Yakınma Siyasetiyle Heba Edilen Yarım Asra Yakın Bir Süreç
Siyasal mücadelenin arenasında tahrip gücü çok güçlü argümanlardan birisi de, hiç kuşkusuz yakınma siyasetine odaklanan sözde siyasilerimizin sergiledikleri siyasal performanslarıdır. Çözüm önerilerin dayatmasından, muhtelif alternatiflerin ısrarcıl.
Hüseyin Akıncı
29.05.2014, Per | 20:00
Siyasal mücadelenin arenasında tahrip gücü çok güçlü argümanlardan birisi de, hiç kuşkusuz yakınma siyasetine odaklanan sözde siyasilerimizin sergiledikleri siyasal performanslarıdır. Çözüm önerilerin dayatmasından, muhtelif alternatiflerin ısrarcılığından mahrum bu yakınma siyasetin, 30 yıla yakın bir zamanlamayla ne tür tahribatlara neden olduğu en ağzından alternatifsizliğin açtığı siyasal yaralardan da anlaşılmaktadır.
30 yıla yakın bir süreç itibariyle, oluşa gelen yetmezliklere karşı tek müdahalenin yakınma politikanın soğuk ve bıktırıcı üslubuyla siyaset yapıldığını bilmeyenimiz kalmış mı ki acaba? Masa üzerinden hiç kaldırılmayan bu yakınmanın, Kürt halkının legal demokratik siyasi arenasında birçok düşünsel birikimlere sahip yetenekli insanlarımızın nasıl da kurban edildiği de bilinmektedir..
Dolayisiyla Düşünsel birikimlerin pratiksel verimliliği bol olan bir tarlaya bir türlü dönüşmemesi ya da dönüştürülmemesinin gerekçeleri her ne olursa olsun, gelişmekte ve gelişmeye meyilli demokratik mücadele süreçlerin tümüne, ihanet etmenin bir başka renk ve biçim olduğu bugün değilse bile yarın ortaya çıkacaktır.
Her kim ne tür düşünsel beyin dalga boylarıyla Kürt halkının ulusal demokratik mücadelenin yol güzergahında tek tanrılı bir kuvvet ve güç görüntüsünün, Kürtlerin lehine olduğunu söyleyenlerin de yakınma siyasetinin bataklığına saplanan günah sahibi olanlardan geri kalacak bir tarafı omadığı gerçeğidir. Demokratik değer yargılarının ruhu, ya da inkârcılığa esir alınarak tutsak edilen Kürt halkının ulusal demokratik hak ve hukukunun özüyle barışık olan tüm kesimlerin, sevap ve günahların ortak paydası olan kotada buluşabildikleri ve bulunacaklarını unutmamak gerekir. Yakınma siyasetinin bataklığına saplanan yakınmacılarının günah işleme yol güzergâhında işledikleri veya işlemeye devam etikleri günahlarının bir sonucu da, tek güç ve tek küvet sahibi olan kudret sahibi kesimin de olmadığını kim inandıracak bizleri?
Otoriter merkeziyetçilik, statükocu devlet memur ilişkilerini andıran örgütlenme anlayışı, emirnamelerle oluşturulan demokratik siyaset kulvarının umut kırıcı girişimleriyle tabi.
Dolayısıyla avını pusuda bekleyen avcı misali, PKK ya da BDP’nin yapacağı bir yanlış ya da yetmezliğin, bir kaç sene kendisi ya da kendileri için siyasi bir besin gıdası olarak görüp, gelecek yanlışlıkları beklemeye odaklanarak duran yakınmacıların yaptıkları yanlışların her ne kadar savunulacak bir tarafı yoktur.
Diğer bir yanıyla, bu ruh ve düşünsel zayıflıklarla ortalıklarda türeyenlerden herkes bir biçimiyle sorumludur. Özelikle de tüm siyasal kanalları ellerinde bulunduran merkezi güç konumunda olanlar! Yarım asır denilebilecek bir zaman kesitine yaklaşıldığı bu güne kadarki yakınma siyasetlerindeki üstün performanslarına kimsenin her ne kadar bir diyeceği yoksa da; kimi zaman masa üstü ve çoğu zamanda masa altı yakınma siyasetinin yarattığı tahribatlarla ilgili bir diyeceğinin olacağı sonuçlar itibariyle muhakkaktır. Kim ne derse desin, Kürt halkının ulusal demokratik mücadelesinin yol güzergahındaki yolculukta, herkesin kendi yaptıklarıyla demokratik mücadelenin aksaklığına neden olmuştur, ya da olduğu muhakkaktır.
BDP ye yüklenen günahların yük ağırlığının neden ya da sebeplerden birisi de hiç kuşkusuz yapabildiklerinin yüklediği yük ağırlığının sonucudur diye düşünmek daha sağduyulu bir yaklaşım olacaktır. Yani sözün kısası, akıl kazalarıyla arkada bırakılan enkazlarla akıl delilerinin arkalarında bıraktıkları siyasal enkazlar arasındaki ince çizginin iyice anlaşılması gerekir.
Zira Kürt halkıyla Kürdistanî olan tüm sorunların baş belası olarak PKK’yi gösterip yakınma dansının laga lugalarla koca bir ömrün kurban edilmesi, hiç akıllıca bir verimliliğe hizmet olmadığını 30 yılık gelişmelerle anlaşılmamışsa bir iki 30 yıl daha anlaşılmayacağı ortadadır. Tüm basiretsizliklerle belirsizleşen pasif mukavelenin muğlâklıklarıyla çözüme kavuşturulacak bir mesele olmadığı kaç 30 yıl daha gereklidir acaba? OTUZ YIL GİBİ BİR SÜREYLE YAKINMA SİYASETİNE ODAKLAŞAN SİYASİ AKLIN GÜNAHLARIYLA OLUŞAN ENKAZLARİN ALTINDA KALAN BİR SÜREÇ YAŞANDI VE NE YAZIK Kİ HALA DA YAŞANMAKTADIR BİR BİÇİMİYLE.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.
11464 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:12:12:38