Barışın Ehvali Ne Durumda Gülizar?
''Türkiye’de aklı başında bir kısım insanın dışında ne kadar Türk partisi varsa Kürtlerin Suriye Arap Cumhuriyetiyle anlaşılması güç bir entegreyle hiçleşmesini talep ediyor! Onlara göre her nerde olursa olsun iğnenin ucu kadar kendi özüyle kendi hukukuna gülümseyen Kürde yaşama şansı idam sehpasına mahkum ediliyor. Çünkü söz konusu Kürtler olunca ne Türk solun sol olmanın anlamı kalıyor ne de Türk sağın sağ olmanın anlamı bulunuyor. ''

Sonuç almaya yönelmeyen manevra odaklı bir siyasetin mantığı, kalıcı sorunların değişimine izin vermez! Vermediği için de her zaman akıl zadelerin yetmez aklının kazasına maruz kalıyor. Umudu umutsuzluğa dönüştüren bu gidişat haliyle tüm toplumun canına okumaya devam ediyor. Dolayısıyla yıkılan ve yıkılacak duvarlar ne Türk halkını ne de Kürt halkını ayırt edecek bir tercih şansına sahip olmaz. Olmaz çünkü birkaç oy devşirme uğruna toplumun tüm beklentileri bir sağa bir solla savruluyor hep!
Velhasılıkelam bu gidişat ne Hemo’ya ne de Memo’ya kalıcı bir yarar sağlayacağını ben, sen, biz, herkes hem fikiriz. Çünkü günübirlik gelgitlerle kalıcı olabilir olanın canına okunuyor! Pazar günü pazartesiye örtü yapıldığı için kalıcı bir değişime haliyle yol alınmıyor! Böyle olunca da umutsuzluğa dönüşmenin önü arkası hep acık kalıyor! Ve ne yazık ki umutsuzluklarla örülen dağlar halliyle olmazlarla yığınlaşıyor. Yığınlaştıkça da ister istemez kalıcı sorunlar alabildiğince derinleşiyor! Dolayısıyla zaman kazanayım mantığı, kalıcılığa oynayan mantığın canına okuyor? Yani sözün kısası günübirlik gelgitlere odaklı bu gidişat ne Hemo’ya ne de Memo’ya kalıcı bir yarar sağlamıyor!
Başı önü belirsiz böylesi karmaşık oynaşmalarla yarına havale edilen günahın, kime ne kadar günah yazar ben siz hepimiz merak ediyoruz. Ama ve lakin bir doğruya inat iki yanlışla “marş marş başa dön!” komutuyla gelip geçiyor yıllar. Sil baştan başa dönüşlerle, önü arkası belirsizliklerle bedel ödeniyor. Ve ne yazık ki ödenmiş her bedelin neden ve sonuçların arkası hiç sorgulanmıyor. Arkası yarın emsali bir anlayışla hikâye devam ediliyor hep. Böyle olunca da her geçen günün dünden kalan yanlışın koşu bandında koşuya sil baştan başlanıyor.
Yani sözün kısası, başarıya koşması gereken demokratik koşunun sonuçları “Onun bunun karmaşık sofrasına meze olmaktan ötesiyle buluşmuyor. Şunun bunun arkası yarın oyunlarıyla, derin dehlizlerin derinliklerinden boğulmaya terk edildi hep! Türkiye’de aklı başında bir kısım insanın dışında ne kadar Türk partisi varsa Kürtlerin Suriye Arap Cumhuriyetiyle anlaşılması güç bir entegreyle hiçleşmesini talep ediyor! Onlara göre her nerde olursa olsun iğnenin ucu kadar kendi özüyle kendi hukukuna gülümseyen Kürde yaşama şansı idam sehpasına mahkum ediliyor. Çünkü söz konusu Kürtler olunca ne Türk solun sol olmanın anlamı kalıyor ne de Türk sağın sağ olmanın anlamı bulunuyor. Zira bahsi gecen her iki kesim için, Kürt halkının hukukuna çıkan tüm yolar kapalı tutulmalıdır mantığı bulunuyor!
Dolayısıyla bin yılların kardeşlik hikâyesi her zaman derin dehlizin derinliklerinde kalmakla kalıyor! Asıl merak konusu Kürtlerin varlığına karşıt vatan millet Sakarya seanslarıyla “biz Kürtlere karşı değil PKK’ye karşıyız” nakaratlara eli sabuna değmemiş sıradan bir Kürt’ün bile inanması mümkün mü acaba! Yaşanmış tarihin tanıklığını oraya buraya evirip çevirmesek bile Güney Kürt halkının referandumuna karşıt, Türk devletin devletliğinin tüm gücünü kullandığını görülmedi mi? Kardeşe el uzatıp nefes alışına yardımcı olması gerekirken kardeşliğin özüne karşıt durmakla güven sağlanması nasıl olur bilen var mı?
Asılına bakılırsa Suriye Kürtlerin sorunu, Kürtlerle Türkler arasında samimiyete dayalı güven köprüsü olabilirdi. Olmakla kalmayıp “kardeşiz” deyişinin özüyle barışık bir samimiyetin doğuşuna vesile de olabilirdi. Daha ileriye taşınsa tüm Ortadoğu’yu el birliğiyle dizayn edilme fırsatını da doğururdu. Ama gel gelelim ki değil bir yüzyıl daha birkaç yüzyıl daha bile olsa! Kürtler hak sahibi olmamasına koşup Kürt düşmanlığına tapulanmış şovenizmin ağababaları hemen devreye giriyor. Dolasıyla gönül isterdi ki Türkiye’nin Türk sağı da solu da Suriye’deki Kürtlere kucak açıp Kürt çocukları Kürt çocukları olarak çocukluğunu yaşasın, sınır boyunca barış sofrası kurulsun, kardeşliğin uçurtmaları gökyüzünü kapatılsın diyebilen bir samimiyet ortaya çıkmış olsun.
Ama öyle görünüyor ki Türkiye’nin Türk sağı da solu da inkarın dışında asla ve asla kardeşliğe rızamız yok tehditlerle söylediklerini söylemeye devam ediyorlar! Çünkü Kürtlerle Türkler arası ilişkiler ne yazık ki şovenizmin niyet ve arzuları üzerinden dizayn ediliyor. Bırakalım Kürt Türk kardeşliği aşırı bir düşmanlık hobisiyle Kürtlerle Türkler arası kardeşlik hukuku bu nedenle dramatikleşiyor! Şovenizmin kafa genetiğinde durum böyle olunca da kardeşliğin özündeki siyasetin yapısındaki doğrular ne yazık ki “şu şöyle olmalı, bu böyle olmalı” gibi ne kadar olmazlar varsa olurlara kâbus gibi çöküyor!
Dolayısıyla olması gereken her doğru, bu nedenle çıkarcılığın taşeronvari ahengin basıncı altında eriyip gidiyor. Yani sözün kısası neyin nasıl doğru olması gerektiğini ya da insani tarafımızla bağdaş kurup kardeşliğin özünde neyin nasıl olması gerektiğini de çok iyi biliyoruz. Ama ne yazık ki, şovenizme esir duşmuş faşizan yaklaşımlarla her doğru olana kocaman bir amayla önü kapatmış olunuyor! Sorun böyle olunca da Türk solun solcusu da sağcısı da Kürt anası Kürt çocuğun mutlu olmasını görmesin’e odaklanıyor haliyle!
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Son güncellenme: 20:49:10