Bahçeli'nin durup dururken TBMM'de DEM Partililer ile tokalaşması, Öcalan'a şartlı teklifi ve sonrası karşılıklı iltifatlar ile mavi boncuk dağıtmaların hepsi Rojava'da istenmeyen ulusal kazanımlara engel olmak için yapıldığını biliyoruz.
İbrahim Kalın Şam'a sadece Emevi Camisi'nde namaz kılmak için gitmedi. Hakan Fidan Suriye ile ilgili yaptığı bütün açıklamalarda "Şam yönetiminin PKK/PYD terör örgütlerine silah bıraktırmasını, özerk yönetime son vermesini bekliyoruz” diyerek Ahmed Sara ve geçici yönetimi zorluyordu. Bu günler için eğitilip donatılan SMO Şam ele geçirilmeden önce Tirsin ve Halep'te Kürd mahallelerine saldırılar başlattı. Bütün çabalara ve aldığı desteğe rağmen direnişle karşılaştı ve kayıplar vererek geri çekildi.
Laskiye gibi kıyı şeridinde yaşayan Nusayri inancında olan Araplara İŞİD artığı çeteler saldırı yapıp katliam ve talana başlamışlardı. Bazı kaynaklara göre binlerce sivil katledildi. Ahmed Şara'nın elinin zayıf olduğu bir dönemde Nusayrilere yapılan saldırıların üzerinde düşünülmesi gerekiyor. Bunun üzerine anlaşmada garantör olan devletler (ABD, İngiltere, Fransa ve Almanya) Ahmed El Şara'ya baskı yapıp bir an önce saldırıları sonlandırması istendi.
Özerk yönetimin dış ilişkiler Eş Başkanı İlham Ahmed anlaşmanın Suriye toprakları üzerinde tüm operasyonların durması için yapıldığını açıkladı.
Garantör devletler çatışma istemeyip belli bir süre sorunları dondurmak istediler.
Yapılan anlaşmaya göre Kürdler Afrin'e dönebilecek. Böylece Ak Denize kapıları yeniden açılacak. Türkiye'de bulunan Arap'ları sınır boyuna yerleştirip demografik yapıyı Kürdler aleyhine bozma planı da boşa çıktı. Uluslararası güçlerin garantörlüğü ile yapılan anlaşma ile bunun da önüne geçildi. Bahçeli'nin Halep'e plaka verme hayali de bitti.
Suriye Devrimci Güçleri 2.ordu olarak yapısını koruyacak. Bu ordu bünyesinde 3 kolordu ve 1 Tümen olacak. Kantonlardaki asayişi (güvenlik) kantonların kendileri sağlayacak.
SDG'nin tamamı (56.000 kisi) kantonlarda resmi bölge polisi olarak kabul edilecek. Ordu, Hava Kuvvetleri, Kara Kuvvetleri ve Deniz Kuvvetleri’ne sahip olabilecek ve dışarıdan silah satın alabilecek.
Petrol ve doğalgaz gibi yeraltı zenginlikleri Şam yönetimi ile (oran belirtilmemiş) paylaşılacak. Ancak Kuzeydoğu Suriye Yönetimi, yurt dışına satılan petrolden Yeni Suriye Merkezi Yönetimi’ne pay vermeyecek.
*Kuzey ve Doğu Suriye'deki hapishaneler oluşturulan Yeni Suriye Ordusu ile kontrol edilecek.
Süreci takip eden ve kontrol eden ortak bir heyet kurulacak. "Bir gece ansızın gelebiliriz" diye tehditler yapılamayacak.
SDG, elindeki hiçbir ağır silahı teslim etmeyecek ve Yeni Suriye Ordusu ile ortak istihbarat paylaşımı yapacak.
Yapılan anlaşmada "Şam'ın muhaliflerle olan savaşında Şam desteklenecek." deniyor. Burada kastedilen Esat'tan kalan güçler mi yoksa Nusayri ve Dürzi'leri de kapsayıp kapsamadığı belli değil. Kapsıyorsa bu madde yapılan anlaşmaya gölge düşürür. Kürdler eski rejimi geri getirmek isteyen güçlerle Şam ile savaşabilir. Ancak Dürziler ve Nusayri Arap'ları ile İslami cihatçılar gibi Kürdlerin sorunları yok. Dürzi ve Nusayrilerin Şam ile çatışması olursa Kürdler aracı, ya da haklıdan yana tavır almalı. Kürdlere yapılacak saldırıda Şam'ın tavrı ne olacak bununda kesin olarak belirtilmesi gerekiyor.
Şam'ım muhaliflerine İsrail'i katmıyorum. Çünkü Şam İsrail'e karşı savaşacak durunda değil. Şam İran ile ilişki kurmadığı müddetçe İsrail için sorun olmaz.
Bilindiği gibi dünyada çocuk hangi ülkede doğarsa o ülkenin vatandaşı olur ve o ülkenin kimliğini alma hakkı vardır. Esad yönetimi Kürdlerin bir kısmını vatandaş saymadığı için onlara ve çocuklarına kimlik vermiyordu.
