Mehmet Konuk: Kuzey’deki PDK’nin(TKDP), Kurucularından Sayın Derwêşê Sado İle Yollarımız Nerelerde Çakıştı? (17)

Uzun bir süredir bazı sağlık sorunlarımdan dolayı ara vermek durumunda kaldığım kek Derwêş’ê Sado ile ilgili yazının 17.bölümünü belli bir aradan sonra yeniden yazmaya devam edeceğim.
Bu yazıda benim yanımda değerli olan ve hayatını Kürdistan bağımsızlık mücadelesi uğruna PKK saflarına katılarak belli süreler içinde şehid olan yakından tanıdığım üç Kurtalan’lı cesur yürek ten başlayarak devam edeceğim.
Ali Uğur: Aramızda tahminim7 iki üç yaş fark vardı,diğer bölümde ondan biraz bahsetmiştim.Siirt Eğitim Enstitüsün de okurken bir yol kontrolünde üzerinde çıkan ruhsatsız silah nedeniyle yaklaşık bir yıl cezaevine girdi.Cezaevine girmeden önce PKK’nın militanı durumunda olmasına rağmen, siyasi olarak yeterli birikim ve tecrübe ye sahip değil di.Bir yıllık cezaevi sürecinden sonra Ali Uğur karşımıza siyasi bir kimlik olarak çıktı.
Mahsum Korkmaz ın Garzan Bölgesi’ndeki ilk gerilla çekirdeğinden biri olarak Garzan Bölgesi’ndeki hareketli gerilla grubuna cezaevinden çıktıktan bir süre sonra katılır.12 Eylül askeri darbesinin ardından Suriye’ye geçen ilk gruplardan birinin içindeydi.1982 de Bekaa vadisinden Kuzey Kürdistan’a dönen ve daha sonra itirafçı olan Hayri kod isimli Bingöl lü Halit Çelik le birlikte Kurtalana gelir.
Kurtalan’da İlk uğradıkları en çok güvendikleri iki kişiden biri olan İbrahim Turşak ve diğer bir kişiye uğrarlar.Ali Uğur 1984 yılının Aralık ayının son günlerinde Kurtalan’da ki bir bankanın parasına el koyarak götürmek dahil, yaklaşık üç yıllık bir zaman dilimi içinde Siirt ve çevresinde bir çok eyleme imza attı.
1985 yılında Bitlisin Motki ilçesine bağlı köyleri kendilerine mesken edinmiş ken,ne yazık ki güvendikleri köylülerin Devletin militarist güçleriyle girdikleri işbirliği sonucu beklenmedik bir ihanetle karşı karşıya geldiler.5 kişilik gruptan dördü uğradıkları saldırı sonucu hayatını kaybetti,bir arkadaşları da ağır yaralı olarak hastaneye kaldırıldı ve uzun tedaviden sonra hayata yeniden döndü.
Ali Uğur un hayatını kaybetmesinden kısa bir süre sonra 1982 yılında Kurtalan’da görüştüğü kişilerden biri bana şunları söyledi:” 1980 öncesi bizimle ilişkili olanların bir çoğu için olumsuz konuştu ve onlarla ilişkilerimizi kesmemizi istedi.O şahıs bunu söyleyince aklıma 1979 yılının sonlarına doğru yaklaşık iki buçuk saat süren konuşmamız da Ali ye söylediklerimin onun üzerinde pozitif bir etki bıraktığını anladım.Daha sonra o arkadaş Ali nin ne edip ederseniz mutlaka Mehmed’i bizim saflarımıza çekmeliyiz diye söylenince kendi kendime bizim onların safına geçmemiz, onların pratiği ile ilgili bir konudur.Eğer pratiklerinde gerçek bir Ulusal Özgürlük mücadelesi sergilerler se,yurdseverlik gereği bize düşen görev onlarla birlikte mücadele etmekti.
