Devletin Öcalan Üzerinden Yürüttüğü Stratejinin Analizi

Evvela şunu belirteyim; Her Milletin manevi kutsalları vardır. Kimlik, eğitim dili bunlardan biridir. Bir halkın dili, kimliği, coğrafyası inkâr ediliyorsa; orada barış değil, istikrarsizlik olur. Barış gasp edilen hakkın iadesi ile olur. Barış, sadece silahların susması değil, yalanın da susmasıdır, adaletin konuşmasıdır. 60 milyona yakın Kürd halkı, yüzyılı aşkın bir süredir sadece baskı ve inkâr politikalarıyla değil, çözüm adı altında sunulan yönetsel manevralarla da yüzleşti.
Kürd toplumu, zamana yayılan çözümsüzlük döngüsünde temsilsiz ve yalnız bırakıldı. Egemen ulus yöneticilerin, egemen altında tuttukları ulusun kimliğini, hak hukukunu bir rehine üzerinden minimize etme pazarlığına yönlendirildi. Bugün yeniden “çözüm süreci” ya da “barış girişimi” gibi kavramlar kamuoyunun önüne sürülüyor. Ancak bu söylemlerin arkasında karşılıklı güvene, toplumsal meşruiyete veya uluslararası hukuka dayanan bir çerçeve bulunmuyor.
Kürd Milletin devletleşme talebi, bu kez teslim alınmış bir liderin sembolik çağrıları üzerinden etkisizleştirilmek isteniyor. Peki gerçekten bir çözüm mü konuşuluyor, yoksa çözümü sonsuz ertelemeye yarayan bir strateji mi devrede?Tarih şahittir ki, Ortadoğu’da çözülememiş her sorun, zamanla çözülmeye değil yönetilmeye çalışılır. Kürd meselesi de onlarca yıldır böyle bir yönetsel labirentin içinde tutuluyor.
Şimdi ise, “barış” adıyla sunulan bu hamle, aslında eski bir oyunun güncellenmiş versiyonunu anımsatıyor.
Açık olan şu ki: Kürd meselesi bir güvenlik dosyası değildir; geleceğini özgür iradesiyle belirlemek isteyen bir halkın kolektif hakkıdır. Self determinasion sosyolojisidir. Şimdi türkiye devleti, Öcalan üzerinden yönettiği tek taraflı bir “barış” senaryosunu yeniden devreye sokmuş. Fakat ortada müzakere masası yok; gözlemci bir yapı yok; karşılıklı taahhütler yok.
Peki ne var? Sadece partisini Erdoğan-Bahçeli’nin emrivaki çağrısı ile fesh eden eski bir liderin, mutlak teslimiyeti altında, kamuoyuna sunulan tek yönlü çağrıları var. Bunun adına barış demek, siyasi gerçekliğe değil, stratejik hesaplara hizmet eder. Barış, eşit koşullarda kurulur. Biri konuşurken diğeri dinlemiyor, biri talep ederken diğeri isteklerini dayatıyorsa bu bir çözüm süreci değil; bir kontrol mekanizmasıdır.
Dünyada ciddi çözüm modelleri tarafsız gözetimle, anayasal değişiklikle ve halk iradesinin doğrudan temsil edildiği süreçlerle yürütülür. Ne Öcalan bir taraf olarak özgür iradesiyle masada, ki devletin hizmetinde olduğunu söylüyor, ne de Kürd halkının seçilmiş temsilcileri sürece dahil. Rehine alınmış siyasetçiler, bastırılmış kamuoyu ve şartlı sessizlik ortamı çözüm üretmez-sadece oyalama sağlar. Barışın samimiyeti, ulusal hak eşitliğin tanınırlığı ile ölçülür. Eğer barış, sadece Kürd siyasi hareketin silah bırakması, gasp edilmiş Kürd milli demokratik Hakların unutması olarak kurgulanıyorsa; buna barış değil, teslimiyet denir. Barış, bir kağıda yazılmaz. Barış, gasp edilen hakkın geri verildiği yerde başlar. Dilimizi alıp yerine suskunluk verdiniz. Toprağımızı alıp sınırlar çizdiniz. Ama biz oradayız. Hafızamızda, kalbimizde, inadımızda.
Devletin kurduğu masa bizim masamız değilse, orada barış olmaz.Barış, hakkımızla gelecek. Sizin lütfunuzla değil. Kaldi ki, Kürd-Kürdistan meselesi, Türkiye’nin iç sorunu değil, uluslararası bir koloni, çözümü-de uluslararası olan ve bölgesel değişimi şart koşan bir adalet ve territorial meseledir. Bu sorun, uluslararası hukuk ve gözlemle, tarafların ulusal hak eşitliğini, özgür iradeye dayalı bir anayasal düzenlemeyle çözülebilir. Bugün sorulması gereken soru şu: Barış denilen bu süreç gerçekten halkların ortak geleceğini mi hedefliyor, yoksa yeni bir kötülük, sessizlik projesi mi?
Türk, Fars ve Arapların Kürd kardeşliği; Akrep-Kurbağa kardeşliğini anımsattığı için makaleyi bir anekdot ile bitireyim. Rivayete göre bir gün nehrin diğer yakasına geçemeyen akrep, kurbağadan kardeşlik teklifi ile yardım ister. Der ki, kurbağa kardeş nehrin diğer tarafına geçerken benide sırtında taşır mısın? Kurbağa sorar; kardeşlik teklifin nedenini anlamadım?
Akrep, yolda anlatırım der. Akrebi sırtına alıp kardeşlik masalını dinleyerek karşı tarafa indirirken akrep kendisini sokar. Kurbağa, der ki, kardeşlik sözü ile yardım istedin seni sırtıma alıp nehirden geçirdim. Neden beni zehirledin? Akrep der ki burası Ortadoğu, herkes kardeşlik teklifi ile birbirini zehirliyor.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Son güncellenme: 21:09:52