Ulus-Devlet!
''"Ulus devlet dönemi bitmiştir" demek, Kürtler için, "Kürtler yoktur ve varsa da yok olsun!" demenin başka bir biçimde ifadesidir.''

Avrupa merkezci dünya perspektifi çok yanıltıcı bir görsel illüzyona neden olmuştu. Çünkü Avrupa uygarlığı, devletler ve ulusları, insanlık tarih yönüyle Mezopotamya, Hindistan, Çin, Afrika ve Anatolia'dan çok daha sonra, etnik devletleşmeye ve artı ürün elde etme ya da neolitik devrime girişleri geç dönemde ortaya çıktığını öğreniyoruz. .
"Ulusal devletlerin, kapitalizm ile birlikte ortaya çıktığını" ileri süren Avrupa merkezli modernist düşünceler, devletin oluşumunu etnisiteden ayırarak tanımlarken, ulus devlet tarihçesinin nerede ise devlet kadar eski olduğunu görmezden geldiler...
Ancak bu yanlışın bugün, Avrupa ve dünyanın pek çok alanında yapılan entelektüel çalışmalar neticesinde doğru bir bakışa kavuşuyor...
Aynı şekilde, ulus ve devletin sönümlenmesi de birlikte olacak bir şeydir ve bu uzun tarihi bir geleceğe tekabül eder.
Böyle bakınca, "ulus devletler süreci bitmiştir!" demenin karşılığı yoktur...
Elbette devlet ile birlikte etnisitenin dil, kültür, ekonomi ve üretimin gelişmesi oranında ilerleyeceği, doyuma varacağı muhakkaktır...
Ulusları, gelişmiş ve gelişmemiş, modernite dönemine erken giren ve girmeyen diye tasnif ettikten sonra, tarih içinde çok çeşitli nedenlerle gelişmemiş ya da erken dönem modernite/kapitalizm dönemine erişemeyen ulusları, ulustan saymama, Avrupa merkezli ve sakat bir bakıştı.
Bu durumda, Kürtlerin Mittani, Med, Mervani vs. devletleri ile idari şekillenmesini incelemek gerekir ki, bu devletler aynı zamanda ulus devletlerdir!
Ulus, ulus devletler ve ulusalcılık sorunsalı konusunda, ilk tarihsel yanlış bakış, peşindeki yanlışları zihnen taşımıştır! Bu zihniyet ile yüzleşmek önemlidir.
Ulus devletler, uygarlık, artı ürün ve etnik devletler ile ortaya çıkmıştır.
Bu vesile ile ulusal oluşum, ulus devlet sorununa yaklaşırken, özgün araştırmalar ve etnik gelişmeleri silerek ulusal soruna bakmak, devlet ve ulusal oluşumları, Fransa örneğindeki asimilasyoncu üniter devlet ile özdeşleştirmek, Türkiye'deki üniter, total soykırım ile örneklemek, faşist ve şoven iktidarların ulusçuluğu bir savaş malzemesi/kalkanı gibi kullanan devletlerin siyaseti ile mukayeselendirmek, tarihi ulusların, devletlerin uygarlıkların süzülerek gelen dinamiğini inkara götürür...
Zira toplumsal gelişmenin, devrimin kendisi devlet ve iktidar mücadeleleri sorunudur... Bu aynı zamanda ulusun ve toplumun nüvelerini de birlikte devindirir, değiştirir ve geleceğe taşır.
İktidarı ve devleti hedeflemeyen hiç bir siyasi oluşum ilerici devrimci olamaz...
Kültürel, düşünsel ve toplumsal gelişmeleri, ulus olgusundan izole ederek ilerletmek mümkün değildir...
Bu bakımdan, ulusların oluşumu, temsiliyeti, gelişimi, eşitliği, hukuku, evrensel değerlere entegrasyonu son derece önemlidir. Bu uzun tarihi süreç, ulusları olgunlaşmaya, uluslararası camiaya katmaya ve dünya ile birlikte yaşamaya entegre eden yoldur!
Bu tarihsel kadim yolu kişilerin, gurupların, aşiretlerin ve partilerin, "yaratıcılığı" ile izah etmek, ulusun etnisite olarak kolektif bir ortak geçmişten doğarak geldiğini, tarihsel arka geçmişi inkar ederek kendi doğumu ile ulus varlığını özdeşleştirmek sureti ile başladığını, böylece esasında kocaman tarih önünde kendini basitleştirdiğini görürüz!
Böylece kişilere kadar indirgenen "ilk ben yarattım" demenin hafifliği, olgular karşısında pis pis sırıtmaya geçer ki asıl gülünç duruma düşenin abartılı "yaratıcı" olduğu, bunun bir tür teoloji yani görülmeyebilir.
Ne çirkin!
Sıklıkla tarih bilinci, toplum bilinci, ulus bilinci ve buna devlet bilinci ekleyerek günümüzü, geleceğimizi tahlil edebileceğimizden söz ederiz ki bu çok doğru bir belirlemedir. Ancak bunların gereklerini yaptığımız tartışma götürür. Zira tarih, toplum, ulus ve devlet bilincine sahip olmak için dünyayı ve kendini öğrenmekten geçer.
İnsanlığın, doğanın, canlıların, kültürlerin, ulusların, devletlerin ortaya çıkışlarını dönüşümlerini incelemek, tartışmak ile mümkündür...
Tartışma ve araştırma metodunun, olguları bilimsel kriterlerle ele alma, sorgulayarak kavrama gücümüzü geliştirerek, genişleterek üstesinden gelebiliriz.
Ulus ve devlet oluşumlarını küçümseyerek, "ulus devlet dönemi bitti" diyerek, sorunları maniple etmek, aldatmak olguyu çözmüyor, ortadan kaldırmıyor...
"Ulus devlet dönemi bitmiştir" demek, Kürtler için, "Kürtler yoktur ve varsa da yok olsun!" demenin başka bir biçimde ifadesidir.
Ulusal hak eşitliği, ulusların devlet olarak uluslar arenasında kendini temsil etmesi ile mümkündür. Böylesi bir hakkaniyetli halin sağlanması ile dünyaya, bize barış ve huzur gelebilir...
Görüldüğü üzere, inkar, asimilasyon ve soykırım siyasetinden arınmadan barış ve huzur oluşmuyor.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Son güncellenme: 11:38:22