Şeyh Said’le (1865-1925) ve Şeyh Said Direnişi ile ilgili iki kitap yayımlandı. Biri Şeyh Said’in oğlu Şeyh Ali Rıza’nın anılarıdır. Bu kitap, ‘Babam Şeyh Said, Şeyh Said’in Oğlu Şeyh Ali Rıza’nın Hatıraları’ adı altında yayımlanmıştır. İkinci kitap, ‘Şîn, Şeyh Said Ailesinin Sürgün Hikayesi, 1926 ve 1934 Kürd Sürgünleri’ başlığı altında yayımlanmıştır. Bu iki kitabın tam bilgileri şunlardır:
Dilşad Fırat- Dilhad Fırat, ‘Babam Şeyh Said, Şeyh Said’in oğlu Şeyh Ali Rıza’nın Hatıraları, Şeyh Said Hadisesinin İç Yüzü’, 40 Kitap Yayınları, Şubat 2022, Ankara, 107 s. Kitabın 22 sahifesi albümdür
Dilhad Fırat- Dilşad Fırat, ‘Şîn, Şeyh Said Ailesinin Sürgün Hikayesi, 1926 ve 1934 Kürd Sürgünleri, Luvi Yayınları, 40 Kitap, Ekim 2023 Ankara, 262 s.
Bu kitapları hazırlayan Dilhad Fırat ve Dilşad Fırat, Şeyh Said ailesini bugünkü genç nesillerindendir.
***
Şeyh Said’in oğlu Şeyh Ali Rıza (1898-1970) 1967’de, Ankara’da, Abdülmelik Fırat’ın evinde anılarını anlatmıştır. Bu anlatımlar Abdülmelik Fırat, Mehmet Fuat Fırat ve Doğan Kılıç Şeyhhasenanlı tarafından kaydedilmiştir.
Şeyh Ali Rıza’nın konuşması, Abdülmelik Fırat’ın, Mehmet Fuad Fırat’ın, Doğan Kılıç Şeyhhasenanlı’nın sorularıyla ilerlemektedir.
Abdülmelik Fırat (1934-2009), Şeyh Said’in torunlarındandır. TBMM 11. Dönem (1957-1960) ve 19. Dönem (1991-1995) milletvekilidir.
Mehmet Fuad Fırat (1928-2011) Şeyh Ali Rıza’nın oğludur. TBMM, 15 dönem (1973-1977), 20. Dönem (1996-1999) ve 21. Dönem (1999-2002) milletvekilidir.
Doğan Kılıç Şeyhhasenanlı (1927-2004) gazetecidir. 1927 Erzincan doğumludur. Babası, dedesi, amcası dahil ailesinin çok büyük bir kısmını 1937-1938’de Dersim’de kaybetmiştir. Ailenin geriye kalanları Burdur’a sürülmüştür.
Doğan Kılıç Şeyhhasenanlı 15 Mayıs 1963’de, Ankara’da, Deng Dergisi’nin yayımlandığı bir dönemde, Roja Newe Gazetesi’ni yayımlamıştır. 1966’da da Ehlibeyt Yolu Dergisi’nin sahipliğini yapmıştır.
***
Şeyh Ali Rıza, söyleşinin başında geçmişte Kürdistan’ın yönetimiyle ilgili bazı açıklamalar yapıyor. ‘Kürtlerin ülkeleri korunaklıydı, çetindi, zordu, sertti. Kürtler cesur bir kavimdi. Kendilerine yapılan saldırıları her emir tek başına defedebiliyordu. Bu yüzden birlik olma gereği duymadılar. (s. 13) Şeyh Ali Rıza, Kürd dilini bilmeyenlerin Kürdistan’da yöneticilik yapamayacaklarını da vurguluyor. (s. 14) Hilafetin Kürdler ve hükümet arasında önemli bir bağ oluşturduğunu, devletin, hilafeti kaldırdıktan sonra Kürdlere yöneldiği vurgulanıyor.
Devletin, hükümetin, Kürdlerin gücünü anlamak için aşiret reislerine, şeyhlere 40-50 soruluk soru kağıtları gönderdiği belirtiliyor.
