Geçenlerde bir arkadaşımla sohbet ederken, şuradan buramıza, oramızdan şuramıza atılan kazıkları konuşurken, laf dolandı dolaştı yeni bir iki yenilikle hiçbir şey yaşanmamış gibi, Kürtlere kazık atma zamanının yaklaştığına döndü! Döndü dönecek kazık atma faslının geliş zamanlamasını da yapılacak yeni bir secimin yaklaştığına bağladık. Arkadaşım kazık yemenin hacim gücü ve acıtıcı tarifnamesini anlatırken, elin parmağıyla habire önündeki toprağa CHP’yi yazıp duruyordu. Bir ara omuzuna dokunup, yere çakılmış yüzünle mı sohbet edeceğim diye uyardım. Uyarmamla birlikte başını kaldırıp gözümün içine bakarak “bak hocam” diyerek söyleyeceğini pat pat sıralamaya başladı…
Arkadaşım beyninde not edebildiği ne kadar kazıklama varsa zaman ve yaşanmış sürecin oyunlarıyla anlattı da anlattı! Bir ara gözünü gözümden ayırıp önümüzde tüm heybetiyle duran çınar ağacına gözünü dikmişti. O an itibariyle sevgili arkadaşım benden kopup önümüzde duran çınar ağacıyla konuşuyor olmuştu. Yahu arkadaşım Kürtler kazık yemesin demiyorum, bu kadar ezilmiş ve ezdirilmiş bir halka “kazık yeme!” demek gerçekçi değil biliyorum. Ama diyorum ki, kazık yemenin azda olsa bir getirisi olsun diyorum. Yani artık Kürtler kendilerine kazık atmaya hazırlanan kazıkçılarla, bu kazığın götürüsü bir tarafa ama mutlaka ve mutlaka getirisi şu olmalıdır diye net bir şekilde kazık atanlarla ciddi ve samimi bir pazarlığa girmeliler…Hatta ve hatta ele avuca sığmaz istem ve arzuları da öne sürmesinler, sadece ve sadece insan olmanın gerekleriyle barışık evrensel değerlerle yola çıkan bir pazarlığa otursunlar.
Bak sana hepimizin sevgilisi Sayın Selahattin Demirtaş’ın dünü çağrıştıran sevimli mesaj serilerinin içinde, insan olmaya yakışır ne kadar söylenecek sevimli ne varsa habire sıralayıp duruyor sağ olsun! Peki söylenen sevimli söylemlerin dışında “şu olmazsa olmaz, bu olursa olur” dediklerine hiç tanık oldunuz mu? Açık ve net söylemek gerekiyorsa, sevgili Selahattin Başkan’ın söyledikleri söylemin içinde Kürtlerin öncelikleri dışında söylediği her satırında insan olmanın gerekleri var ama ne yazık ki, Kürtlerin halk olmasına tekabül edecek demokratik anayasal bir düzenleme şartının zerresi bile yok maalesef.
Aslına bakılırsa geçmişe bıraktığımız dünü hatırlarsak, geleceğe yönelen bu günü de çözer ve çözme şansımız olur. Takdir edilmeli ki, bazı yaşanmışlıklar insan hayatında silinmeyecek veriler bırakır. Zira dünle geçmişe bıraktığımız DOĞAN MEDYA’nın, kendinden haberi olan her Kürt evladının hatıratlarında bir yer bırakmıştır. Ve zannedersem Kürtlerin hatıratlarında en çok sevgili Selahattin Başkan’ın tüm doğan medyanın televizyon kanallarında sazıyla sözüyle söyledikleri kalmıştır. Siyasi istem ve arzularla birlikte, insan olmanın gereklerine öncülük etmeye çalışan sevgili Başkan’ı ayıplayacak bir tarafı elbetteki yok.
Gerçi Doğan Medya’nın neye ve ne için Kürtlere ve Sayın Selahattin Başkan’a sonuna kadar kapattığı kapıları neden sonuna kadar açtığını sorgulanmalı diye dilimiz döndüğü kadarıyla söyledik ve yazdık. Anlaşılan bu yeni süreçle dünde kalan Doğan Medya’nın Kürtlerle ilgili görev, Kemalist solun borazanlığına soyunan medya kurumlarına devredilmiş görünüyor. Baksanıza Halk Tv’den tutun diğer ne kadar sol Kemalistlerin televizyon kanalları varsa ağız birliği edercesine, Sayın Demirtaş’ın ne kadar toparlayıcı olduğu haberi baş haber diye veriyorlar. Gerçi aklı başında hiç bir insan Demirtaş’ın toparlayıcı mesaj vermesine karşı değil ve olmaz.
Karşı çıkılan konu ise çok net ve acıktır. Karşı ya da merak edilen konu, bu toparlaması gereken toparlama muhtevasının içinde Kürtlerin şartı şurtu var mıdır varsa nedir? Hiçbirimiz Kürtler devlet olmasa olmaz demesini asla beklemiyoruz. Hiçbirimiz şöyle ederiz böyle ederiz ile başlayacak içi boş bir radikal duruş sergilemesini de istemiyoruz. Hiçbirimiz hiçbir parti ile dirsek temasına girilmemeli demesini de istemiyoruz ama hepimiz sevgili Selahattin Demirtaş gibi siyasi önderlerden beklediğimiz, hiçbir taktik ve başı ucu belirsiz gerekçelerle kem kum etmemelidirler.
Türkiye’nin demokratikleşmesi insan olma oluruna eğilimli olan hemen herkesin arzsudur ama bu demokratikleşmenin içi Kürtlerin bir halk oluşundan kaynaklı hakkı ve hukukuyla da barışık olma şartını da açıkça belirtilmelidir. Yoksa atı alanlar Üsküdar’ı geçmekle kalmaz, yeni versiyonlarla hep yeni Kasaplar Deresi Kürtlerin cesetlerine açarlar! AKP’nin kem kümleriyle hoyratça zaman akıtıldı evet, şimdi sıra CHP’nin kem kümlerine mi geldi kazık yemenin vakti.
HÜSEYİN AKINCI
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.