IŞID terör örgütünün beklenmedik bir dönemde Kürdistan topraklarına oldukça yoğun, kapsamlı ve vahşice bir saldırı başlatmasının arka planında hangi güçlerin olduğu ve bu saldırıların hangi amaçlara yönelik gerçekleştirildiği her geçen gün biraz daha netleşmektedir.
Bu vahşi terör örgütünün Kürdistan topraklarına yönelik saldırılarının arkasında bölgedeki statükonun devamında ısrarcı olan ve var olan dengelerin değişimine şiddetle karşı çıkan Kürdistan sömürgecisi devletlerin (Türkiye, İran, Suriye) varlığının yanında bölgedeki çağ dışı gerici arap yönetimleri ve ayrıca Irak ve Suriye’de yaşayan çoğunlukla Sünni aşiretlerin olduğu artık herkes tarafından bilinen bir gerçekliktir.
Böylesine kapsamlı ve organize hareket eden büyük bir gücün desteğine sahip IŞID denilen vahşi örgütün Kürdistan topraklarına yönlendirilmiş olması elbette ki sebebsiz ve tesadüfi değildir. Bir çok çevreye hesaba ve amaca hizmet eden bu saldırıların en önemli gayesinin Güney Kürdistan yönetiminin bağımsızlığı hedefleyen çalışmalarına yoğunlaşmış olduğu bir döneme denk getirilmesi konuyu oldukça net bir biçimde önümüze sermektedir.
Meseleye bu çerçevede baktığımızda bu saldırıların üç temel düşmanca amaca yönelik olduğunu söyleyebiliriz.
1) Güney Kürdistan petrollerinin dünya piyasalarına ulaşmasını sabote etmek ve engellemek.
2) Güney Kürdistan yönetimine Irak merkezi hükümetinin uyguladığı ekonomik ambargosu nedeniyle giderek daralan mali durumunu olabildiğince zorlaştırmak ve yine Güney Kürdistan’da ki alt yapı çalışmalarını işlemez duruma sokarak merkezi hükümetin ağır şartlarını kabul ettirmeye mecbur bıraktırmak.
3) Güney Kürdistan yönetiminin uzun vadeli milli hedeflerinin içinde bulunan Güney Batı Kürdistan topraklarını da özgürleştirerek Akdeniz’e açılacak bir koridorun oluşumunu engellemek.
Konuyu bu kapsamda ele alıp değerlendirdiğimizde; IŞID denilen terör örgütünün kimler tarafından ve hangi nedenlerle Kürdistan’ın üzerine saldırtıldığını daha etraflıca kavramış oluruz. Ve bu arada Sayın; Kek Mesut Barzani’nin IŞID ile yapılan bu savaşı Kürdlerin ölüm kalım mücadelesi olarak tanımlamasını daha doğru anlayabiliriz. Ayrıca Güney yönetiminde ikinci adam rolünde ki deneyimli siyasetçi Fuat Hüseyin’in IŞID’ın yaklaşık ikiyüzbin kişilik bir silahlı güce sahip olduğunu açıklaması ve bu arada bu terör örgütünün elinde tuttuğu Irak ve Suriye’de ki arazi parçasında yirmi milyon Baas kalıntısı yerel Sünni güçler tarafından desteklendiği gerçeğinide hesaba katarsak Kürdlerin ne denli büyük bir belayla karşı karşıya olduğu daha iyi anlaşılacaktır.
Bölgemizde kendilerine göre büyük iddiaların sahibi olan ve aynı zamanda Kürdistan topraklarının işgalcisi konumundaki İran ve T.C devletlerinin biri birileriyle bölgedeki etki alanlarında ciddi rakip olmalarına rağmen konu Kürdistan meselesi olunca her iki devletin tam bir mütabakat içinde oldukları ve böylesi bir durumda ortak bir strateji izledikleri akıllardan çıkarılmamalıdır.
İran devleti bölgede bulunan Şii Müslümanlarla konumunu güçlendirmeye çalışırken T.C devleti ise bölgede ki Sünni Müslüman ülkelerle geliştirdiği ilişkilerle durumu dengelemeye çalıştığı bilinmektedir. Bu çerçevede İran yaptığı tüm zulüm, soykırım ve sürgün uygulamalarına rağmen Suriye yönetimine muazzam desteğini ısrarla sürdürürken T.C devleti selefi Sünni muhalefetin bütün vahşi uygulamalarına karşılık bölgede yeni avantajlara sahip olmak üzere El Nursa ve IŞID gibi örgütleri her türden hileli yöntem kullanarak alttan alttan desteklemeyi sürdürmektedir.
Bütün bu olayları ve gelişmeleri dikkatli bir biçimde incelediğimizde kendi aralarında büyük çelişki ve çekişme içerisinde olan T.C devleti ile İran Molla yönetiminin Kürdistan konusunda geleneksel ittifak pozisyonlarını asla terk etmediklerini ve bir çok kez birlikte davrandıklarını rahatlıkla görebiliriz. Ayrıca daha önce ki yazılarımda da çokca değindiğim üzere küresel güçlerinde çıkar hesaplarını konuya eklersek Kürdleri temsil noktasında olan başta Güney Kürdistan yönetimi olmak üzere tüm parçalarda ki Kürd parti örgüt siyasi şahsiyetler ve bir bütünen Kürdistanlıların önümüzdeki süreçte işlerinin oldukça zor olduğunu söyleyebiliriz.
Peki genel tablonun böylesine karmaşık ve zorlu olduğu bir süreçte Kürdler ne yapmalı?
Bu can alıcı soruya verilebilecek en önemli cevabın Kürd siyasi çevrelerinin, düşmanlarının rakiplerinin ve onlarla bir takım ilişkiler içerisinde olan Kürd çıkar çevrelerin neler yapmak istediklerini bilince çıkararak en doğru bir biçimde tanımlanmış olacağı kanısındayım. Bize göre bütün bunların bilincinde olmak mücadelenin önemli bir kısmını kazanmış olmakla eş anlamlıdır. Ayrıca her zaman söylendiği gibi Kürdistani ruha sahip ülkesini kutsayan Kürd insanına gereken değeri veren ve her şeyin ötesinde özgürlüğün ve bağımsızlığı şiar edinmiş tüm çevrelerin ortak bir mücadele platformunda buluşması oldukça önemlidir.
Her Kürdistanlının bereketli Kürdistan topraklarını özgürleştirilmesi koşullarında herkese fazlasıyla cevap olabileceği ve yine her insanımızın dünya milletler camiasında büyük bir saygınlığa sahip olabileceğini düşünerek tüm kaygılardan ve küçük hesaplardan arınarak mücadeleye inanç ve imanla sarılmasıyla mümkün olacaktır.
Tüm Kürdistanlıların ilkeli ve onurlu birlikteliği umuduyla
HER BIJİ KURD U KÜRDİSTAN
Saygılarımla: M. Hüseyin TAYSUN
18.11.2014 İstanbul
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.