Bahçeli'nin ortaya attığı Kürdlerin ciddiye alacağı bir süreç değil. Çözüm için bir-iki laf etseydi uzattığı elin de kıymeti bilinirdi. Âmâ çözüm için tek laf edilmediği gibi sorunu da "yoktur" diyerek inkar ediliyor. Barış için uzatılan her elin kıymeti vardır, ancak tehditler ile, inkâr ile uzatılan el barış için uzatılan el değildir. Bahçeli’nin tokalaşmak için uzattığı el aynı zamanda şartlar düzelince tokat atacak el olduğunu daha önce defalarca yaşayan Kürd'ler çok iyi biliyor. Bahçeli’nin amacı açılım diyerek inkar ve asimilasyon politikasını devam ettirmek.
Öcalan ile birlikte uzun zamandır miadı dolmuş silahlı mücadelenin bırakması isteniyor. Buna kimsenin itirazı yok. Ancak içeride binlerce insan varken silah bırakma karşılığında sadece ama sadece Öcalan'ın serbest bırakılması yeterlimi?
Kürdler açısından Demokratik Konfederalizm için verilen silahlı mücadele zaten ulusal mücadelenin, örgütlenmenin ve kurulması gereken ittifakların önünde en büyük engeli oluşturuyor. Öcalan’ın bırakılması karşılığında PKK silah bırakacaksa o zaman Türk askerinin Güney Kürdistan'da ve Rojava'da kalmasının bahanesi de artık kalmayacak. Böylece orada yaşayan Kürd'ler de rahat bir nefes alır.
Öcalan sürekli uygulandığı söylenen görüş yasaklarına rağmen Diyarbakır Newrozu’nda olduğu gibi bildirisi okundu, mesajları milyonlara ulaştırıldı. İstediği kadar "Süreci şiddet zemininde siyasi zemine çekecek güce sahibim" dese de binlerce gencin hiç uğruna ölüme gönderildiği Kirli Hendek savaşından sonra zaten silahlı mücadelenin devam etmesi mümkün değil. Yaptığı açıklamalara bakıldığında da Bahçeli'nin de Kürd sorununu siyasi zemine çekme gibi bir niyeti ve derdi yok. Amaç Öcalan'ın çağrısı ile PKK'nin silah bırakmasını Cumhur Başkanlığı seçiminde malzeme olarak kullanmak isteniyor.
Yaptığı açıklamalarında Öcalan ile sık sık görüştüğü anlaşılan Ali Kemal Özcan hala 80-90'lı yıllarda kalan Apocu ruhtan söz ediyor. Böyle bir ruh günümüzde artık yok.
Daha öncede yazdım, Kürdistan'ın dört parçasında da örgütlü olan PKK artık homojen bir örgüt değil. Uluslar arası ve bölgesel bir çok gücün etkisi altında ve yönlendirilmeye açık bir örgüt olduğu biliniyor. Silah bırakmaya karşı örgüt içerisinde karşı çıkanlar mutlaka olacak. Bu gruplar bağlı oldukları güçlerin isteği ile sırf ses getirsin diye ara sıra bir- iki eylem de yapabilirler.
Bahçeli'nin tokalaşma ile başlattığı ve "Öcalan gelsin mecliste DEM Partililerle konuşsun" dediği sürecin Kürd sorunu ve çözümü ile uzak-yakın ilgisi yok. Zaten bunun için de 25 yıldır İmralı'da bulunan Öcalan muhatap seçildi. Yapılmak istenen 12 Eylül darbe sonrası Evren yönetiminin cezaevlerinde sağcı ve solculara uyguladığı "karıştır-barıştır" projesi gibi temelsiz, Kürd'ü Türk ile "karıştır-barıştır" projesidir.
Bahçeli "Türk ile Kürd'ün birbirini sevmesi farzdır demesine rağmen hala "Kürd sorunu diye bir sorun yoktur" diyebiliyor. Bu tavrı bildiğimiz devletin Kürd'ler üzerine uyguladığı yüzyıllık inkar ve "havuç-sopa" politikasıdır.
Silahlı mücadelenin muhatabı Öcalan ve PKK’dir. Silahların susması içinde Öcalan ve PKK ile görüşülmesi gerekir. Ancak Kürd ulusal sorununda muhatap Öcalan ve PKK değildir.
Bahçeli’nin bildiği ama bilmezden geldiği Kürd ulusal mücadelesi Öcalan ile başlamadı. Öcalan bitti deyince de bitmez. Kürdlerin talebi Demokratik Konfederalizm değil UKKTH'dır. Erdoğan'ın da bir zamanlar dediği gibi Kürd sorunu vardır ve bu sorun çözüm bekliyor.
