Yaklaşık otuz beş yıldır Kürdistan’da kendisinin dışında hiçbir Kürd örgütlenmesine zemin tanımayan PKK hareketinin miadı dolmuş soğuk savaş dönemine ait Stalinist ideolojik yapısı, Kürd ulusal mücadelesi yerine, sınıf mücadelesini esas alan yaklaşımları aynı zaman da merkezi yapısında bulundurduğu ve önemli karar ve inisiyatifler kullanabilen sol kadroları nedeniyle, Kürdistan halkını maceradan maceraya sürükleyerek, Kürdistan’da büyük yıkım ve mağduriyetlere sebep olmakla birlikte, Kürdistani aşk ile dolu gençleri de kullanarak büyük şehadetlerin yaşanmasına ortam sağlamıştır.
Son dönemler de Kürdistan’da başlattığı kent savaşları nedeniyle uygulamakta olduğu hendek ve barikat direnişleri ve aynı zaman da Türkiye’nin metropol şehirlerindeki sivil hedeflere yönelik şiddet ve bombalama eylemleriyle, Kürd ulusal mücadelesini olması gereken meşru zemininden saptırarak, tüm Kürdistanlıları ceberut sömürgeci T.C. Devletinin militarist güçlerinin hedefi durumuna sokmuştur. Ayrıca, şiddete dayalı eylem tarzıyla Kürdlerin meşru ve haklı olan hak ve özgürlük taleplerini de uluslararası zeminlerde oldukça tartışılır bir duruma getirmiştir.
PKK’nin Kürdistan halkının kahir ekseriyeti tarafından reddedilen şiddete dayalı böylesi siyaset ve eylem tarzı, T.C. Devletinin kuruluşundan bu yana uygulaya geldiği ırkçı ve inkarcı siyaset anlayışının da yeniden depreşmesine ve hatta Kürd insanlarına yönelik linçci ve imhacı düşüncelerin dillendirilmesine haklılık kazandıracak düzeye ulaşmasına fırsat yaratmıştır.
PKK’nin böylesine yanlış siyaset tarzını büyük bir fırsata dönüştüren AKP iktidarı, mecliste bulunan diğer partilerinde desteğini alarak, başta HDP’li milletvekillerini meclisten atmak üzere başlattığı anti demokratik yasaları çıkarabilmek için kolları sıvamış ve görünen o ki önümüzde ki zaman diliminde, Kürdistan ve Kürd halkı adına mücadele verilen alanlar oldukça daraltılacak ve bu uygulamalardan bir bütünen başta Kürd siyasi çevreleri olmak üzere halkımız büyük zararlar görecektir.
Devleti ve rejimi temsil noktasındaki iktidar ve muhalefet partilerinin Kürd’lere ait siyasi ve nispi demokratik zemini ortadan kaldırmaya yönelik kendi aralarında ki bu konsensüs ile Kürd halkı adına siyaset yapan çevrelere hareket kabiliyeti bırakmayan bu durum, aynı zaman da Kürdistan’da ki halk yığınlarının da ekonomik, sosyal ve kültürel alanda ki gelişmelerini de oldukça fazla zorlayacak ve muhtemelen Kürdleri geçmişten daha kötü yaşam koşullarına mecbur bırakacaktır.
Meclis içi ve meclis dışı muhalefetin önemli oranda desteğini almış gibi gözüken mevcut iktidar, ırkçı şoven bir yapıya sahip Kemalist orduyla birlikte işgal altında tutmakta olduğu Kürdistan topraklarını bir baştan bir başa karakol ve kalekollarla donatarak, adeta ülkemizi bir garnizona dönüştürme istidadı gösterecektir. Daha şimdiden Kürdlerin milli bayramı olan Newrozu yasaklamayla işe başlayan ve aynı zaman da binlerce Kürd siyasetçisi ve gençlerini sudan bahanelerle zindanlara gönderen bu anlayışın, anti demokratik uygulamalarını nerede durduracağını kestirmek oldukça zordur.
Kürd halkına reva görülen bütün bu uygulamaların icracısı, muhalefetin desteğini almış iktidar olmakla birlikte Kürdler adına omurgalı ve tutarlı bir siyaset anlayışına sahip olmayan PKK ve onun legal uzantıları olan parti ve kurumlarında art niyetli veya yetmezliklerinden kaynaklanan siyaset tarzıyla direkt bağlantılı olduğunu söylersek, abartılı bir yaklaşım olarak düşünülmemelidir. Çünkü T.C. Devletinin kuruluş felsefesinin ırkçı ve inkârcı anlayış kodlarına sahip olduğunu ve asimilasyoncu siyaset tarzıyla süreç içerisinde diğer milletlerde olduğu gibi Kürdleri de eriterek yok etmek istediği, tüm siyaset çevreleri tarafından bilinmesi gereken bir olgudur.