Ali Uğur ve beni ilgilendiren ilginç bir konuyu da ilk olarak burada dile getireceğim.Ali Uğur, Mahsum Korkmaz’ın öncülüğündeki grup 1979-1980 yıllarında Garzan Bölgesi’ndeki dağlarda seyyar gruplar halinde görev yaparken devrimci yurdsever ahlakla alakası olmayan serseri ruhlu biri de onların grubuna dahil olmuştu.Ali Uğur un görevli olarak başka bir alana geçtiği bir sırada bu dengesiz kişi Mahsum Korkmaz a benim ve 1991 de HEP ten milletvekili olan Nayıf Güneş için tam karalama ve iftiralarla ajan olduğumuz yönünde bilgi verir.
Ali Uğur görev alanından döndükten sonra Mahsum Korkmaz benim ve Nayıf Güneş le ilgili aldığı tamamen iftiralar dan meydana gelen konuyu Ali Uğur a sorar.Ali Uğur bu komplo hakkında sert tepki göstererek bunu kim söylemişse kuru iftiradan ibarettir.Bu kişiler bizim arkadaşlarımız değildir ama onların yurdsever devrimci kişiliklerine kimse halel getiremez diye cevap verir.Bunun üzerine Mshsum Korkmaz (Agit) Kalaşnikof un namlusunu o zavallı kişiye çevirerek,senin hakkın bir şarjör mermiyi senin üzerine boşaltmak tır ama defol git,bir daha önüme çıkarsan bir şarjör mermiyi üzerine bosaltırım diyerek onu kovar.Bir süre sonra da bu kişi teslim olarak itirafçıların koğuşunda kendini bulur.Bu bilgiyi yıllar önce TPAO da çalışan Kurtalan’lı bir kişi bana iletti.Sondaj da çalışırken bir grup PKK’lı onların yanına gelir ve bunun Kurtalan’lı olduğunu öğrenince o dönemde Mahsum Korkmaz la birlikte olan biri bu olayı kendisine anlattığını söyledi.O dönemde gelişen bazı olayları gözönüne getirdiğimde olayın doğru olduğuna emin oİdum.Kurtalanın köylerinde adli olaylardan dolayı dağlarda mahkumluk yapan iki kişiye bunun ailesi onu da onların yanına bırakmak ister.Her iki mahkum da bazı gerekçelerle itiraz ettiğini daha önce duymuştum.
İbrahim Turşak: Aslen Bitlise bağlı Motki ilçesinin Güney’e bakan köylerinden di.1925 ile 1937 yılları arasında Garzan bölgesinin dağlık alanlarında (Sason,Kozluk,Motki üçgeni) 12 yıl boyunca devam eden silahlı direniş süreci içinde dedesi Türkiye’nin batı bölgelerine sürülmüş.Her köye iki Kürd aileyi yerleştirecek şekilde iskân edilmişlerdi.
1952 yılında DP hükümeti (Adnan Menderes) döneminde çıkarılan bir afla kendi topraklarına dönme imkanına sahip olabilmişlerdir.Hükümetin sizi Kurtalan’da iskân edelim,teklifi onlara cazip gelmiş ve Kurtalan’da her aileye 100-150 dönüm kadar arazi tahsis edilmiş,ondan sonra ki yaşamlarını Kurtalan’da sürdürmeye başlamışlardır.Kurtalanın yerleşik halkı bunları macır( muhacir) ve ya çiyayi (Dağlı) olarak adlandırırdı.
İbrahim Turşak deyim yerindeyse bir cesur yürek ve o kadar da ciddi,vakur bir insandı.PKK nın 1980 sonrası Kurtalan’da ki en önemli taraftarı olmasına rağmen çok mütevazi bir kişiliğe sahipti.Siyasi birikimi fazla olmasa da insanlar üzerinde güvenilir saygın bir etki bırakabiliyordu ve inandığı davaya sonuna kadar bağlı biriydi.İbrahim herhangi bir işe girmemişti, babasının maddi durumu iyi olmasına rağmen, İbrahim’in siyasi çalışmalarından haz almıyordu ve İbrahim’e maddi destekte bulunmuyordu.İbrahim 8 çocuğu ve eşiyle birlikte 10 nüfuslu bir aileydi.Çoğu zaman gündelik işlerde çalışarak geçimini sağlamaya çalışıyordu.
