Yeni İsrail ve Yeni Ortadoğu

İsrail’in Doha saldırısının ardından Washington yönetimi, bölge ülkelerine “asıl hedefin Hamas’ın tasfiyesi” olduğu mesajını verdi. Ancak gelişmeler, ABD’nin bölge stratejisinin İsrail’in adımlarından bağımsız düşünülemeyeceğini, hatta Tel Aviv’in fiilen süreci yönettiğini ortaya koyuyor.

18 Eylül 2025 - 16:23
18 Eylül 2025 - 16:23
 0
Yeni İsrail ve Yeni Ortadoğu

İsrail’in Katar’ın başkenti Doha’ya düzenlediği ancak hedeflerine ulaşamayan saldırısı, Ortadoğu’daki güç dengeleri ve Washington-Tel Aviv ilişkilerine dair yeni tartışmalar doğurdu. ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, “Herkesin geride olana değil, bundan sonra olacaklara odaklanması gerekiyor. Esas mesele Hamas’ın ortadan kaldırılmasıdır” diyerek Washington’un önceliğini ortaya koydu.

Donald Trump’ın ikinci döneminde şekillenen bu yaklaşım, yalnızca Gazze’nin “ertesi günü” ile sınırlı değil; bütün Ortadoğu’yu yeniden dizayn etme hedefi taşıyor. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ise kendisini bu dönüşümün lideri olarak görüyor. Netanyahu’nun Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda geçen yıl dile getirdiği “Ortadoğu’yu değiştirme” misyonu, artık Trump yönetiminin tam desteğiyle ilerliyor.

Saldırı sonrasında ortaya çıkan en önemli sonuç, ABD’nin bölge stratejisinin İsrail’inkinden ayrı düşünülemeyeceği gerçeği oldu. Uzmanlara göre Washington, İsrail’in attığı adımların sonuçlarını göğüsleyebildiği sürece Tel Aviv’e geniş bir hareket alanı bırakıyor. Doha saldırısında da Netanyahu, ABD’nin tepkileri yönetebileceğini hesapladı. Trump’ın, saldırının tekrarlanmayacağına dair Katar’a güvence vermesi, Netanyahu’nun oyun alanının sınırlarını belirlemiş olsa da İsrail’in Washington’dan aldığı desteğin boyutunu gösteriyor.

Öte yandan İsrail’in Gazze’de iki yıldır süren savaşını bitiremeyişi, hem askeri hem diplomatik maliyetleri artırıyor. İsrail, “mutlak zafer” söylemiyle Hamas’ı yok etmeyi hedeflerken, bu süreç Gazze’nin yıkımıyla sonuçlandı. Ancak Filistinlilerin topraklarını terk etmeme kararlılığı ve Mısır’ın zorunlu göçe izin vermemesi, Tel Aviv’in planlarını çıkmaza sürüklüyor.

Uluslararası arenada ise İsrail’in imajı ciddi darbe aldı. Birleşmiş Milletler Soruşturma Komisyonu, Gazze’de Ekim 2023’ten bu yana yaşananları “soykırım” olarak nitelendirdi. Ardından BM Genel Kurulu, 142 ülkenin desteğiyle Filistin’de iki devletli çözümü yeniden teyit eden “New York Bildirgesi”ni kabul etti. Bu tablo, İsrail’in bölgesel kazanımlarına gölge düşürürken, dünyada Tel Aviv’e karşı artan tepkinin göstergesi oldu.

1967’deki Altı Gün Savaşı’nın ardından Ortadoğu’da oluşan yeni statüko, İsrail’in son saldırılarıyla neredeyse tamamen ortadan kalkmış durumda. O dönem Arap ordularının geri çekilmesi, yerlerini silahlı örgütlere bırakmış, “direniş” eksenli dengeler oluşmuştu. Bugün ise İsrail, bu mirası da tasfiye etmeye çalışıyor. 7 Ekim 2023 sonrası başlayan bölgesel savaş, Tel Aviv’in milis yapıları ortadan kaldırmayı ve İran’ı desteklerinden vazgeçirmeyi amaçlayan geniş kapsamlı stratejisinin parçası olarak görülüyor.

Bununla birlikte İsrail’in üstün teknoloji ve askeri gücü, sahada belirleyici olsa da sürdürülebilir bir zafer üretmiyor. Gazze’de çıkış stratejisi bulunmayan Tel Aviv, Lübnan’da Hizbullah’a karşı da yıpratıcı bir mücadele yürütüyor. Üstelik İran faktörü, tüm bu denklemin en kritik unsuru olmaya devam ediyor. Uzmanlara göre asıl soru, bölgesel düzenin İran’sız ama Tahran’daki rejim varlığını sürdürerek mi, yoksa rejimin devrilmesiyle mi yeniden şekilleneceği.

Sonuç olarak İsrail, hem ABD’nin önceliklerini hem de bölgesel dengeleri kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirme kabiliyeti kazanmış durumda. Ancak artan uluslararası baskı, özellikle Batı kamuoyundaki tepkiler ve Filistin meselesinde ortaya çıkan yeni dayanışma iklimi, “Yeni İsrail ve Yeni Ortadoğu” söyleminin geleceğini tartışmalı hale getiriyor.(Al Majalla)

 

Bu haber toplam 1038 kişi tarafından görüldü.
Son güncellenme: 17:24:06