Halkların Demokratik Partisi (HDP) İstanbul Eş Başkanı Cengiz Çiçek, 23 Haziran İstanbul seçimlerinde izleyecekleri stratejyi, AKP'nin Kürt seçmeni sandığa çekmek için izlediği politikayı, CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun barış annelerine dönük polis saldırısına ilişkin açıklamasını Artıgerçek'e değerlendirdi.
İstanbul'da Millet İttifakı adayı Ekrem İmamoğlu'nun 31 Mart seçimlerini kazanmasında önemli faktörlerden biri de Kürt seçmeniydi. Bir milyon Kürt seçmenin İmamoğlu'na oy verdiği İstanbul'da CHP, Esenyurt ve Küçükçekmece gibi iki büyük ilçeyi de AK Parti'den aldı. HDP, 31 Mart seçimlerinde AK Parti-MHP bloğunu geriletmek amacıyla batıda aday çıkarmama kararı almış ve Kürt seçmen Selahattin Demirtaş'ın açıklamalarının etkisiyle de yüksek oranda sandığa giderek oy kullanmıştı.
HDP seçmeninin büyük bir bölümü sandığa gitse de özellikle AK Parti'nin güçlü olduğu muhazafakar Kürtlerin yoğun yaşadığı Esenyurt, Bağcılar ve Sancaktepe gibi ilçelerde sandığa katılım zayıftı. 23 Haziran seçimlerinin partiler açısından önemli bir başlık da sandığa gitmeyen seçmen. AK Parti, özellikle muhazakar Kürt seçmenini sandığa götürmenin peşinde. HDP ise demokrasi ittifakını güçlendireceğini belirterek 31 Mart çizgisini sürdüreceğini ilan etti. HDP İstanbul Eş Başkanı Cengiz Çiçek de seçmenlerinin 31 Mart seçimerinde yüzde 85-90 oranında sandığa gittiğini belirterek 23 Haziran seçimlerinde de demokrasi cephesinin büyümesi için ellerinden geleni yapacaklarını kaydetti.
Çiçek, teknik hazırlıklarla başarı hesabı yapan AK Parti'nin, İstanbul'u kazansa dahi çözülme-dağılma sürecine girdiğini ve baş aşağı giden bir iktidar gerçekliğiyle karşı karşıya olduklarını söyledi.
HDP İstanbul Eş Başkanı Cengiz Çiçek'in konuşmalarından satır başları şu şekilde:
KÜRT HALKI DENEYİMLİ VE POLİTİK BİR SEÇMEN
31 Mart seçim sonuçlarına ilişkin bir analiz yaptınız mı? Kürt seçmeni nasıl bir tavır sergiledi?
İstanbul'da Kürt seçmeni, yeni tanıdığımız bir seçmen değil. Oldukça deneyimli, politik ve demokratik mücadele içinde yoğrulmuş bir seçmen. Bu anlamıyla HDP'nin özellikle İstanbul'da AK Parti-MHP' blokuna kaybettirme politkasını-stratejisini çok önceden fark eden bir seçmen gerçeğinden bahsedebiliriz. 'Biz işte seçmenimize ilk defa, AK Parti-MHP bloğunun Türkiye demokrasi mücadelesi için yarattığı tehlike düzeyini hatırlattık, seçmen de partimizin stratejisini ilk kez duydu ve sandığa gitti' dersek bu Kürt halkının yürüttüğü demokrasi mücadelesine haksızlık olur. Elbette ki örgütsel çalışmaların kimi açıklamaların payı var ama Kürt halkının politik düzeyinin bunda büyük payı var.
İSTANBUL'DA SEÇMENİMİZ YÜZDE 85-90 ORANINDA SANDIĞA GİTTİ
İstanbul'da genelde Kürt seçmeni özelde HDP seçmeninin yüzde 85-90 civarında AK Parti-MHP blokunu geriletmeye dönük politikayı gönül rahatlığıyla benmsediğini ve sandığa gittiğini söyleyebiliriz. Sandığa gitme oranının zayıf olduğu yerlere baktığımızda örneğin AK Parti'nin kaybedebileceği Üsküdar ve Bahçelievler'de kazanmasının bizim örgütsel yetersizliğimizle de ilgisi olduğunu söylemek lazım. Kimi ilçelerde örgütsel yetersizliklerimiz nedeniyle seçim çalışmalarını istediğimiz düzeyde yürütememiz nedeniyle AK Parti'nin kazandığını ayrıca aday profillerinden tutun da AK Parti karşıtlığının toplumsal düzeyde demokrasi ittifakı çerçevesinde örülememesinin etkisi olduğunu söylemek gerekiyor. AK Parti'nin kaybedebileceği yerlerde demokrasi cephesi yeterince güçlendirilemedi. 23 Haziran'da bu eksiklik tamamlanmak zorunda.