1984 ün Aralık ayında Kurtalan’da bir bankanın parasına el koyarak elini kolunu sallayarak ilçeyi terk eden dört kişilik silahlı gruptan biri Ali Uğur,diğeri ise Hayri kod isimli Bingöl lü Halit Çelik ti.1986 yılında dağdaki gruptan bir kişi Devlet güçlerine teslim oldu ve 1984 yılında Halk Bankası na yönelik yapılan eylemde İbrahim Turşak’ın kendilerine yardım ve yataklık ettiğini itiraf eder.Bunun üzerine bir grup ta İbrahim ile birlikte PKK ye yardım ve yataklık suçlaması ile gözaltına alınırlar.
Dağdan inip İbrahim üzerine itiraf eden gerillaya, onunla gözaltına alınanlar dan bazılarının itirafına ve siyasi polislerin bir köylü kızı olan İbrahim’in eşine bize doğru söyle yabancı silahlı kişiler sizin evinize geliyor muydu? Söz veriyoruz doğru söylersen eşini bırakacağız diyerek kadını oyuna getiren ve evet bazen geliyorlardı demesine rağmen İbrahim Turşak 35 gün boyunca çok ağır işkencelerden geçti ve ağzından tek kelime alamadılar.
Yaklaşık yedi ay sonra İbrahim ve onunla birlikte yakalananlar Salı verildi.Onunla birlikte yakalananlar dan biri ile karşılaştım, geçmiş olsun dileğimden sonra bana seslenerek,benim dediğimi yaparsan bu memleketi terkedeceksin dedi.Kendisine bana mantıklı bir şey söylersen düşünürüm deyince, senden dolayı İbrahim Turşak’a çok eziyet çektirdiler diye bana cevap verdi.Peki İbrahim benimle ilgili onlara ne dedi? Sorusuna Mehmet SHP li dir ve SHP nin dışında hiçbir örgütle ilişkisi yoktur diye cevap vermiş.
Kendisinin gözlerinin içine bakarak madem İbrahim bu şekilde cevap vermiş,o zaman bu memleketi ne diye terkedeyim.Zaten Devlette bizim gibilerin bu memleketi terk etmesini istiyor dedim.Benim bu tavrımdan sonra bu şahıs selamını benden kesti ve aleyhime tavır almaya başladı.1987 den bu güne bu eski arkadaşım,1980 öncesi MHP’li faşistlere karşı omuz omuza mücadele ettiğimiz kişi halen bana selam vermemektedir ve bende inadına bu memleketi terk etmeme konusundaki ısrarımı sürdürdüm ve halen de sürdürmeye devam ediyorum.
SHP meselesine gelince;12 Eylül askeri darbesinden sonra çok kötü bir süreç yaşandı.1983 te TBMM nin açılışından sonra Cüneyt Canver ve ismini şu anda tam hatırlayamadığım bir milletvekilinin hem parlamentoda,hemde basın yayın organlarında sürekli 12 Eylül askeri darbesinin yaptığı insanlık dışı uygulamara karşı bu milletvekillerinin sesi çıkıyordu.1986 yılında Erdal İnönü nün liderliğindeki SODEP ile Halkçı parti ortak bir kongre yaparak SHP ismiyle siyaset sahnesine yeni bir parti adım atıyordu.
Kurtalan’da bizim 1980 öncesi yaptığımız olumlu faaliyetlerden dolayı halk arasında pozitif bir değerimiz vardı.Diğer sol gruplar gibi halkın değer yargılarını göz ardı etmiyor,toplumun desteğini ve güvenini sağlayacak siyasi ve toplumsal faaliyetlerde bulunuyorduk.Dernek çatısı altına gelen gençlerde olumlu yönde gelişmeler oluyordu.Bu nedenle aileleri de daha bir güven ve rahatlık içinde çocuklarının dernek çatısı altında faaliyetlerinden hoşnut oluyordu.Gençleri kötü alışkanlıklar ve lümpen kültürden uzak tutmak için özen gösteriyorduk.
