Jorin Avesta: Türk Solu Kemalizmin Gölgesidir

''Türkiye’de sol deyince akla gelen ilk kelime özgürlük değil, Kemalizm’dir''

4 Ağustos 2025 - 18:07
4 Ağustos 2025 - 18:07
 0
Jorin Avesta: Türk Solu Kemalizmin Gölgesidir

Türkiye’de sol deyince akla gelen ilk kelime özgürlük değil, Kemalizm’dir. Bu, kulağa ne kadar çelişkili gelse de, tarihsel gerçeklik böyledir. Solun en temel iddiası "halkların eşitliği" olmuşsa da, bu söylem yalnızca Türk milleti için geçerli kabul edilmiştir. Kürd milleti bu ezberin dışında tutulmuştur. Türkiye’deki solun tarihsel seyri, Kürd milletinin varlığına tahammül edememekle maluldür. Her ne kadar "ezilenlerin yanında olmak" gibi yaldızlı kavramlar kullanılsa da, iş Kürd milletinin kendi kaderini tayin hakkına geldiğinde, bu kesimlerin dili birden değişmekte, Kemalist refleksler devreye girmektedir.

Bu yazı, Türk solunun Kemalizm’den asla kopamadığını, Kürd milletine karşı yürüttüğü ideolojik manipülasyonları ve Kürdlerin ulusal kurtuluş yolunda bu zihniyetle hesaplaşmadan bir adım dahi atamayacağını ele almaktadır.

Türk Solunun Kemalist Anatomisi

Türkiye'de sol, kuruluşundan itibaren Kemalizmin etkisinden hiçbir zaman tam olarak kurtulamamıştır. 1960'lı yıllarda yükselen sosyalist hareketlerin bile temel yönelimi, Kemalizmle kavga etmek değil, onu “devrimci yorumlamak” olmuştur. Doğan Avcıoğlu, Mihri Belli, Behice Boran gibi figürlerin solculuğu dahi Türk ulus-devletinin "bölünmez bütünlüğü" ekseninde şekillenmiştir. Kürd meselesi gündeme geldiğinde ise hepsinin elinde kırmızı çizgiler vardır. Ne tesadüf değil mi?

Solun bu Kemalist damarını, Maxime Rodinson şöyle açıklar:

"Ortadoğu solunda, reel sosyalizmle birleşen devlet fetişizmi, anti-emperyalizm adı altında yerel milliyetçiliği yüceltir; bu da çoğu zaman azınlık halkların bastırılmasını meşrulaştırmak için kullanılır."

Rodinson’un bu tespiti, Türk solunun hem anti-Amerikancı olup hem de İran ve Rusya güzellemesi yapmasının ideolojik köklerini açıklar niteliktedir.

Kürd Meselesinde Çifte Standart

Türk solu için Filistin direnişi haklıdır, Latin Amerika’daki gerilla hareketleri devrimcidir, Vietnam halkı kahramandır. Ancak sıra Kürd milletinin kendi geleceğini belirlemesine geldiğinde, birdenbire “emperyalizm” kartı masaya sürülür. ABD ile temas kuran Kürd siyasetçileri “işbirlikçi” ilan edilir, ama aynı sol çevreler İran'ın paramiliter kuvvetleri olan Devrim Muhafızlarını “anti-emperyalist” görmeye devam eder.

Bu noktada şu soruyu sormak gerekir:

Kürdler hangi emperyalist gücün uydusu olduğu için değil, hangi emperyalist oyunun dışında kaldığı için düşmanlaştırılmaktadır?

