Körfez savaşları sonrasında bölgemizde yaşanan olaylar ve hemen akabinde ABD öncülüğündeki küresel güçlerin Irak’ a müdahalesi, sonrasında da Kürd celladı olarak bilinen Saddam diktatörünün devrilmesiyle Kürdistan’ ın Güney parçasında yıllardır özgürlük mücadelesi veren Kürdistani parti ve örgütler açısından önemli imkan ve fırsatların yakalandığı dönemler olarak ortaya çıkmıştır.
Bahsi geçen dönemlerde ortaya çıkan bu elverişli koşulları Kürdlerin özgürlük mücadelesi açısından tarihi bir kazanıma dönüştürmek isteyen başta Kek Mesud BARZANİ ve Mam Celal TALABANİ olmak üzere Kürd liderler ABD’ nin de devreye girerek sunduğu önemli katkılarıyla Kürd partilerinin geçmişteki çatışma ve düşmanlıklarını adeta yaşanmamış farz ederek diğer irili ufaklı Kürd örgütlerini de kapsayan önemli bir ulusal birlik, dayanışma ruhu ve mücadele azmi meydana getirmiş ve hem Kürdistanlıların hem de dünya kamuoyunun önüne başı dik olarak çıkmalarını sağlamışlardır.
Oluşturulan bu ulusal birlik sayesinde hem Kürdler arasındaki kurtuluşa yönelik mücadele azminin yükselmesi sağlanmış hem de uluslararası arenada Kürdlerin saygınlığının artmasına yönelik gelişmelerin gerekçeleri yaratılmıştı. Kürdlerin kendi aralarındaki bir takım sürtüşme ve çelişkilerine rağmen düşmana karşı birliklerini önemli oranda muhafaza eden Güneyli parti ve örgütler büyük bir siyasi ve diplomatik akılla Peşmergelerin cephelerdeki kahramanlıklarını birleştirip pekiştirerek Ortadoğu bölgesinde önemli bir güç sahibi oldular.
En önemlisi kendi aralarında yarattıkları bu ulusal birlik ve dayanışma ruhu sayesinde tüm Kürdistanlıların yüzyıllardan beri hayalini kurmuş oldukları Kürdlerin kendi kendilerini yönetebildikleri özgür bir toprak parçasını bütün Kürdistanlılara hediye etmiş oldular.
Güney Kürdistan’ daki Kürdler adına bu olumlu gelişmeler diğer parçalardaki milli ve yurtsever Kürdlerde de ciddi umut ve beklentiler yaratırken Ortadoğu’ yu yeniden dizayn etme çabasındaki batılı güçlerde de büyük bir memnuniyet ve güvenin oluşmasına sebep olmuştu.
Kürdlerin cephesinde önemli başarı sayılabilecek bu gelişmeler yaşanırken yüzyıllardan bu yana Kürdistan topraklarını işgal altında tutan ve bu topraklardaki tüm kaynak ve zenginlikleri kendi ülkelerinin siyasi, ekonomik ve askeri yapılarını güçlendirmek üzere kullanmakta olan başta Türkiye ve İran devletleri olmak üzere Kürdistan’ ı sömürgeleştirmiş bölge devletlerinde olağanüstü rahatsızlık, tedirginlik ve panik ortaya çıkmıştır.
Sömürgeci devletlerin uzun vadeli planları alt üst olduğu gibi, nihai olarak Kürdleri baskı, zulüm ve asimilasyon yöntemleriyle süreç içerisinde eritme ve yok etme hayalleri de Kürdlerin elde ettikleri yeni mücadele olanakları ve oluşturdukları birliğin sonucunda büyük darbeler almıştır. Güneyde kazanılmış her yeni mevzi ve her başarı Kürdistan’ ın diğer parçalarını günü gününe etkileyen ve diğer parçalardaki Kürd milli hareketlerini olumlu yönde cesaretlendirip harekete geçiren bir özellik taşımaktaydı.
Kürdlerin dünyayı yöneten güçlerle kurmuş oldukları ustalık dolu diplomatik ilişkileri ve giderek stratejik ortaklığa dönüşen beraberlikleri bu gelişmelerden son derece rahatsız olan sömürgeci güçlerin ve onların bölgedeki gerici yobaz ittifaklarının Kürdlere cepheden saldırmasını ve açıktan savaş ilan etmelerini önemli oranda engellemekteydi.
Aynı dönemlerde Kürdistan’ ın yeniden inşa sürecinde önemli adımların atılması, daha çok petrole dayalı ekonomik gelişmeler, siyasi ve askeri alanda bölgede iddialı bir güç olma çabaları, sömürgeci İran ve Türkiye’ nin Kürdlerin üzerindeki denetimlerini kaybetme korkuları bahsi geçen güçlerin Kürdler arasında fitne fesat yaratma ve Kürdleri birbirine karşı kışkırtma faaliyetlerine hız vermelerine sebep olmuştur. Bütün bu fitne ve kardeşi kardeşe düşmanlaştırma çabalarını yeterli görmeyen sömürgeci güçler bölgedeki Kürd gelişme ve kazanımlarını darbelemek üzere Ortadoğu’ da faaliyet içerisinde olan başta IŞİD olmak üzere tüm ırkçı ve gerici grupların Kürdeler saldırmasında önemli roller üstlenmişlerdir.
Devam Edecektir…
Saygılarımla
M. Hüseyin TAYSUN
12/05/2016 / İSTANBUL
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.