1986 yılında SHP de örgütlenmek istememizin nedeni o dönemde cılız da olsa işkenceye ve insan haklarının çiğnenmesine karşı ses çıkarabilen tek partiydi.Hedefimiz orada örgütlenerek mahalli seçimlerde aday çıkarmak ve Kurtalan ilçe oldu olalı seçilen belediye başkanlarının belediyeyi bir aile belediyesi olarak kullanmasına karşı farklı bir vizyon ve anlayışla yeni bir belediyecilik modelini hayata geçirip,bunu siyasi mücadelemizde bir basamak olarak değerlendirmekti.
Bu amaçla SHP de örgütlenmeye çalışırken şu gerçeği de görüyorduk.Bizim bu Kemalist Parti’nin içinde ki ömrümüzün 3 veya 5 yıl ile sınırlı olduğunuda ön görebiliyorduk.
Nitekim 1989 yılında Paris’te yapılan ve Kürd konferansı olarak adlandırılan bir toplantıya davetli olarak gittiklerinden dolayı 7 Kürt kökenli milletvekili SHP tarafından ihraç edilince ben ve birlikte olduğum arkadaşlarım SHP il başkanlığına ve genel merkezine gönderdiğimiz dilekçeler le SHP de ki faaliyetlerimizi sonlandırdık.O gün SHP il başkanlığına ve genel merkezine gönderdiğimiz dilekçeler yargıya verilseydi büyük ihtimal hakkımızda dava açılırdı.Çünkü çok ağır ithamlarda bulunmuştuk SHP nin bu antidemokratik tutumuna karşı.
Diyebilirim ki üç günlük kısa bir zaman dilimi içinde Kürdistan coğrafyasında ki İl ve İlçelerin büyük çoğunluğunda SHP nin levhaları indirildi ve bunu takiben kısa süre içinde HEP isimli parti kuruldu.SHP deki deneyimden sonra arkadaşlarımla bundan böyle Türkiye patentli siyasi partiler içinde çalışmayacağımıza ve TBMM seçimlerini boykot edeceğimize karar verdik.Halen ben ve bazı arkadaşlarımızla bu tutumumuzu sürdürürken,o dönemde bizimle birlikte parti yönetiminde yer alanlar, bireysel küçük hesaplarla uzun süre SHP nin içinde kaldılar.Hele bunlardan biri halen CHP li olarak varlığını sürdürmektedir
İbrahim Turşak’ın çok doğal bir kişiliği vardı.Çoğu zaman sıkıntılarını insan yüzündeki ifadelerden ve saçından anlayabiliyordu.Dümdüz saçları vardı İbrahim’in,rahat olduğu zamanlarda o dümdüz saçları aşağıya doğru sarkıktı,gergin olduğu zaman saçları dimdik yukarı doğru kalkıyordu.
1987 yılının sonbahar mevsiminde İbrahim yine o gergin günlerini yaşıyordu.Ben uzaktan onu gözlediğimde işsiz güçsüz olması nedeniyle kalabalık ailesinin yükünden dolayı gerginlik içinde yaşadığını düşününce bir gün aniden yanındaki bir arkadaşı ile birlikte SHP nin seçim bürosuna girerek yanıma geldi ve şöyle seslendi;’ Siz demiyor musunuz Dağıstan Toprak yurdsever bir insandır.Evet öyle diyoruz diye cevap verdim kendisine.Madem yurdsever bir insandır, bir haftadır MİT bölge başkanı tepemde dir ve beni kendileriyle çalışmaya zorluyor.Ya bizim le çalışacaksın ve ya bu memlekette sana yaşam hakkı yoktur diye beni tehdit ediyor.İbrahim; Dağıstan bu konuyu dile getirince senin ismini versin mi dedim.Hayır benim ismimi vermesin ama MIT bölge başkanının insanları tehditle ajanlaştırmak istediğini söylesin dedi.