Kürd sorunu ne zaman gündeme gelse kuruluşundan bu yana yüzyıl geçmesine rağmen sağcısı solcusu ağız birliği yaparak "Bağımsız Türkiye" diyorlar. Kurtuluş Savaşı verilmesine, işgal güçlerinin kovulmasına rağmen Türkiye neden hala bağımsız bir ülke değil? Bunun nedenini kuruluş yıllarındaki eksikliklerde aramak gerekmiyor mu?
Bağımsız Türkiye diyenler önce bunun yanıtını vermeli.
Bahçeli'nin başlattığı süreç yıllardır İmralı'da el birliği ile hazırlanan Türkiyelileşme sürecinin devamıdır. Şeyh Said isyanına şeriatçı, Dersimde yapılan soykırıma da "Vahşilere medeniyeti götürdük" dendi. Şimdi de PKK'nin yaptığı eylemler bahane edilerek Kürd ulusal taleplerine bölücülük ve terörizm deniyor.
Millet vekillerinin bile kayyum atar gibi atandığı tek parti döneminde yapılan zulüm ile ilgili tek söz etmeyen, iktidara gelmesi halinde ilkokullarda asimilasyon amaçlı Andımız Marşı'nı okutmak isteyen CHP'nin yeni Genel Başkanı Özgür Özel'de alay eder gibi "Kürdlere Cumhuriyetin sahibi olmayı teklif ediyorum" diyor. Kürdlerin nasıl Cumhuriyetin sahibi olacağı konusunda en ufak bir açıklama yok.
Kürd sorunu konuşulduğunda Türkiye'nin bu gün geldiği yer ile geçmişteki uygulamaları kıyaslanıyor. Şayet kıyaslama yapılmak isteniyorsa kafaları kuma gömmeden çağdaş ülkelerin çağdaş yöntemlerle benzeri sorunlarını nasıl çözdüklerine bakmalı.
Irak, Suriye ve Ortadoğu’da değişen şartlara rağmen Kürd sorunu ve çözümü ile ilgili Türkiye'de kuruluş yıllarından bu yana en ufak bir değişimin olmadığını görüyoruz. Geçmişte olduğu gibi hala Kürdleri kullanarak Osmanlı'nın kaybettiği toprakları yeniden sahip olmanın hayalleri kuruluyor.
Önümüzdeki günlerde basında daha sık göreceğimiz anlaşılan Ali Suavi ise yeni süreç ile ilgili yapılacak imar barışından, taşeron yasasına kadar bilgiler veriyor. Bahçeli'nin "Kürd sorunu yok ve olmayacak" demesine rağmen hiç bir ciddi dayanağı olmadan Türkiye Kürdistanı'ın diğer dört parçası ile ittifak kuracağına söz ederek olayı farklı uluslar arası boyuta taşıyarak "toz pembe" tablolar çiziyor.
Erdoğan'ın başlattığı Çözüm Süreci'ne CHP ve MHP karşı çıkmıştı. Yeni süreci MHP başlattı, CHP ve AKP destek veriyor. MHP’nin başlattığı sürece verdiği destek ile geçmişte kendi başlattığı Çözüm Süreci'nden AKP Kürd sorununda siyasi olarak iki adım geriye attı.
Yeni süreç ile birlikte CHP ve AKP'nin Kürd sorunu ile ilgili birbirine benzer söylediklerini ile Kürdlerin yeterli bulması isteniyor.
Değinmeden geçemeyeceğim konu da gündeme bomba gibi düsen son kayyum atamaları. Kayyum atamak halkın iradesine yapılan saygısızlıktır, gasptır. Seçilmiş başkanların yerine kayyum atanması antidemokratik bir uygulamadır. Halkın oyu kazanılan belediyelere kayyum atanmasına karşı çıkılmalıdır. Ancak "Aynı şeyi tekrar tekrar yapıp farklı sonuçlar beklemektir deliliktir" sözünü de unutmamak gerekiyor.
Çünkü açılım diyerek halkın umutları ile oynanmasından, yerine kayyum atanacağı bilinenlerin aday gösterilmesinden, halkı oyları ile seçilmiş Belediye Başkanları'nın yerine kayyum atanmasından, karşılıklı sürekli oynanan bu oyunlardan, birbirini besleyen gerilim siyasetinden bıktık. Artık yeter
A.Güllüoğlu
Not: Yazıma başlık olarak seçtiğim sözün Albert Einstein ait olduğu söylensede henüz kanıtlanmadı. Devlet Bahçeli'nin başlattığı sürece uygun olduğu için seçtim.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.