Riyakarlık, Yalan, Aldatma ve İnanç Adına Yaşatılan Barbarlık Diyarından Seçmeler

Gencettin Öner

27.07.2024, Cts | 17:05

Riyakarlık, Yalan, Aldatma ve İnanç Adına Yaşatılan Barbarlık Diyarından Seçmeler
Makaleyi Paylaş

Ortadoğu, insan yaşamının ilk filizlendiği, tüm semavi dinlerin çıkış noktası olması yanında vicdansızlığın, vahşiliğin, zalimlik ve barbarlığın da çokça boy verdiği bir coğrafya. Tarih boyunca bu topraklarda acıların, trajedilerin ve gözyaşının hiç dinmediği, barbarlığa varan katliamların hala hız kesmediği gezegenimizdeki küçük bir coğrafya parçası. Peki neden bunlar yaşanıyor? Bütün bu kötülüklerin temelinde, ilgili toplumların aklını çelen bir avuç muktedirin sadistçe emellerinin gerçekleştirilmesi örterek, bunun İlahi Kudretin (Allah'ın) emri olduğu konusunda kendi toplumlarına bunları benimsenmeleri neden olmuştur. Halbuki tarihte yaşanmış bütün savaşları ve başka toplumlara yönelik yapılmış barbarca saldırıları sosyolojik ve felsefi ince bir elekten geçirdiğinizde var olduğuna inanılan İlahi Kudretin (Allah'ın) bir isteği olmadığı anlaşılacaktır. Bunlar birer kılıf. Asıl amaç, güç iktidar ve buyurgan birer Tiranlık arzularının yattığını görürsünüz. Bu durum, insanları topluca katletmenin, mallarına el koyma ve topraklarının üzerine çökme işi olduğunu, mürit ve tebaa olarak zihinlerini ve vicdanlarını köreltmiş oldukları kendi toplumlarının bunları sorgulanmasını önlemek bu kutsallık kılıfını gizlemeye çalışıyorlar. Gerek çok tanrılı dinlerdeki antik çağ toplumlarında, gerekse semavi dinlerin hakimiyeti altındaki toplumların hepsinde muktedirlerin kendi saltanat ve çıkarları için "Allah'ın isteği" kılıfı uyduruldu.

Düşünebiliyor musunuz? Bir topluma, bir gruba veya şahıslara "kafir" damgasını yapıştırdıktan sonra o topluma, guruba veya kişilere saldırıp onları vahşice katletmek o toplumların gözünde meşru bir iş oluyor. Katlettikleri bu insanların mallarını "ganimet" kadınlarını cariye (seks kölesi) ve genç erkeklerini de köle olarak alabilir, yada bunları pazarlarda pekala satabilirler. Bu uygulama istisnasız bütün dinlerde meşru görülen uygulamalardı. Hatta günümüz koşullarında yani 21. yy da bile "Allah adına" bu barbarlıklar çokça yaşandı. Yaşanmaya da devam ediyor. İŞİD ve benzeri fundamentalist vahşi örgütler, bu uygulamaları hala yapıyorlar. Yaptıkları bu vahşiliği de "Allah'ın emri" diyerek beyinlerini yıkadıkları mürit-tebaalarına çok güzel yutturuyorlar. Şimdi muhakeme aklımızı kullanarak mantık çerçevesinde şöyle bir kaç soru soralım: Uçsuz-bucaksız evreni yaratan, her şeyi vardan yok eden ve yoktan da var edildiğine inanılan bir İlahi Kudret (Allah) yaradılışına özel önem verdiği ve "kullarım" dediği bazı insanları iddia edildiği gibi "yoldan çıktılar" diye başka kulları tarafından vahşice yok edilmesini neden emretsin? Ya da böyle bir şeye neden ihtiyaç duysun? Düşünüldüğü gibi şayet "yoldan çıkanlar" var ise, bunların kendi halindeki sıradan insanlara zararları dokunmasın diye Allah neden meşru ve bilinen yöntemlerini devreye sokarak bunu çözmüyor da bu işi yarattığı diğer kullara havale ediyor? İnanç felsefesinde; "Allah’ın verdiği canı, ancak Allah alabilir" diye bir söz var. Böylesine bariz çelişkili bir durum, Allah inancına ters değil mi? son bir soru; Bu durumu savunanlar, sizce Allah'a iftira etmiş olmuyorlar mı?