Kendisine seçim bürosu civarında biraz oyalan,birazdan Dağıstan geldiğinde gel sen kendin bu konuyu ona ilet dedim.O gün Kurtalan’da SHP nin mitingi vardı ve Parti’nin üçüncü sıra adayı Dağıstan Toprak gelip Kurtalan’da SHP adına konuşma yapacaktı.Dağıstan Toprak iyi bir hatipti,hem Kürd çe,hem Türkçe konuşmalarıyla toplumun dikkatini üzerine çekebiliyordu.
Kısa bir süre sonra Dağıstan beraberindeki bir ekiple, seçim bürosuna geldi ve İbrahim Turşak ta,sözleştiğimiz gibi hemen seçim bürosuna damladı,yine bir arkadaşı ile birlikte.İbrahim ve Dağıstanı tanıştırdım ve İbrahim’in kendi meramını Dağıstana iletmesini söyledim.Dağıstan İbrahimi dinlendikten sonra bana dönerek,konuşmalarını yazılı olarak yazmadığını,kürsüde onun yanında durmamı,insan hali unutacak olursam kendisine hstırlatmamı söyledi.
O dönemde seçim yasasına göre her siyasi Parti’nin bir saat miting alanında konuşma hakkı vardı.Baktım konuşma süresi dolmak üzere ve milletvekili adayımız hala konuya değinmedi.Dağıstanın kulağına fısıldayarak,tehdit meselesini hatırlattım ve Dağıstan o güçlü hitabetiyle iyice irdeledi.İbrahim Turşak kürsüye yakın bir mesafede heyecanla bekliyor ve dümdüz olan saçları yukarıya doğru dimdik duruyordu.
Dağıstan konuyu güzel bir şekilde dile getirdiğinde gözlerim İbrahim’in üzerine ilişti.İbrahimin üzerindeki stres ve gergin hava birdenbire dağıldı ve İbrahim’in rahatladığına şahit oldum.Kürsüden indikten sonra İbrahim’in yanına ulaştım ve nasıl biraz gönlün ferahladımı diye sorduğumda çok iyi oldu ve tam benim istediğim gibi oldu dedi.
Seçimlerden yaklaşık 20 gün sonra bir silahlı militan Kurtalan’ın bir köyünün kırsalında uykudaki arkadaşlarını bırakarak, silahları ve sırt çantası ile birlikte Siirt Tugay komutanlığına giderek teslim oldu ve itiraflarda bulundu.Bu olaydan sonra İbrahim kayıplara karıştı ve daha sonra PKK’nın silahlı grubuna katıldığı yönünde duyumlar aldık.Ne yazık ki sadece 4 ay sonra İbrahim’in bulunduğu grup Kozluk ilçesinin kırsal kesiminde Türk militarist güçleri tarafından yapılan bir operasyon kapsamında 9 kişilik grupla birlikte hayatını kaybetti.İbrahimin bu dünyadan göç etmesinden belkide 10 yıl sonra birbirimizden bir şey saklamadığımız çok değerli arkadaşım Bedri Kutluk la birlikte Siirt’e gidince Başur köprüsü mevkiine geldiğimizde birbirimizden gizlimiz,saklımız olmayan Bedri Kutluk arkadaşım İbrahim’i zaman zaman Başur köprüsü üzerine getiriyordum kendi aracımla, İbrahim elini cebine atıp para vermek isteyince, Bedri Kutluk eğer para için olsaydı ben seni buraya getirlmezdim diye cevaplar.
