12 Mart günü sabaha karşı, aldığım kahredici bir haberle geçmiş yaşanmışlıklarım ait yüreğimi yormuştu. Yarınla olabilir ihtimallerine dair umutlarım ise, Şeref abenin ölüm haberiyle feryat eder kıvama gelmişti. Beynim ise olur olmazlara takatsiz kalmışlığa mahkum olmuş gibi sağa sola kıvranıp duruyordu. Civardaki kuşlar uçuşup uçuşup ağıtlar yakarak bir yerlere nispet ediyor gibiydi. Kış olmasına rağmen toprak ana yarıla yarıla birine” haydi gel gel!” diye kucak açıyor havasındaydı.
Yıldızlar hüzünlüydü. Gökyüzü karalara bürünmüştü, güneş ise kayıplara karışmış gibiydi... Bulutlar damlacıklarıyla ana toprağın bereket tanrılarına mesaj yollama telaşına girmişti.
Rüzgâr enstrümanlar eşliğinde şarkılar söylemeye başlamıştı. Karanlıklar ise aydınlığa meydan okuyup “aha ben geliyorum” diyor gibiydi. Sisli havanın ağzı salyalı puştları ise halaya kalkmış, mersiyeler sunar gibi puslu havayı kokluyordu. Beyaza bürünmüş melekler ise kafile kafile inip, birileri alıp şahadetin köşküne yerleştirmek cabasına girmişlerdi.
Ergenlik yaşına geldiğinde Kürt halkına biçilen talihsiz kaderin etkisinde kalarak özgürlükleri kovalayan kavranın arkasına takılmıştı. Özgür yaşamın tam aksi bir yaşama mahkum edilişin en yakın tanığıydı. Yaşı ilerleyip beyni oturaklaştıkca mensup olduğu halkının özgürlüğünü hayal edecek algıları hareketlenmişti.
Köy halkını köy meydanına toplayıp kim kime Osmanlı dedikleri oturaklı tokat atar seansları bire bir yaşamıştı. Sağa sola savrulmuş varlığı, onun bunun oyuncağı olmuş bir halkın özlemi onun yüreğini kavurmuştu. Çünkü insan olmanın tüm gerekleri, insan olmanın dışına itilmiş bir yaşama mahkum edilmişti.
Velhasılıkelam kendi varlığına özgü yaşamın tüm fişleri çekilmiş bir halkın yetişen yeni nesliydi. Kürt halkının hukuk savunucusu, ayni zamanda ezik kalmış Kürt halkının hakkaniyetine kendini adamış biriydi. Kürt siyasi arenasında, her ne kadar duygu ve mantık arası gelgitler yaşamışsa da Kürtlerin temel sorununa odaklanmış bir profili çiziyordu.
Not-Sevgili abem, bu kısır ve kısa bir yazıtla seni anmak elbeteki içime sinmiyor… BAĞIŞLA LUTFEN
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.