve mesafe almaya başlaması, ulus devlete karşı çıkma, ulus devlet modeline karşı savaştırma teorisi, tezi, politiği hızlı biçimde devreye sokulmuştur. Demokratik cumhuriyet, demokratik ulus ve cinsiyet özgürlükçü demokratik ekolojik toplum paradigması diye süslü kelimelerle şekillendirilen sistemin sömürgeci devletlere hizmetin sosyo-psikolojik ve hedeflenen sosyal mühendisliğin diğer adıdır. Çünkü dünyanın tek egemen modelini sömürge haklara bile sahip olamayan mazlum ve mağdur bir halkın zorla inşa etmesi, dünyaya egemen kılma hedefi, yakın tarihte denenmiş fiyasko ile sonuçlanmış ve iflas etmiş tek sınıf egemenliğinden daha zayıf ve tükenmiş bir halkasıdır.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.