Burhan Yılmaz:Yaşça yaklaşık 10 yıl benden küçüktü.ablamın gelininin en küçük kardeşiydi.Akraba olmamız nedeniyle iç içe büyümüştük.Kurtalanın en kalabalık aşireti olan Mirada aşiretinin mensubuydu.Çocukluğundan beri farklı bir kişiliği vardı.Aşiret kültürüne ve geleneklerine tezat bir duruşu vardı.Lise mezunuydu, istediği kızla evlenmiş, askerliğini de yapmış,iki erkek çocuğu vardı.Ondan büyük iki ağabeyi vardı,ekonomik durumları da kötü değildi.1991 Şubat ayında öğretmen kardeşim Ahmedin düğününü yaptık.Gelinin getirildiği gün bir yeğenimin evinde damatla birlikte yaklaşık 25 genç oturuyorduk.Nusaybin li sarı Ahmet ( Ahmed Bayhan) dedikleri öğretmende hazır bulunuyordu.
Sarı Ahmet 1990 öncesi Kurtalan’da öğretmenlik yapıyordu ve çok aktif bir PKK örgütleyicisiydi.Kurtalan gençliği üzerinde büyük bir etkisi vardı, büyük ölçüde o dönemde Kurtalan gençliğinin PKK ye doğru evrilmesinde çok büyük etkisi vardı.Bir kaç kere onunla tartışmaya girmiştim,en büyük argümanı PDK nin otonomici l, PKK’nın ise Bağımsız Birleşik Kürdistan perspektifini savunduğunu söyleyerek PDK yi küçümsüyordu.PKK 1999 da Apo nun İmralı’ya gelmesinden sonra önüne koyduğu yeni paradigma gündeme geldiğinde Sarı Ahmet’in o tavrı aklıma geliyor ve Ahmet hoca ve onun gibi onbinlercesi hayatta olsaydı bu rezalete karşı ne diyecekler di diye düşünmekten kendimi alamıyorum.
Damadın gerdeğe girmeden önce ki saatlerinde adettendir,birazava dedikleri birinin evinde damadın arkadaşları ve yakınları geç vakitlere kadar birlikte oturur vakit geçirirler.O gece yaklaşık 25 kişinin bulunduğu odada ben ve Sarı Ahmet arasında yaklaşık üç saat süren çok seviyeli ve aydınlatıcı bir tartışma geçti.Burhan Yılmaz aramızdaki seviyeli ve verimli tartışmadan çok etkilenmiş olacak ki ikimize seslenerek çok teşekkür ediyorum dedi.Bu güne kadar böyle seviyeli ve yararlı bir tartışmaya ilk olarak tanık oluyorum ve her ikinize bir soru sormak istiyorum dedi.
Can kulağı ile Burhan’ı dinledik:” SSCB nin dağıldığı ve akabinde körfez Savaşı’nın başladığı bu süreçte Kürdler için bazı fırsatların ortaya çıkacağı kaçınılmaz gibi görünüyor.Böyle bir süreçte Kürdler arası Ulusal bir Birlik olma imkanı var mıdır?’ Sarı Ahmet çok seri davranarak Burhan’a her zaman ki argümanı ile cevap vererek otomomî isteyen biri ile, bağımsız Birleşik Kürdistan’ı savunanlar arasında Ulusal Birlik olması mümkün değildir diyerek tartışmaya son noktayı koydu.Sarı Ahmetle bu konuyu masaya yatırsaydık bir üç saat daha devam etmemiz gerekiyor di.Birde o güzel ve verimli gecenin tadı tuzu kaçmasın diye susmayı tercih etmek durumunda kaldım.
Burhan Yılmaz 1992 de Vedat Aydın ın jitemciler tarafından kaçırılıp infaz edildiği günlerde bir çocukluk arkadaşı ile birlikte PKK’nın dağ kadrosuna katıldılar.Arkadaşı Mazhar dağ kadrosuna katıldıktan 60 gün sonra bir ova köyünde uğradıkları askeri operasyon da dört arkadaşı ile birlikte hayatlarını kaybettiler.Burhan ise dağ kadrosuna katıldıktan 10 ay sonra Kurtalan’ın Güney sınırından geçen Dicle nehrinin kıyısında bulunan bir sığınakta yedi arkadaşı ile birlikte hayatlarını kaybettiler.