Sol Partiler: Kemalizmin Yeni Sözcüleri

Bugün Türkiye’deki sol partilere bakıldığında, hemen hepsinin dilinde “laiklik”, “üniter yapı”, “ulus devletin bölünmezliği” gibi Kemalist motifler vardır. Emek Partisi’nden TKP’ye, TİP’ten Halkevlerine kadar geniş bir yelpazede Kürd meselesine dair tek bir radikal öneri yoktur. Dem Parti ve onun ardılları ise, her ne kadar Kürd kimliğini temsil ettiğini iddia etse de, sol-sosyalist kliklerin ideolojik hegemonyası altında kimliksizleştirilmiş bir yapıya bürünmüştür.

Bugün Dem Parti'nin halini, bir Fransız entelektüel olan Pierre Bourdieu’nün “simgesel şiddet” kavramıyla açıklamak mümkündür:

"Simgesel şiddet, ancak kendisine boyun eğenlerin rızasıyla işler; bu rıza, iktidar ilişkilerinin kendisini meşru ve doğal göstermesi sayesinde kazanılır."

Kürd siyasetinin ana damarının Türk soluna angaje edilmesi, işte bu simgesel şiddetin bir sonucudur.

Kürd Milleti İçin Tek Yol: Kürd Milliyetçiliği

Her seferinde aynı senaryo: Türk solu ortaya çıkar, Kürdleri “devrim mücadelesi” içinde asimile eder, sonra da kendi ulusal davasını öne çeker. Kürdler ise, bu “büyük birlik” adı altındaki düzende hep figüran olur. En temel hak talepleri ötelenir, milliyetçilikleri “geri” görülür, devlete karşı değil, Kürd olmaya karşı savaş verir hale getirilir.

Bu gidişatın sonu yoktur. Kürd milleti, artık bir tercihte bulunmalıdır: Ya bu ideolojik manipülasyona teslim olacak ya da kendi özgün yolunu çizecektir. O yol da Kürd milliyetçiliğinden geçmektedir.

Kürd milliyetçiliği, ne ırkçılıktır ne de şovenizm. Aksine, her milletin kendi kaderini tayin hakkı olduğu gerçeğinden doğan meşru bir duruştur. Ulusal bilinci yüksek bir halk, emperyalizmin de, Kemalizmin de, sosyalist maskeli sömürgeciliğin de karşısında durabilir.

Kaypakkaya’nın Ardından

Türk solunda İbrahim Kaypakkaya, Kemalizme karşı tutumuyla farklı bir yere konmuştur. Ancak onun bile mirası, bugünkü takipçileri tarafından çarpıtılmış, içi boşaltılmış ve yine Kemalist kalıplarla restore edilmiştir. Kaypakkaya’nın, Kürd milletinin varlığını kabul etmesi ve Kemalizmi faşist bir ideoloji olarak tanımlaması, bugünkü sol yapılar tarafından utangaçça anılmakta, asla eylem planına dönüşmemektedir.

Türk solu, Kürd milletine hiçbir zaman dost olmamıştır. En fazla “şartlı müttefik” olmuş, ama her dönemde Kürdlerin önünü kesmiştir. Dem parti örneği, bu solun Kürd coğrafyasına nasıl nüfuz ettiğinin ve oradaki ulusal bilinç damarlarını nasıl felç ettiğinin çarpıcı bir göstergesidir.

Artık bu yanılgıdan vazgeçmenin zamanı gelmiştir. Türk solunun bir yerinde özgürlük aramak, Kemalizm’in gölgesinde güneşlenmeye çalışmaktan başka bir şey değildir. Kürd milleti kendi öz değerlerine, kendi milliyetçiliğine, kendi tarihsel yürüyüşüne sıkı sıkıya sarılmadıkça, ne Türk solu ne de başka bir dış güç bu halkın önünü açmayacaktır.

Gerçek özgürlük, başkasının ideolojisinin parçası olmakta değil, kendi halkına ait olmakta yatar.

Ve unutulmamalıdır:

Kürd milleti başkalarının gölgesinde büyüyemez. Güneş olmak zorundadır.

 

Bu haber toplam 2478 kişi tarafından görüldü.
Son güncellenme: 21:09:26