Kendi Anavatanlarında Yabancılar: 1962 Haseke İstisnai Sayımı Kürtleri Nasıl Vatansız Bıraktı?
Suriye’nin 1962’de Haseke’de gerçekleştirdiği olağanüstü nüfus sayımı, yüz binlerce Kürdü bir günde vatandaşlıktan çıkararak nesiller boyunca süren bir vatansızlık zinciri yarattı. Yeni rapor, bu uygulamanın bugün bile etkisini sürdürdüğünü ve geçiş dönemi adaletinin en kritik testi olacağını ortaya koyuyor.

Suriye’nin 5 Ekim 1962’de Haseke’de uyguladığı “istisnai nüfus sayımı”, ülkenin modern tarihinde etnik temelli en geniş kapsamlı vatandaşlık dışı bırakma operasyonu olarak öne çıkıyor. Suriyeli Kürtlerin büyük bölümünü hedef alan bu tek günlük işlem, aradan 63 yıl geçmesine rağmen etkileri hâlâ süren derin bir toplumsal yaraya dönüşmüş durumda.
Syrians for Truth and Justice (STJ) tarafından yayımlanan kapsamlı rapor, sayımın yalnızca teknik bir uygulama olmadığını, Kürtleri ülkenin sosyal ve siyasal dokusundan dışlamayı hedefleyen uzun vadeli bir devlet politikasının temel taşı olduğunu ortaya koyuyor. Rapora göre istisnai sayım, sonraki yıllarda yürürlüğe giren Arap Kuşağı projesi, dil ve kültür yasakları, mülkiyet kısıtlamaları ve güvenlik onayı prosedürleri gibi birçok uygulamanın da başlangıç noktasını oluşturdu.
Bir Günde Vatandaşlıktan Çıkarıldılar
1962 sayımı, Haseke’de yaşayan Kürtlere neredeyse hiçbir hazırlık süresi tanınmadan uygulandı. Evlerinde bulunmayanlar, köy dışındakiler veya 1945’ten önceki varlıklarını kanıtlayacak belge sunamayanlar derhal vatandaşlıktan çıkarıldı. Dahası, süreci yöneten komitelerin kararları yargı denetimine tabi değildi.
Bu uygulamanın sonucunda Kürt nüfus üç kategoriye ayrıldı:
• Vatandaşlık haklarını koruyanlar,
• Ajanib (Yabancılar) – kırmızı kimlik verilenler,
• Maktumeen (Kaydı Olmayanlar) – hiçbir hukuki varlığı bulunmayanlar.
STJ’nin resmi kaynaklardan doğruladığı verilere göre, 2011 yılına kadar 517 binden fazla Kürt bu statüler altında vatandaşlık dışına itildi.
Nesiller Boyu Süren Kimliksizleştirme
Rapor, vatansızlığın yalnızca bireyleri değil, sonraki kuşakları da kapsayan kalıtsal bir statüye dönüştüğünü belgeliyor. Ajanib veya Maktumeen statüsündeki çiftlerin çocukları da otomatik olarak kayıtsız kabul ediliyor; bu durum evlilik kaydı, eğitim, sağlık hizmetleri, mülkiyet edinme, seyahat ve hatta doğum–ölüm belgelerine erişim gibi en temel hakları dahi imkânsız hâle getiriyor.
Kimi tanıklıklar, kimliksizliğin yarattığı psikolojik boyutu da açığa çıkarıyor. Görüşülen birçok kişi, “yok sayılmışlık”, “görünmezlik” ve “toprak üzerinde var olamama” hissinin nesiller boyunca sürdüğünü aktarıyor.
Kültürel Yasaklar ve Demografik Mühendislik
Raporda öne çıkan bir diğer başlık, Kürtçe dilinin ve kültürel özgürlüklerin onlarca yıl boyunca sistematik biçimde bastırılması. Kürtçe eğitim yasaklandı, Kürt isimleri kayıtlara geçirilmedi, kültürel etkinlikler “bölücülük” olarak takibe alındı. Hatta köy, mahalle ve yerleşim yerlerinin isimleri bile Arapçalaştırıldı.
1965–1976 arasındaki Arap Kuşağı Projesi ise bu politikaları yeni bir aşamaya taşıdı. Kürt çiftçiler kendi topraklarından edilerek, bölgeye Arap nüfus yerleştirildi. Bu uygulama, demografik yapıyı değiştirmeyi hedefleyen açık bir mühendislik girişimi olarak değerlendiriliyor.
2011: Yarım Kalan Bir Çözüm
2011’de çıkarılan 49 No’lu Karar, Ajanib kategorisindekilerin vatandaşlığa geçmesine olanak sağladı. Ancak uygulama hem siyasi saiklerle sınırlı tutuldu hem de Maktumeen grubunu tamamen dışarıda bıraktı. İdari karmaşa, güvenlik izinleri ve eksik prosedürlerle süreç birçok kişi için tamamlanamadı.
Bu eksiklikler nedeniyle bugün hâlâ on binlerce Kürt, 1962’nin mirası olan vatansızlık statüsüyle yaşamını sürdürüyor.
Savaşın Ek Etkisi: Yeni Kuşak Vatansızlar
2011 sonrası savaş ortamı, yalnızca Kürtlerin değil, Suriye’nin diğer kesimlerinin de vatansız kalmasına yol açtı. Kayıt altına alınamamış evlilikler, belgesiz doğumlar, yanan arşivler, kaybolan nüfus kayıtları ve ülke dışında yapılan doğumlar, yeni bir “belgesiz çocuklar” kuşağı yarattı.
Geçiş Dönemi Adaleti İçin Kritik Test
STJ’nin raporu, Suriye’de kurulacak yeni yönetim için net bir çağrı yapıyor:
1962 sayımı resmen ayrımcı bir uygulama olarak tanınmalı; vatandaşlık tüm mağdurlara koşulsuz olarak iade edilmeli; maddi–manevi tazminat süreçleri başlatılmalı ve nüfus mevzuatı eşitlik temelinde yeniden düzenlenmeli.
Bu adımların, yeni Suriye’nin nasıl bir vatandaşlık anlayışı benimsediğini gösterecek önemli bir sınav olduğu vurgulanıyor.
Raporun tamamı…
Son güncellenme: 12:31:00



































































































































































































