Milletler Cemiyeti, Birleşmiş Milletler. Bu iki uluslararası kurumun önünde de Milletler sözcüğü var. Buna rağmen bu iki uluslararası kurum, her zaman, Milletlerin ulusal ve demokratik istemlerine karşı devletlerin hak ve çıkarlarını savunmuştur. Bu özellikle Kürd/Kürdistan konusunda açık bir şekilde böyledir.
Roni Aydın Dere’nin Birleşmiş Milletler ve Kürdler kitabı, bu düşüncelerin oluşmasına neden oldu. Kitabı okurken zihnimde bu düşünceleri sökün etmeye başladı.
Roni Aydın Dere, Birleşmiş Milletler ve Kürdler, Ozan Yayıncılık, İstanbul 2021, 222 s.
Aydın Dere bu kitabında, çeşitli gazetelerde yayımlanan yazılarını toplamış. Kitapta, Birleşmiş Milletler’de Halepçe ve Şengal üzerine yaptığı konuşmanın metni de var. (s. 213)
Ayrıca, kitapta, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun, 61/178 sayılı ve 20 Aralık 2006 tarihli, Yerli Halklar Hakları Bildirisi’nin metni de var. (s. 191-212)
***
Milletler Cemiyeti (Cemiyet-Akvam) Birinci Dünya Savaşı’ sonunda toplanan Paris Kongresi sürecinde, 10 Ocak 1920’de kuruldu. Temel amacı uluslararası barışı kurmak ve yaşatmaktı. Kürdlerin, Kürdistan’ın bölünüp parçalanması, paylaşılması, Kürdlerin bağımsız devlet kurma haklarının gasbedilmesi, Anti-Kürd Dünya Nizamı’nın kurulması, Milletler Cemiyeti döneminde gerçekleşti. Günümüze kadar gelen Kürd/Kürdistan sorununun özü budur. Kürdlerin, Kürdistan’ın bu durumu, Milletler Cemiyeti’nin kuruluş amacıyla şüphesiz çelişmektedir.
Yaşanan başka süreçler de dikkate alındığında görülen şudur: Milletler Cemiyeti, kendisinden beklenen uluslararası barışı kurma, devletler arasındaki anlaşmazlıkların savaşa varmadan barışçıl yollarla çözümleme işini gerçekleştirememiştir. İkinci Dünya Savaşı’nın başlamasına engel olamamıştır. İkinci Dünya Savaşı’nın, birincisinden çok daha kanlı bir savaş oluğu bilinmektedir.
İkinci Dünya Savaşı sürecinde de devlet adamları, uluslararası barışı kurma, devletler arasındaki anlaşmazlıkları, savaşa varmadan, barışçıl yollarla çözme, arayışını sürdürdüler. 24 Ekim 1945’de Birleşmiş Milletler bu amaç doğrultusunda kuruldu. 20 Nisan 1946’da Miletler Cemiyeti çalışmalarına son verdi.
İkinci Dünya Savaşı’ndan, Birleşmiş Milletler’in kurulmasından sonra, dünyanın siyasal çehresinde çok büyük değişiklikler oldu. Ama, Kürdlerin/Kürdistan’ın durumu hakkında hiçbir değişiklik olmadı. Anti-Kürd Dünya Nizamı’na paralel olarak, Bölgesel Anti-Kürd Nizam da güçlenmeye başladı.
Sömürge Ülkelere ve Sömürge Halklara Bağımsızlık Tanıma Bildirgesi
Bu çerçevede, Birleşmiş Milletler’in, Sömürge Ülkelere ve Sömürge Haklara Bağımsızlık Tanıma Bildirgesi’nden de söz etmek gerekir. Bu, 14 Aralık 1960 tarihli ve 1514 (XV) sayılı Birleşmiş Milletler Genel Kurul kararıdır.