Seyid Aldülkadir’in isyan ile alakasının olmadığı, mağlubiyet ortaya çıkınca, İstanbul’dan Diyarbakır’a getirilerek idam edildiğine işaret ediliyor. Seyid Abdülkadir’in Diyarbakır’a Şeyh Said’den daha önce getirildiği belirtiliyor. (s 21)
Şeyh Ali Rıza, Kor Hüseyin Paşa’nın, Hacı Musa Bey’in harekata destek olmadıklarını ama yenilgiden sonra İran’a geçişleri sırasında kendilerine zorluk çıkardıklarını anlatıyor. Kürdlerin birlikte hareket edemedikleri vurgulanıyor. (s. 22-23)
Şeyh Ali Rıza o dönemde, Kürdlerin tüfeğinin hükümetin tüfeğinden daha fazla olduğuna da söylüyor. (s. 23)
Şeyh Ali Rıza, konuşmasında sık sık ‘şey’ sözcüğünü kullanıyor. ‘Erzincan’dan ta şeye geldiler’ (s.24) ‘Ruslar Erzincan’a geldikleri vakit Dersim ağalarını götürmüş şeye’ (s.24) ‘tekrar şeye gittiler’ (s.24) Ses kaydını çözenlerin veya kitabı hazırlayanların dipnotlarıyla ‘şey’ sözcüklerine açıklama getirmemeleri kanımca önemli bir eksikliktir. Abdülmelik Fırat’ın veya Mehmet Fuad Fırat’ın bu açıklamaları yapmaları gerekiyordu. Onlar yapmamışlar. Dilhat Fırat’ın ve Dilşad Fırat’ın bu açıklamaları yapması iyi olurdu. Bazı ‘şey’ sözcükleri, konuşmada bizzat Şeyh Ali Rıza tarafından açıklanıyor ‘Veliaht (Sultan Abdülaziz’in oğlu) ölmüştü. Şey öldürmüş, güya Enver Paşa öldürmüş’. (s.24) Burada ‘şey’in ne olduğu anlaşılıyor. Ama çoğu yerde bilinemez bir sözcük olarak kalıyor. Şeyh Ali Rıza, konuşma boyunca 25 yerde ‘şey ‘ sözcüğünü kullanmış.
Şeyh Ali Rıza 140 kişiyle İran’a geçtiklerini açıklıyor. (s.27) Ağaların, şeyhlerin yüzde 80’inin hükümet tarafında yer aldıkları tekrar vurgulanıyor.
Şeyh Ali Rıza yenilginin esas nedeninin Binbaşı Kasım olduğunu, Binbaşı Kasım’ın, Cibranlı Halid Beyle rekabet içinde olduğunu, Cibranlı Halid Bey’inde Yusuf Ziya ile birlikte Bitlis’de Şeyh Said’den önce idam edildiğini anlatıyor. (s. 29-35) Binbaşı Kasım’ın eşi Gülo ile birlikte entrikalar çevirerek Şeyh Said’i Abdurrahman Paşa Köprüsü’nde yakalattığı dile getiriliyor.
Şeyh Ali Rıza yenilginin nedenleri arasında, ağalardan şeyhlerden söz ederken şunları da söylüyor. “ Ağalar, şeyhler tarafsız kalsaydılar o bile yeterdi. Telgraf vermeselerdi, o bile yeterdi. Mustafa Kemal Paşa Bedri Bey’i, bir de Mehmet Bey’i, birkaç mebusla yanına çağırmıştı. ‘Gidin o meseleyi müzakere yoluyla halledin’ demişti. Başbakan Ali Fethi de o düşüncedeydi. (s. 36)
Şeyh Ali Rıza ve arkadaşlarının hedefi İran üzerinden Şemdinli’ye varmaktır. Şemdinli’de Seyid Abdülkadir’in in hazırladığı iki bölükle birleşip direnişi sürdürmektir. Ama İran’da sorunlarla karşılaşırlar. İranlılar, “hükümetimizin kuralları var. Silahlarınızı teslim etmeniz gerekecek. Tabancalarınızı sizden almayacağız. 20-30 tüfeği de size bırakacağız. Sizden kurşunlarınızı da almayacağız. Geriye kalan silahlarınızı bize teslim etmeniz gerekecek...” derler. (s. 47)
Şeyh Ali Rıza, İranlıların istediğini yapma taraftarıdır. Tüfeklerin bir kısmı İranlılara teslim edilir. Ama Hasenanlı Halid Bey silahların teslimine karşı çıkar. Hasenanlılar, toplanan silahlarını toplanıp bırakıldıkları yerden geri alırlar. Bu sırada İranlılarla Şeyh Said taraftarları arasında çatışma çıkar. Çatışma sonunda 140 kişiden geriye 15-20 kişi kalır. (s. 49) Onlar da yaralıdırlar. Hasenanlılar çatışmalar sırasında kaçmıştır. Geriye kalanlar Şeyh Ali Rıza ve arkadaşlarıdır.