Dinler adına uydurulan bu durumların özet gerçeğini açıkladıktan sonra, şimdi asıl meselemize dönelim. 1. dünya savaşı sonrası, Ortadoğu yeniden dizayn edildi. Bu coğrafyanın toprakları yeniden parsellenip oluşturulan yeni ulus devletler arasında bölüştürüldü. Bu coğrafyada yaşayan milyonlarca Kürt, kurulan bu yeni dünya düzeninde her şeyden mahrum bir üvey evlat olarak bırakıldı. Kürtler, kendi toprakları üzerinde deyim yerindeyse köleleştirildi. Ulusal varlığı, dili, kültürü yok sayıldı ve yasaklandı. Günümüzde, nüansal farklarla az bir şey değişmiş olmasına rağmen bu kölelik durumu hala devam ediyor. Çünkü anayasa ve yasalarda adı ve statüsü yok. Devletin resmi tutanaklarında Kürt ve onun dili hala; "Bilinmeyen bir aidiyet, bilinmeyen bir dil" diye geçiyor. Bunun ne kadar acı verici ve onur kırıcı olduğunu bilen var mı? Kürtlerin hakları adına ortaya çıktıklarını iddia eden tüm parti ve oluşumların öncelikle bu utancı duymaları gerekir. Bu parti ve oluşumların bu utancı gerçek anlamda iliklerinde hissettiklerini de hiç sanmıyorum. Hemen hepsi kendi ideolojik, dinsel ve bireysel çıkarlarına göre hareket edip bir köşe kapmanın, siyasi çıkar veya rantlardan yararlanmanın peşindeler. Bazı okuyucular, bu parti ve oluşumlarla hakkındaki tespitlerimiz için "haksızlık" olarak düşünebilirler. Şimdi bu oluşum ve partilerin isimlerini vermeden iddialarımızı destekleyen bir kaç somut örnekler vereceğiz.

Kürtlerin hakları adına politik arenada görünen 3 siyasi yaklaşım ve oluşumlar var.

1) Soğuk savaş döneminden kalma sol totaliter yapının savunucusu olan silahlı örgüt ile ona paralel bir politika izleyen yasal siyasi parti.

2) Kendilerine "Kürdistani" lakabı takan, kuzey Kürtlerinin ezici çoğunluğu ile bir tür kimyasal ve bedensel uyuşmazlık yaşayan, politik arenaya çıkıp ikna etmek için çalışmaları gerektiği sıradan insanlardan uzak duran, kendi halkı ve seçmeni olan insanlara yer yer tepeden bakan, salon partisi konumundan bir türlü çıkamayan, meydanı Totaliter örgütün rahatça at koşturmasına bırakan feodal-gelenekçi bağlarla politika yapan parti ve oluşumlar.

3) Siyasette bağnaz Sünni-İslami bir yaklaşımla hareket eden, kendilerininde mensubu oldukları ve dünyanın en mazlum ve mağdur milleti olan Kürtlerin içinde yaşadıkları acınası durumunu hiç önemsemeyen, Müslümanlık adına başka toplumların "kurtuluş mücadelesi" adı altında sivil halk üzerinde terör estirenleri kutsayan bir Kürt partisi. Böyle parti düşman başına demekten insan kendisini alamıyor. Ortaya çıkışları ve palazlanmalarının temel nedeni, soğuk savaş eseri totaliter örgütün Kürtler arasında yaygın bir katılım sağlaması, ordulaşmaya doğru gitmesi ve büyük kitlelere ulaşması ile, Türk derin devleti tarafından sahneye sürülen, onlara lojistik ve askeri eğitim sağlayarak sahaya sürülerek militanlarını "faili meçhul" cinayetlerde tetikçi olarak kullanması sonucu on binlerce ulusal duyarlılığı ve sıradan Kürtleri öldüren yasadışı ilan edilmiş bir örgütün taraftarlarınca kurulmuş Türk kanunlarına göre kurulmuş yasal parti.