7 maddelik bir karardır. Eğer sömürge ülke ile metropol ülke arasında denizler varsa, okyanuslar varsa bu sömürgelere bağımsızlık verilecektir. Genel Kurul kararının, 1, 2, 3 ve 5. maddeleri bu durumlarla ilgilidir.
Sömürgeler, sadece okyanus aşırı, denizaşırı topraklarda mı kurulur? Bitişik sömürgeler olmaz mı? İran’ın batısında, Irak’ın Kuzeyinde, Suriye’nin kuzeyinde, Türkiye’nin doğusunda sömürge ilişkileri geçerli değil midir? Yukarıda belirtilen Genel Kurul kararının 4, 6 ve 7. maddeleri toprak bütünlüğü kavramı kullanılarak, bitişik sömürgelerde oluşan özgürlük hareketlerine karşı devletlerin destekleneceği dile getirilmektedir.
Birleşmiş Milletler’in, Sömürgelere ve Sömürge Halklara Bağımsızlık Tanıma Bildirgesi’nin gerekçesi de dikkatlerden uzak tutulmamalıdır. Gerekçe kısaca şudur: ‘Sömürge, baskıyla, şiddetle yönetilir. Baskı ve şiddet sömürgeyi, ekonomik, toplumsal, kültürel vs. bakımdan geri bırakır. Bu bakımdan sömürgenin, ekonomik, toplumsal, kültürel ve siyasal olarak ilerlemesi için sömürgeye bağımsızlık vermek gerekir.’
Baskı, şiddet, zulüm, hangi sömürgede daha ağırdır? Anavatana bitişik sömürgede mi, Okyanus aşırı, denizaşırı sömürgede mi? Şüphesiz birincisinde. Örneğin, Portekiz sömürgeleri, Angola, Mozambik, Gine Bisseau ile Portekiz arasında 17 bin- 19 bin km. mesafe vardı. Asker, silah araç gerekleriyle, lojistikle ilgili eksiklikler olduğu zaman, bu uzun mesafeyi kat ederek bu eksiklikleri gidermeye çalışırsınız. Bu her zaman kolay ve hızlı olmayabilir. Bu, sömürge baskısının azalmasını sağlar. Halbuki, örneğin, Bağdat’ta kalkan bir savaş uçağı 40-45 dakika içinde Kürdistan’ı bombalamaya başlayabilir. Buysa sömürge baskısının yoğunlaşmasını getirir.
Güvenlik
Bugün, Kürdleri, Kürdistan’ı müşterek bir şekilde baskı atında tutan devletler, Kürdler, herhangi bir ulusal talep ileri sürdükleri zaman, ‘devletin, vatanın, milletin güvenliği tehlikede’ diye söylem başlatıyorlar. Özellikle Türkiye için bu çok açık böyledir. Aslında güvende olmak Kürdler için gerekir. Çünkü en az dört ordunun hedefinde olan Kürd’lerdir. Bugün (Eylül 2022 sonları, Ekim başları) İran’ın, İran-Irak sınır bölgesini, Türkiye’nin, Türkiye Irak sınır bölgesini bombalaması, bu durumu net olarak gösteriyor. Bombardımanlarda, masum insanların, yaşlıların, kadınların, çocukların öldüğü, ekin tarlalarının, bağ-bahçenin yakıldığı, evlerin yıkıldığı açıktır. Halbuki Kürdler hiç kimseyi tehdit etmiyor. Sadece gasbedilmiş ulusal ve demokratik haklarını kazanmak için mücadele ediyorlar. Devletten bu haklarını talep ediyorlar. Başkan Mesut Barzani’nin sözü bu bakımdan anlamlıdır:’ Dünyanın bütün orduları bizim olsa hiçbir yere, hiçbir halka saldırmayız. Dünyanın bütün orduları bize saldırsa teslim olmayız’ Kürdlerin, Yakındoğu’nun, Ortadoğu’nun, tarihsel, toplumsal tarihi bu düşünceleri açık bir şekilde doğrulamaktadır.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.