Kürt Anne Kadının Acılarından Başka Kutlanacak Neyi Var ki?
Bütün düşünce yoğunluğuyla evrensel erdemlere, insani değerlere kilitlenmiş bir edayla kanatlanan kuşlara hayranlıkla bakıyordu. Hayal dünyasıyla da yaşamak istediği özgür yaşamın özgürlük seyrangahında özgürlük sofrasına oturup bir oh çekmek ister gibi duygulanmıştı. Özgür olma hayalinin duygusallaştırdığı yüreğini canlandırırken, bu acılı yüreğin çarpıntılarının hacım gücü, her türlü çirkefliklerin çöplüğüne dönüşen Dünyamızı yerle bir eder güçteydi.
Var olmanın doğallığına anlam veren özgür yaşamın donanımlı gereklilikleriyle değil de, erdemsizlikle biçimlenen namus ve ahlak denilen karanlıklar dünyasının arkasına hapsedilişine yüreği yanıyordu. Yüreğine oluk oluk akıtılan gözyaşlarıyla yaşanması gerekenlerin önünde örülen duvarlara “yeter artık!” patlamaya hazırlıklı bakışlarıyla haykırıp tepelemek ister gibiydi.
Özgürlüğü ve özgürlüklerin önüne örülen duvarlı/setli sınırlarla ayetleştirilen kaide ve töreleri yerle bir edileceği ve her türlü bireysel özgürlüklerin yaşanabileceği bir dünyayı hayal etmenin ruh haliyse, evreni doğurganlığıyla yaşatma sancılarını çeken doğanın yeni doğacak bahar çocuğun ruhunu da etkilemişe benziyordu.
Yoldan geçen yaşlı Kürt erkeğini gözüyle kestirmesiyse “şêr şêre çi jine çi mêre” söylemine “bu kadar riyakârlığınıza lanet olsun!” der gibi bakıyordu. Sağa sola göz gezdirmesiyse, kaideli/kurallı ayetlerinizle kadın yaşamını nasıl da kirlettiğinizi birilerine şikâyet etmek istiyor havasındaydı. Ta uzaklara seyrûseferde olan ruhu ve dalgınlığıysa aile baskısından bıkarak kendini yakan Kürt kadının dramına kendini kaptırdığını belli ediyordu.
Daha çocuk yaşta Kürt genç kızlarına göz gezdirmesiyse başlık parasıyla evladını pazarlayan Kürt babanın/erkeğin yüzüne yüzüne tükürmek isteği şahlanırcasına titreşim nöbetine tutuluyordu.
Kötürüm kamburuyla ve özelikle aksak yürüyüşüyle bel ağrısını çektiği belli olan Kürt kadının Ananın kırışmış yüz hatlarını görünce, tüm sinir sistemleri isyanın en mükemmel başkaldırı denilebilecek çılgınlığa kalkmaya hazırlanıyor gibi öfkelenmişti.
Yüreğindeki sızıların akıntıya dönüşmesiyle acılarda volkan olmuş gözyaşlarına set oluşturan göz kirpiklerine akın ederken “artık yeter!”dercesine göz kapaklarını bir başka açmıştı.
Sağ omzunda yavrusu, sol elinde yüklü poşetiyle iki adım önde yürüyen sözde erkek hayat arkadaşlığı müsveddesinin arkasından yürüyordu. Karanlık zindanına yürüyen Kürt kadın Ana’nın odaklandığı düşünsel varlığı, kendisini kendisine hatırlatmışa benzer bir ruh çöküntüsüne maruz bıraktığı belli oluyordu.
Erkek Kürt abisine berdel edilişiyle kendisinden 30 yaş büyük kirlenmiş insanlığıyla erkeğin kirli yatağına mahkûm edilişine hüzünlenmiş duygular içindeydi. Daldan dala kur yaparak uçuşan serçelere gözleri kaydığında, bir ömür boyunca sevdalandığı sevdasını her hatırladığında bin bir tövbe çekerek “ne yapıyorum Allahım!”la başlayan af dilemelerle geçen ömrüne dalmıştı sanki. Hayalinde dahi sevdalısına “seviyorum” demeyi günahlarla yasaklayan karanlık zihniyetinden akan zehir zemberek akıntıların, kendi yaşamını nasıl da bir başka insansızlığın ayakları altına alındığını düşünür edası ile gök kubbeyi dikizliyordu.
Başını iki ellin avuçlarına alan yaşlı kuşağın Kürt kadın Ananın, gözyaşları her iki elin avuçlarına akmaya devam ederken, yaşamını zifiri karanlıklara sürükleyen ayetlere kendi insani beddualarıyla karşılık vermekle meşguldü.
El ele tutuşan sevdalılara gülümser bakışıysa, zehir zemberek karanlıklarla ayetleştirilen kurallı yaşam tarzlarından korunun diye evrensel erdemin meleklerine yalvarır gibiydi.
Soğuk toprağa düşen sıcak cemre misali de olsa, ara sıra yüzüne yayılan tatlımsı gülümsemesiyle, her türlü karanlıklardan kurtulmuşçasına içten bir gülüşle sonraki kuşaklara nasip olmaz dileğini dilendiriyordu sanki. “Keşke”lerin hayaliyle bile kendi hayal dünyasında sevdalarıyla dahi bire bir sevişmenin kıyamet günahları sayıldığı karanlıklar dünyasında, “Kürt erkeği, Kürt Ana kadın olmanın zorlukları insana değer veren insanoğluna nasip olmasın!” dercesine dizlerine yumruğunu indirmişti aniden. Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.