Şeyh Ali Rıza’nın konuşmasında, Seyid Taha, Simko, Şeyh Mahmud Berzenci, Şeyh Ahmed Barzani, Mele Mustafa Barzani … hakkında da açıklamalar vardır. Simko’nun tutarsız kişiliği bu anlatımlarla da belli olmaktadır. Şeyh Ali Rıza, Kürdler arasında bir birlik oluşamamasından şikayetçidir.
Şeyh Ali Rıza Kürdistan’ın petrol zenginliğini farkındadır. Ama petrolün çıkarılmasına da karşıdır. ‘Bizim petroller yer altında kalırsa daha iyidir’ der. (s. 78)
***
Kitapta albüm bölümümde Aldülmelik Fırat’ın bir fotoğrafı var. Fotoğrafın altında, ‘Abdülmelik Fırat Hınıs hapishanesinde 1952 ‘ şeklinde bir yazı var. Şeyh Ali Rıza’nın konuşmasında, Abdülmelik Fırat’ın bu durumuyla ilgili bir açıklama yok.
ŞÎN
İkinci Kitap Şîn adını taşımaktadır. Kitabın girişinde bu konu ile ilgili şöyle bir belirleme var. “ Mavinin diğer adıdır, Şîn. Kürdler gökyüzünün mavisine de , tuttukları mateme de Şîn derler. Çünkü ikisi de Kürdler için sonsuzluğu ifade eder. (s.4)
Şeyh Said ailesi, aslında, yukarıda belirtildiği gibi sadece 1926 ve 1934 sürgünlerini yaşamadı. 1960’ da üçüncü kere sürgün edildi. Şîn kitabında 1926 sürgününden söz ediliyor.
1926’da Şeyh Said ailesinden daha çok kadınların ve çocukların içinde bulunduğu 21 kişi sürgün ediliyor. Sürgünden önce ailenin mallarına - mülklerine el konuluyor. Ailenin Hınıs, Kolhisar Köyü’ndeki evleri yağmalanıyor. Evde, kap-kacak, pılı-pırtı hiçbir eşya bırakılmıyor. Aileye, Hınıs’tan, Kolhisar’dan hiç kimse yardım etmiyor. Bir aylık bebeğin beşiğine bile el konuluyor. Aile, karda-kışta, yalınayak, Erzurum’a kadar yürütülerek getiriliyor. Erzurum’dan Trabzon’a kadar yine yürütülerek götürülüyor. Trabzon’dan deniz yoluyla önce İstanbul’a, oradan da yine deniz yoluyla Antalya’ya götürülüyor. (s. 149)
21 kişilik Şeyh Said ailesi sürgün yerine 20 kişi olarak varıyor. Bir kadın yolda yorgunluktan, susuzluktan ölüyor.
Yolda çok olumsuz koşullarda bir doğum gerçekleşiyor. (s.152-153) Annesi Xanım, kızının kulağına, babası Şeyh Ali Rıza’nın ona verdiği ismi fısıldıyor: Zebide. Çok olumsuz koşullarda doğan bu bebek, Şeyh Ali Rıza’nın büyük kızıdır. Zebide Hanım, bugün, sözü edilen iki kitabı hazırlayan Dilhad Fırat’ın ve Dilşad Fırat’ın babaannesidir. 2014’de vefat etmiştir.