1. ve 3. oluşumlar (Birincinin içinde adını saydığımız yasal parti hariç) Kürtler adına hiçbir somut ilerleme kaydetmedikleri gibi, Kürtlerin haklı davasını kriminalize etmiş, dünyadaki dostlarını azaltmış, bu amaç uğruna bir manivela görevi görüp, ayrıca kirli savaşta, ellerine çokça masumların kanı bulaşmış iki oluşum. Bu iki oluşum, bu günahlarından dolayı ne bir özeleştiri, ne de bir özür dilemesi yapmışlardır. 2. parti ve oluşumlar ise, bütün söylem ve eylemleriyle Kürtlere zarar vermiş yukarıda adını andığımız oluşumlara karşı ciddi bir siyasi çalışma içine girmeyerek "Taş yerinde ağırdır" atasözünü destur haline getirmiş parti ve oluşumlar. Bu desturla hep yerlerinde sayıyorlar. Ortadoğu’nun bu siyasi cehenneminde, Kürtlerin adına siyasete soyunanlar, benzeştikleri sömürgen devlet partileri gibi davranıyorlar. Bu parti ve oluşumların çoğu, siyasi rant ve ekonomik çıkar saikleriyle hareket ediyorlar. Bundan dolayı haddinden fazla kirlenmiş durumdalar. Kimselerin olmadığı platformlarda totaliter örgütün yapısı ve tarzını eleştirerek atıp tutanlar, söz konusu siyasette bir makam ve milletvekilliği seçilmek olduğunda, söylediklerini anında unutan ve tükürüklerini yalayan epeyce insan tanıyoruz. Ayrıca gizli-kapaklı milletvekili ve belediye başkanlıkları için yapılan görüşmelere katılmayı mubah göreceksin. Hem "Bu örgüt Kürtler adına çok büyük bir talihsizliktir" diyeceksin, ardından milletvekili ve belediye başkanı seçilmek için o partinin logosu altında seçimlere girmeyi kabul edeceksin, bu davranışlarda bir tutarlılık, siyasi bir ahlak görebiliyor musunuz?

Son zamanlarda, Diyarbakır'ın ekonomik, sosyal ve psikolojik açıdan az da olsa kendini toparladığı bir ortam oluşmuştu. Son günlerde eski kirli oyunları tekrar sahnelemeye başladılar. Binlerce Kürdün "faili meçhul" cinayetlerle öldürüldüğü, bunun vebalinin adı geçen partinin omuzlarına yüklenmiş olması karşısında bu parti bununla yüzmeyi kabul etmedi. Park ve kafelerde insanları "İslami kurallarla giyinmedikleri" gerekçesiyle satır ve sopalarla darp eden meczuplarla ilgili kamuoyunda daha önce de bu partinin taraftarı kişilerce aynı manzaralar yaşandığı için üstü kapalı bir şekilde ima edilince, bir basın açıklaması yapan bu partinin temsilcisi; "Bu ahlaksız yalan, sırtını kaos ve çatışma güçlerine dayadığını alenen ilan eden siyasi kesimlerce üretilmiş, aynı azgın güruhun Kemalist tandanslı siyasi müttefikleri tarafından da sahiplenmiştir. Aynı merkezden düğmeye basıldığı belli olan şeytani bir organizasyonla ve tıpkı 6-8 Ekim Katliamında kullanılan kışkırtıcı dil ile yine partimiz hedef olarak gösterilmiştir. Ahlaksız iftiraları atan tüm kesimlerle hukuk önünde hesaplaşacağız. Partimize atf-ı cürüm niteliğindeki ahlaksız iftiraları atan tüm kesim ve kişilerle hukuk önünde hesaplaşacağımızı buradan ilan ediyoruz. Bu bağlamda gerekli çalışmalar tamamlanmış olup ilgili kişiler hakkında suç duyurusunda bulunulduğunu kamuoyuna saygılarımızla arz ederiz.” Açıklamaya bakın hizaya gelin. Bu parti gerçekten eski alışkanlıklardan vazgeçerek siyasi yollardan politik sahnede yer almak istiyorsa, basın açıklamasında ilk söylenmesi gereken şu olmalıydı; "İddia edildiği üzere, Diyarbakır'da park ve kafelerde, vatandaşlarımıza karşı yapılan saldırıyı şiddetle kınıyoruz. Bazı kesimlerin bu mefhum saldırıyı partimizle ilişkilendirmesini de üzüntüyle karşılamış bunu kabul etmiyoruz. Partimiz, bu ve benzeri saldırıların her zaman karşısındadır. Hedef şaşırtmak isteyen ve bunu partimizle ilişkilendirmeye çalışanlarla hukuk önünde hesaplaşacağız"