Burhan daha hayatta iken bana ulaşan bir bilgiye göre o dönemin Kurtalan bölge sorumlusu benimle ilgili olumsuz şeyler konuşmuş,Burhan da kendisine biz devrimci, yurdsever kişiliğimizi ondan ve onun gibi bir kaç kişiden öğrendik.Eğer bu insanları da hedef tahtasına koyarsanız,geride kim kalacak diye tavrını koymuştur.
Gerçekten PKK’nın ilk dönem kadroları yukarıdaki satırlarda isimlerini saydığım kişilerde olduğu gibi Kürd ve Kurdistan’î bir ruha sahiptiler.Bunların etkilerinin olduğu dönemlerde Kurtalan ve civarında Kek Derwêş’ê Sado ve bize yönelik bir tavırları olmadığı gibi,yine yukarıdaki satırlarda dile getirdiğim gibi gerektiğinde zımni bir dayanışma da vardı.Benimle İbrahim Turşak ile Bedri Kutluk arkadaşımın İbrahim Turşak’ı kendi otomobiliyle zaman zaman dağ kadrosu ile görüşmek üzere götürmesi ve bunu benim gibi birinden dahi gizleme disiplini takdire şayan bir davranıştır.İşin aslı 28 Mart 1986 yılında Mahsum Korkmaz ın bir iç ihanet sonucu tasfiyesinden sonra PKK de hızla her şey değişmeye başladı.
1987 den itibaren Kürdistan’ın kuzeyinde Dr.Hatip isimli radikal görüşlere sahip biri yanına aldığı bir ekiple TKDP yi yeniden toparlamaya başladı.TKDP 1982 ile 1985 yıllarında geçirdiği iki ayrı operasyonla büyük darbe yemiş ve büyük ölçüde kabuğuna çekilmiş ti.1975 kongresinde Parti’nin genel sekreteri olarak seçilen Av.M.Ali Dinler 12 Eylül askeri darbesinin ardından iki sefer gözaltına alınmış ve ağır işkencelerden geçmişti.
Dr.Hatip ve yanına aldığı genç ve dinamik kadronun işe ciddi sarıldığını gören Av.M.Ali Dinler kendindeki yetkileri olabilecek kongreye kadar Dr.Hatibe vererek elini güçlendirdi.1988 Halepçe katliamından sonra Güney Kürdistan dan Kuzeye yönelen göç nedeniyle hudut bölgesinde ki parti birimlerinde önemli bir hareketlilik oldu ve güneyden kuzeye doğru göç eden kardeşlerine karşı ciddi ve sorumlu bir dayanışma içine girdiler.
1989 yılında Doğu Kürdistan’da bulunan Mesud Barzani ile görüşmeye giden Dr.Hatip ve beraberindeki ekibe sayın Mesud Barzani’nin ilk sorduğu soru Derwêş’ê Sado nun onlarla birlikte olup olmadığı yönündedir.Onların sayın Mesud Barzani ye verdiği cevap,evet Kek Derwêş’ê Sado bizmledir yönündedir.Doğu Kürdistandan dönüşte Dr.Hatip ve arkadaşlarının ilk işi Kurtalan’da kek Derwêş’ê Sado nun evine uğrayıp Mesud Barzani’nin hem selamını,hem de mesajını iletmek olur.Bunun üzerine kek Derwêş’ê Sado ta 1973 yılından beri yanında özenle sakladığı Parti’nin demirbaş malzemelerini Dr.Hatib e teslim eder ve destekçisi olacağı yönünde gereken teminatı verir.1975 te sorgusuz ve sualsiz bir şekilde partiden ihraç edilen Derwêş’ê Sado yeniden Parti’nin saflarına dönmenin ilk adımlarını atmaya başlar.
Devam edecek
Son güncellenme: 21:21:58