Dilhad Fırat ve Dilşad Fırat, Abdülmelik Fırat’ın torunu Mahmud Fevzi Fırat’ın oğullarıdır. Mehmed Fuad Fırat, Zebide Hanım’ın ağabeyidir.
***
Gardiyanlar, sürgünlere karşı aşağılayıcı bir tutum içindedir ve öfke doludur:
“Gardiyan, kaba sesinden öte bir bıçak yarası gibi biçen sözleriyle
‘Bir de bunlar ölmesinler diye biz bakıyoruz. Olacak iş midir bu!’ diye bağırarak parmaklıklar arasından içeriye somun ekmekleri fırlattı.
…
Şehabettin Efendi, ekmekleri yerden birer birer kaldırdı. Ve ekmeklerin üzerindeki tozu toprağı olabildiğince temizleyerek hırkasını çıkarıp yere serdi. Bağdaş kurup oturdu ve ekmekleri bölerek paylaştırdı.” (s. 151-152)
Aile Antalya’da ikiye bölünüyor. Bir kısmı Milas’a, bir kısmı Eğridir’e (Burdur) sürgün ediliyor. O dönemde Said Nursî de, ailenin sürgün edildiği Eğridir’dedir. Said Nursî ilk günlerde aileye çok yardımcı olmuştur. Said Nursî, aileden Şeyh Muhammed’e, ‘bu altınları kabul et, tüm aileniz buradaymışsınız. Üç altınım vardır ikisi sizindir. İhtiyacınız vardır’ diyerek üç altın vermiştir. (s. 159)
Şeyh Said ailesinden ve Kürdlerden boşalan arazilere Kafkas, Boşnak, Azeri, Özbek, Çerkesler yerleştirilmiştir. (s. 262)
300 bine yakın Kürd 1947’ye kadar, Eğridir’de Milas’da, Sergen’de (Kırklareli) sıtma olan köylerde sürgüne tabi tutuldu. Sürgün aileler on metrekarelik alanlarda yaşam savaşı verdi. (s. 262)
Şîn kitabında, Simko’dan, Simko-Emirxan Gerdari çekişmesinden, Şeyh Mahmud Berzenci’den, Şeyh Ahmed Barzani’den, Mele Mustafa Barzani’den, Seyyid Taha’dan, İhsan Nuri’den, Ferzende Bey’den, Broyê Heski Telli’den, Hoybun Cemiyeti’nden, Seyid Rıza’dan, Fehmi Bilal’den, Cegerwxin’den söz eden ifadeler, bölümler de vardır.
Bunların dışında, Şeyh Ali Rıza’nın müderrisliğinden, Şeyh Selahattin’in, Şeyh Gıyasettin’in Bağdat’da demiryolunda, vagonlara kömür taşımalığından söz eden bölümler de vardır.
***
Şeyh Said, Şeyh Bahaddin, Şeyh Abdürrahim, Şeyh Mehdi, Şeyh Ali Rıza, Şeyh Selahattin, Şeyh Gıyasettin, Şeyh Muhammed, Şeyh Şahabeddin … çok değerli kişiler. Çok değerli Kürdler. Her zaman, her yerde, her koşul altında Kürd davasını sıkı bir şekilde savunmuşlar … Bu noktada şu durumun vurgulanması da önemlidir. O dönemde, (1925-1926) Şeyh Selahattin 18, Şeyh Muhammed 15 yaşındadır. Şeyh Ali Rıza 27 yaşındadır. Şeyh Said’in 60 yaşında idam edildiği bilinmektedir.
Bu iki kitabı çok derin hüzünlerle okudum. Şeyh Said ailesinin yaşadığı yalnızlığı, acıları yürekten hissettim. O yıkım günlerini yaşar gibi oldum.
Dilhad Fırat’ın ve Dilşad Fırat’ın hazırladığı bu iki kitap Kürd arşivinin oluşturulmasında, Kürd hafızasının, toplumsal hafızanın korunmasında çok önemli iki belgedir. Kürdlerin, yaşanan bu süreçlerin bilincine varmaları, yeni Kürd nesillerinin bu bilinçle yetiştirilmesi ihmal edilmeyen süreçler olmalıdır.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.