Suriye’de yaşananlar, 2014 yazında Musul şehri ve çevresinde yaşananlara benziyor.
Hatırlayalım, Irak'ın neredeyse üçte biri, yok denecek kadar bir direnişle birkaç gün içinde ABD'nin verdiği ağır silahlar ile birlikte IŞİD'in eline geçmişti. Şam’a doğru giderken aniden manevra yaparak yönünü Güney Kürdistan Federe Yönetimi'ne ve Rojava’ya çevirmişti. Sonra bilinen gelişmeler oldu ve İŞİD hem Güney Kürdistan'da hem de Rojava'da yenilgiye uğradı.
Anlaşılan HTŞ ve İŞİD deneyiminden gerekli dersler almış. Attığı adımlara dikkat ediyor. Halep’in stratejik önemi göz önünde bulundurularak öncelikle M4 ve M5 karayolları kontrol altına aldı.
Saldırının zamanlaması da dikkat çekici. İsrail Hamas ve Hizbullah ile savaşırken Esad'a karşı saldırıyı başlatmak bölge ülkelerin çoğunluğunu oluşturan Arap halkının tepkisini çekecekti. Bu nedenle saldırı şartları olgunlaşması beklendi.
İsrail Hizbullah liderlerini çoğunu öldürdü. Hizbullah ile ateşkes anlaşmasından sonra saldırı için koşullar oluştu ve 28 Kasımda başlatıldı. Saldırının başını çeken HTŞ (Heyet Tahrir eş-Şam= Şam Kurtuluş Örgütü) selefi ve radikal İslam’ı savunan bir örgüt. Suriye’deki rejim karşıtı bu örgütü BMGK ve Türkiye terör örgütü olarak kabul ediyor. HTŞ BMGK'nin bu kararından rahatsız. Terör listesinden çıkmak için adını değiştirdi. Ancak adını değiştirmesine rağmen lider kadrosu ve anlayışı değişmedi.
Türkiye'de televizyonlara çıkan yorumcular koltuklarında doğru oturuyorlar ama doğruları konuşmuyorlar. İsrail'in Suriye'ye saldırı ihtimaline karşı Esad yönetimi Halep ve çevresindeki zırhlı birlikleri Şam ve çevresine çekmişti. İdlib'ten rejim böyle bir saldırıyı beklemiyordu.
HTŞ ve saldırıya sonradan katılan ÖSO'su Halep ve çevresini ele geçirirken Esad güçleri Şam çevresine çekildiği için televizyonda yapılan yorumların aksine kayda değer bir direniş ile karşılaşmadılar.
Haber kanallarında rejim güçlerinin YPG'ye devrettiği ve çatışma ile ele geçirildiği söylenen Halep Havaalanı’nın görüntülerine özellikle dikkat ettim. Bir kaç yerde kırılan camlar ve yerde bir kaç boş kovan var. Bu kovanlarda rejim askerlerinin çekilmesinden sonra havaalanına gelenlerin her zaman yaptıkları gibi kutlama amaçlı havaya sıktıkları mermilerin kovanları.
Havaalanı'nın dışında ve içerisinde duvarlarda çatışma olduğuna dair tek bir mermi izi bile gösterilmedi.
Arap devletlerinin neredeyse tamamı yaşanan iç savaşta Esad karşıtı. Bunun nedeni Esad'ın İran ile kurduğu ilişki ve molla rejiminin Ortadoğu'daki yayılmacı siyaseti. Sünni çoğunluklu ve Şii azınlıkların yaşadığı Arap devletleri Esad ve Iran mollalar arasındaki ilişkiden rahatsızlar. İran Hamas, Hizbullah ve Yemen'de savaşan Husilere silah ve lojistik desteğini Suriye üzerinden sağlıyor. Bu nedenle İran molla rejimi ve Esad yönetimi Yemen'de olduğu gibi Şii azınlığın olduğu her devlet için tehlikeli. Ayrıca Esad Arap Birliği'nin molla rejimi ile ilişkilerini kesmesi, ABD’nin ambargo uygulamasını kaldıracağını dair bütün teklifleri reddetti. Arap devletleri molla rejimi ile ilişkilerinden dolayı Esad yönetiminden uzak duruyor.
Suriye iç savaşının Esad gibi Türk solunun da nakarat olarak tekrar ettiği neden dış güçler veya BOP değildir. İç savaşın nedeni baba Esad döneminden beri farklı olanın inkar edildiği zora dayalı BAAS rejimidir.
Darbe ile yönetimi ele geçiren baba Hafız Esad sırtını SSCB'ne dayayarak 29 yıl sınırları cetvelle çizilen Suriye'yi dikta ile yönetti. Oğul Esad'da İran ve Rusya'dan aldığı destek ile babasının izinden gitmek istiyor. Farklı olanların hakları tanınsaydı bu iç savaş ve tarafları destekleyen yabancı güçler Suriye'de olmazdı. Bir ülkede yaşanan olumsuzlukları sürekli klasik söylemler ile dış güçlerin oyunlarına bağlamak ile bir yere varılamaz. Dış güçlerin müdahale etme gerekçesini zaten o ülkenin iç sorunlar oluşturuyor. Bir ülkede iç sorun yoksa dış güçler kolay kolay müdahale edemez.
Mesela Suriye'de yaşayan Kürdlerin bir kısmının hala kimlikleri yok. Hiçbir hakları olmadığı gibi vatandaş sayılmıyorlar. Denize düşenin yılana sarıldığını" unutmamak gerekiyor.
Suriye'de HTŞ ile SMO'su Esad yönetimine karşı birlikte savaşmalarına rağmen iki farklı örgüt. Zaman zaman birbirlerini ile çalıştıkları ve çatışmalarda SMO'su Türkiye'nin desteği ile HTŞ'ye karşı kendini koruyabildiği de biliniyor. Esad’a karşı muhalefet eden çok sayıda örgüt olmasına rağmen bu örgütleri yönlendiren ve sahada omurgasını oluşturan HTŞ örgütü. Bu örgütün Türkiye ile olan ilişkileri de SMO'su gibi değil daha mesafeli. Mesela ele geçirildikten sonra Halep Kalesi'ne Türk bayrağının asılmasını HTŞ'nin SMO'su gibi hoş karşılamayacağı da biliniyor.
Çok sayıda örgütlerin ve yabancı askerlerin olduğu Suriye'de Esad yönetimine karşı verilen savaşta kısa veya uzun süreli farklı uzlaşmaların olabileceği her zaman mümkün. Mesela Rusya Halep'in HTŞ güçlerinin eline geçmesine karşı İdlib'e bir kaç bomba atmak ile yetindi. Esad rejiminin devrilme ihtimalini varsayalım. Rusya üslerini korumak karşılığında HTŞ ile uzlaşmaya gidebilir. Yine Türkiye, Suudi Arabistan, Mısır, körfez ülkeleri ve savaşan radikal İslami güçler İsrail ile birlikte Esad yönetimine karşı.
Uzak bir ihtimal olmasına rağmen Esad Yönetimi veya HTŞ, YPG ile uzlaşıp Rojava'ya özerklik tanıması ile Türkiye'nin yaptığı bütün planlan ve hesaplar boşa çıkabilir.
Önceki yazımda belirttiğim gibi Suriye'nin geleceği ilgili son kararı Ukrayna ile savaşı sonrası Rusya, ABD ve Suriye iç savaşında müdahil olup asker bulunduran ülkeler ile kapalı kapılar ardında görüşen İngiltere olacaktır. Kısaca Suriye'de herkesin eli birilerinin cebinde.
A.Güllüoğlu
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.