Ama yok, eski tas eski hamam. En önemlisi saldırıyı ve saldırganlarla ilgili hiç bir şey söylenmemiş olması. Öyle görünüyor ki bu karanlık ve lanetli coğrafyada barışın, empatinin, ahlakın ve onurlu davranış için epeyce bir zamana ihtiyaç var.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.
2686 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:15:05:16

Gencettin Öner

Yazarın Önceki Yazıları

'Hafıza-i Beşer, Nisyan İle Maluldür' Anayasalar, İkiyüzlülükler ve Niyetler Aklın ve Ferasetin Durduğu An Sıradan Kötülük, Bağnaz Bir Dinsel Veya İdeolojik Vicdansızlıkla Birleşince Ortaya Çıkan Manzaralar 'Derin Dewlet Nedır Abê?' Komedilerden Komedi Beğenin Çend Dimên Li Ser Jîyana Rewşenbir, Lêkolinvan û Entelektuelê Kurd Dr. Tarıq Ziya Ekinci Ezber Bozan Bir Yazı Toplumsal Hafıza, Org. Mustafa Muğlalı ve 33 Kurşun Olayı İki Fotoğrafın Düşündürdükleri Diamond Tema, İnanç-İnançsızlık ve Agnostizm Demokrasi ve Özgürlüklerin Kağıt Üzerinde Kaldığı Ülke ve Toplumlarda Aforizmal Bir Bakış Bir Ulusa ve Onun Değerlerine Dayatılan Onursuzluk Selahattin Demirtaş ve Seher’in Dramı İnsanlık Değerlerinin Yerle Bir Edildiği, İnsanlık Erdeminin Çöktüğü Nokta; Soykırımlar 2024 Seçiminin Patolojik Siyasal Anatomisi Üzerine Bir Kaç Söz? Kürt Siyasetçilerin Aymazlıklarına Kim Dur Diyecek? Mertliğin, Onurun ve Yiğitliğin Timsali; Yılmaz Güney Toplumlara 'Hakikat' Diye Dayatılan Sosyal Psikoz ve Sosyal Halüsinasyon Handikaplarından Kurtulmaları Mümkün Olabilir mi? Sekülerlik, Laiklik, Komünizm ve Sosyal Darwinizm Üzerine Felsefi Bir Analiz; Kürtler Bu Kavramları Nasıl Algılıyor? (2) 3 Olgu, 3 Sonuç ve Toplumun Çok Hazin Aymazlığı Sekülerlik, Laiklik, Komünizm Üzerine Felsefi Bir Analiz; Kürtler Bu Süreçte Ne Yapmalı (1) Tarihten Hiç Ders Çıkaramama Sarı Hoca(İsmail Beşikci) Hakkında Birkaç Hayat Anekdotu Aptallığın Resmi Var Mıdır Acaba? Yalanlarla Zihinlere Kazınmış Ezberlerin Bozulması ve Hakikat 'Xwedê Mırov Kor Neke, Kor Bikejî Kerr Neke' Sosyal Psikoz ve Hakikat 'Cumhuriyet' Nedir? Ne Değildir? 