Yapılan anlaşmada anayasal güvence ile bu sorun çözüldü..
Kurdler de anayasada Araplarla aynı haklara sahip oldu. En azından yeni anayasada "Suriye devletine vatandaşlık bağıyla ile bağlı olan herkes Arap'tır" denmeyecek. Kürdlerin kurucu unsur olması önemli
Ahmed Sara ve Mazlum Abdi arasında yapılan anlaşmada Kürdlerin ulusal haklarından söz edilmiyor. Bu doğru ve Kürdler asli unsur kabul edilip vatandaş sayılarak. Türkiye örneğinde olduğu gibi ulusal haklar kişisel haklara indirgeniyor. Ulusal kimliğinden dolayı adını alan Rojava'ya hala Kuzey Suriye deniyor.
Belirsiz olan bir konu da ulusal siyaset izlediği için PYD tarafından Rojava'ya gelmelerini savaş nedeni saydığı Roj Peşmergeleri'nin durumu ne olacak?
Dürzi'ler de Suveyda bölgesinde yerel kolluk kuvvetlerinin kendilerinden olması için Şam yönetimi ile anlaştı.
Gönlümüzde yatan Rojava'nın yönünü Güney Kürdistan'a çevirmesiydi, ama olmadı. Ahmed Sara ve Mazlum Abdi arasında yapılan anlaşmada Kürdlerin ulusal haklarından söz edilmiyor. Bu doğru, sadece Türkiye örneğinde olduğu gibi ulusal haklar kişisel haklara indirgeniyor. Kürdler asli unsur kabul edilip vatandaş sayılacak. Anlaşmada bile Rojava'ya hala Kuzey Suriye deniyor.
Belirsiz olan bir konu da ulusal siyaset izlediği için PYD tarafından Rojava'ya gelmelerini savaş nedeni saydığı Roj Peşmergeleri'nin durumu ne olacak henüz belli değil.
Yapılan anlaşmanın bizlere açıklandığı kadarıyla bölgedeki dengelerin hesaplanarak yapıldığını ve kaybedenin İran olduğunu görebiliyoruz.
Ahmed El Sara yaptığı bir konuşmada "Suriye Afganistan olmayacak" dedi, bu önemli. Golani'nin verdiği sözlerin güvenilir olup olmadığını, var olan sorunlara ne kadar dayanacağını ve Suriye'nin geleceğinin nasıl olacağını verdiği sözleri nereye kadar tutacağını ederek göreceğiz.
Yapılan anlaşmanın bizlere açıklandığı kadarıyla bölgedeki dengelerin hesaplanarak yapıldığını ve kaybedenin İran olduğunu görebiliyoruz.
Garantör devletlerinin halkları Kürdlere vefa borcu olduklarını biliyor. Ancak iktidarları kendi ülke çıkarlarını gözetiyorlar. AB ülkelerinde iktidarlara siyasi baskı kurabilmek için şiddetten uzak kamuoyu oluşturmak diasporada yaşayan Kürdlerin görevi ve çok önemli.
Yapılan anlaşmayı çok içimize sindiremesek te Öcalan'ın mektubuna takılıp durduğumuz yerden değerlendiremeyiz. Pamuk ipliğine bağlı bir anlaşma. Ne halay çekip kutlamak ne de yerden yere vurmak lazım. Her şeyden önce Rojava'lı Kürdlerin ulusal bilinçlerine güvenmek gerekiyor. Anlaşmanın tümünü reddetmek yerine "daha iyi olabilirdi" diyerek eleştiri yaparken zorunlulukları da görmek zorundayız. En azından bu süreçte karşılıklı yapılan eleştirilerin şirazesi kaçmamalı. Tıpkı bir zamanlar Güney Kürdistan yönetimini ABD ile kurduğu ilişkilerden dolayı ihanet ve hainlik ile suçlayanlar vardı. Bu gün Rojava aynı Amerika'nın verdiği silahlar ile kendilerini savunuyor. Mazlum Abdi'nin anlaşmayı imzalamak için Şam'a ABD'nin koruması ve helikopteri ile gittiğini unutmasınlar. DEM Parti'yi yönetenler ile tabanı aynı kefeye koyarak yapılan eleştiriler ulusal birliğe zarar veriyor. Eleştiri ile karalamanın arasında kırmızı çizgilerimiz olmalı. Mazlum Abdi'nin anlaşmadan önce Güneye gidip Mesut Barzani ile görüşmesi önemlidir.
Eleştiri ile karalamak arasında kırmızı çizgilerimiz olmalı.
Olumsuzlukları hepimizi etkilediği gibi olumlu gelişmeler ve başarılar hepimizindir.
Yıllarca önüne gelene hain denildi, gerçekten hain olanlar ortaya çıkınca onlara hain demenin bir anlamı kalmadı.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.