İMAMOĞLU POPÜLER BİR FİGÜR HALİNE GELDİ
İstanbul'da sandığa giden Kürt seçmenin önemli bir bölümünün Ekrem İmamoğlu'na oy verdiğini görüyoruz. Sandığa gitmeyen Kürt seçmeni saptamaları da yapılıyor. Sandığa gitmeyen özellikle 'muhafazakar Kürt' olarak tanımlanan seçmen konusunda ne düşünüyorsunuz?
Sandığa giden Kürt seçmen, Kürt sorununu demokrasi sorununun bir parçası olarak gördüğü için sandığa gitti. İmamoğlu tanınmadan önce de Kürt seçmen AK Parti-MHP blokuna karşı oy verme kararını vermişti. Ekrem İmamoğlu son seçimlerde Türkiye siyasetine girdi ve hızla yükselerek popüler bir figür haline geldi. Bunu reddetmiyoruz. İmamoğlu'na verilmiş oylar AK Parti-MHP politikalarının Kürt sorunundaki çözümsüzlüğüne karşı verilmiş oylardır. Kürt halkı, bugün kendisini, kimliğini, haklarını ezen bir bloğun, yarın Türkiye demokrasi mücadelesinin tümünü ezeceğini ve bloku böyle kurumsallaştıracağını düşünerek hareket etti. Kürt halkı burada bir önsavunma yaptı diyebiliriz.
MUHAFAZAKAR KÜRT SEÇMEN AK PARTİ'YE TEPKİ OLARAK SANDIĞA GİTMEDİ
Sandığa gitmeyenler noktasında şunu söylemek gerekir: Sandığa gitmeyen Kürt seçmeni iki tarafa da mesafe koyarak sandığa gitmedi, ben bu seçmenin muhafazakar Kürt seçmen olduğunu düşünüyorum. Geçmişte daha çok AK Parti'ye oy veren ama AK Parti'nin seçim sürecinde Kürt karşıtlığı üzerinden geliştirdiği politikayı kabul etmeyen 'defolun gidin Kürdistan'a' üzerinden zuhur eden bu politikası nedeniyle kendi geleneksel duruşu itibariyla sandığa da gitmedi ve bu şekilde tepkisini gösterdi.
AK PARTİ ÇÖZÜLME-DAĞILMA SÜRECİNE GİRDİ
AK Parti muhafazakar Kürt seçmeninin sandığa gitmesi için özel bir çaba içinde olacak. Sizce bunun bir karşılığı olur mu o seçmende?
Seçim yenilenme sürecinde AK Parti, bunun hesaplarını yapmıştır. O anlamıyla AK Parti'yi tanımak gerekiyor. En son seçime gitmeyen seçmenlerin listesini alması dahi ne kadar ciddi hazırlık yaptıklarını gösteriyor. Bunları ben kendi adıma teknik hazırlık olarak görüyorum. Teknik ya da matematik hesapları üzerinden iktidar olmasından kaynaklı avantajlı olabilir ve matematiğe dayalı bu başarı hesabıyla seçimi de kazanabilir. İstanbul'da kazanan AK Parti palyatif olarak bir çözüm üretecek. Dönemsel bir moral üstünlüğü elde edecek. Ben İstanbul'u kazansa da AK Parti'de çözülme-dağılma sürecinin başladığını düşünenlerdenim. Ama bunu sadece seçimler üzerinden okumamak lazım, uluslararası gelişmeler ve uluslararası güçler bağlamında da AK Parti'nin ömrünü tamamladığını, İstanbul'u kazansa bile, AK Parti'nin orta ve uzun vadede geleceği kaybettiğini ve baş aşağı giden bir iktidar gerçekliğiyle karşı karşıya olduğumuzu söyleyebilirim.
KÜRTLER OY VERECEK Mİ VERMEYECEK Mİ' TARTIŞMASI DOĞRU DEĞİL
Abdullah Öcalan ile avukatlarının görüşme yasağının kaldırıldığı açıklandı. İki haftadır yeni bir 'çözüm süreci' tartışması da devam ediyor. İstanbul seçiminin iptal edilmesinin ardından AK Parti'nin bu adımını nasıl okumak lazım?
Netice itibariyle Sayın Öcalan sekiz yıl sonra avukatlarıyla görüştü. Sekiz yıl sonra böyle bir görüşmenin olması aslında Türkiye'de hukuk pespayeliğinin geldiği noktayı gösteriyor. Bunu görmeyen, bunu eleştirmeyen bir yaklaşımın, o gün sadece art arda gelen bir açıklamadan sonra 'yeni bir çözüm süreci mi başlıyor' ya da 'Kürtler oy verecek mi vermeyecek mi' üzerinden tartışması aslında Türkiye'deki temel sorunların çözümsüzlük adresini de gösteriyor. Ahlaki yaklaşım içinde olmak lazım. Bir hukukçu olarak söylüyorum. Söz hakkı olmayan, sekiz yıldır görüşme imkanı neredeyse yok hükmünde olan cezaevindeki bir insandan bahsediyoruz. Herhangi bir iletişim kanalı yok. Kendisini ifade etme ve savunma hakkı yok. Bunlar evrensel haklar. Bunlar Öcalan için de var olmalı. Yasal anlamda da var