Bütün bu bilinenlere rağmen, PKK hareketinin kendisinin dışındaki tüm Kürdistani çevreleri yok sayarak veya onları şiddetle dışlayarak, Kemalist çevrelere aşırı derecede iltifat ederek onlardan medet beklemesi bugün karşı karşıya kaldığımız sorunların ana kaynağını teşkil etmektedir.
Geldiğimiz bu noktada, Kürdistan’ın diğer parçalarında olumlu anlamda bazı gelişmelerin yaşandığı bu süreçte, PKK’nin tüm yanlışlarından kaynaklı Kuzey Kürdistan da yaşanacak muhtemel olumsuz gelişmelere karşı PKK’nin tabanını da içine alacak Kürdistani bir siyasi birliktelikle mevcut riskleri asgariye indirmenin koşulları vardır. Önemli olan var olan Kürdistani potansiyeli, T.C. Devletini yöneten çevrelere karşı duyarlı kılmak ve olası zorba yöntemlere karşı hazırlıklı hale getirmektir. PKK’nin yanlış siyaset tarzıyla mağdur ve derbeder durumuna düşürülmüş mazlum insanlarımızı hayatın tüm alanlarında sahiplenmeyi esas alan organize bir çalışma, tüm Kürd ve Kürdistani siyasi, sosyal ve ekonomik çevrelerin ortak sorumluluğu olmalıdır.
Sonuç olarak; kendi coğrafyasında henüz devletleşememiş olmanın kaçınılmaz zorluklarını yaşamakta olan halkımıza, doğru bir siyaset tarzıyla ve milli bir birlik anlayışıyla bütün haksızlıkların ortadan kaldırılabileceği uygun araç ve metotlarla anlatılmalı, ayrıca tüm Kürdistani siyasi çevreler PKK’nin yanlışlarını onaylamaktan ya da onun gücüne tapınmaktan ve birtakım basit çıkar hesaplarından hızla kendilerini uzaklaştırarak, onlarında milli bir çizgiye dönüşümleri doğrultusunda çaba sarf etmelidirler.
Ayrıca yazımı sonlandırırken, T.C. Devletini yönetmekte olan kesimlere ve özelliklede R.T. Erdoğan’a buradan bir çağrı yapmak istiyorum, üzerinde yaşadığı toprakların gerçek sahibi olan Kürd halkının, tarih boyunca Türklerle iyi ilişkiler içerisinde olduğu ve büyük kıskançlıkla sahiplendiğiniz bu devletin de oluşumuna büyük emekler verdiği ve kanını döktüğü tarihsel bir gerçekliktir. Ortaya çıkarılışı sizce açık bir biçimde malum olan PKK hareketinin şiddete dayalı siyaset tarzının T.C. Devletinden çok Kürd halkına zarar verdiğini, bizlerden çok elinizdeki belgelerden dolayı siz bilmektesiniz. Kürdlerin önemli bir kesiminin onay vermediği bu siyaset tarzını bahane ederek, Kürdlerin haklı ve meşru taleplerini görmezden gelemeyeceğiniz gibi, bu coğrafyanın gerçek sahibi olan elli milyon Kürd halkına yönelik haksız ve zalimane yöneliminiz bizlere asla diz çöktüremeyecektir. Bizler Kürd halkının yüreği yanan evlatları olarak, bedeli ne olursa olsun geçmişte olduğu gibi halkımızın haklı taleplerini dillendirecek ve bu talepler karşılanıncaya kadar ölümüne direneceğiz.
Yirmi birinci yüzyıl da halkları yok saymanın veya onları zorba yöntemlerle ortadan kaldırmanın koşullarını olmadığını bir devlet yöneticisi olarak sizler iyi bilirsiniz, her iki milletin (Türkler ve Kürdler) iyi komşuluk ilişkileri içerisinde dostane yaşamasının şartları vardır. Bu şartlar red ve inkar politikalarından vaz geçildiği andan itibaren ve her türden devlet şiddetinin durdurulduğu anda diyalog yoluyla sağlanabilir. Aksi durum, her iki millet için acı ve elemden başka bir sonuç doğurmayacaktır ve bilinmelidir ki Kürdler böyle bir sonucu asla tercih etmeyen, üzerinde yaşadığımız coğrafyanın asil, merhametli ve affedici milleti olarak tanınmaktadır.
Saygılarımla,
M. Hüseyin TAYSUN
19.03.2016 / İSTANBUL
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.