'İlericilik', 'Gericilik', 'Faşizm' ve 'Demokrasi' Kavramları Üzerinde Felsefi Bir Beyin Fırtınası Sivil Katliamları İdeoloji ve Din Kisvesi Altında Savunan Barbarlık 'Göz Bebeği' 'Göz Ağrısı' 'Göz Dikeni' Katliam, yağma, fetih ve işgalleri kutsama, bu kötülüklerin mağdurlarının torunlarının aymazlıkları üzerine Bayramlar; Kimilerine Sevinç ve Mutluluk Vesilesi Olurken, Kimilerine Neden Hüzün ve Yok Sayılma Vesilesi Oluyor? Tabuları Yıkmak Değerli Hukukçu, Hakperest İnsan, Hacı Akyol’un Anısına Saygıyla Toplumsal Hafıza, Mustafa Muğlalı ve 33 Kurşun olayı Sivas Katliamı Üzerine Tekrarlı Bir Hatırlatma Hakikat ve Vicdanla Bağdaşmayan Rutinleşmiş bir İnanç Ezberi; Kurban İnsanlığın Erdemli Olma Yolundaki Uzun Yürüyüşü; Evim mi? Devrim mi? İki Yüzlülük, Riyakarlık ve Yalanlarla Nereye Kadar? 2023 Seçim Sonuçları Üzerine Birkaç Söz… Kaybedenler ve Kazananlar; Neden? Nasıl? Niçin? Yüz Yıldır Kürtlere Dayatılan 'Kırk Katır mı? Kırk Satır mı? ' Anlayışına Ne Zaman Dur Denilecek? Faşist Nobranlıkla Nereye Kadar? Bir Seçimin Sosyolojik ve Siyasal Anatomisi 'Denizler'in Yolu' ve Gerçekler Dersim Katliamı Olguları, Kavramları Çarpıtma Ve Türk Toplum Algısında Karşılık Bulmuş Politik-Şoven Psikoz 23 Nisanı Bayram Havasında Kutlayan Türkler, 24 Nisan Trajedisini de Unutmamalılar Toplumu İnanç Ve Bayrak Dayatmasıyla Terbiye Etmeye Çalışılan Oyunlar Ve Erdemlilik Tarihte yaşananlardan ders çıkaramama ve son hazin siyasi aymazlık Kılıçdaroğlu'nun 'Halil İbrahim Sofrası' Temennisi ve Gerçekler Spor centilmenliği, seri katilleri kutsama ve faşistleşen toplum Coğrafyamızda meydana gelen deprem felaketi üzerine birkaç söz Riyakarlık, makyaj ve yalanlarla nereye kadar? Etnik nefretin aramızdan aldığı güzel insan; Hrant Dink 'Öteki'ye Olan Düşmanlık ve Nefret, Empati ve Erdemliliğe Dönüşebilir mi? 100. Yılına girecek olan otoriter ve tekçi rejimin kalıcı otokrat bir rejime evrilmesine karşı mağdurlar ne yapmalı? 'Kimseye Verilecek Bir Çakıl Taşımız Yoktur' Veya ‘Ya Sev Ya Terket!' Metaforu Üzerine Birkaç Söz Nasıl Bir Anayasa? Sedama bındestîya Kurda azlû bu! Neo-Osmanlıcılık ile Neo-İttihatçılığın 100 yıllık ezeli düşmanlıktan, iktidar ittifakına geçmeleri ve 10 kasım üzerine birkaç söz Cumhuriyet mi, Demokrasi mi? 2023 Seçimlerinde 'vatandaş bekası' için kime ve neye göre oy verilmeli?
x