Ortadoğu ve özelikle de Kurdistan\'da güçler arası çıkarsal savaşın kural tanımazlığı devam ediyor. On yıllar öncesinde altyapısını hazırlamasına girişilen yenidünya düzeni pratiğin en dolgun adımlarıyla hayatta geçmiş görünüyor. Ali\'den Mehmed’e, Hemo’dan Memo\'ya ne kadar güç ve kesimler varsa, herkes kendi bütünsel çıkarları doğrultusunda kendi pozisyonunu belirliyor. Örneğin, Amerikalılar için öncelikli olan Hemo\'nun ya da Memo\'nun kara kaşı değil. Hatta, demokrat yada cumhuriyetçi parti gibi partisel çıkarlar da önemli değil. Tam aksine öncelikli olan Amerika devletinin çıkarlarıdır. Peki, Rusya ve diğer Orta Doğu\'daki diğer güçleri bunun aksini mi düşünüyorlar veya yapıyorlar?
Hayır hayır! Kürtlerin dışında hiç bir güç şahsi yada partisel çıkarlarından hareket ederek savaşa dalış yapmıyor. Tam aksine herkes kendi varlığını temsil eden bütünün çıkarını hedefleyerek savaşıyor. Peki, Kürtler ne yapıyor ya da ne tür bir pozisyonda görünüyor?
Aslında kimin neyi nasıl gördüğünü bilmem ama birçok verilerden hareket edildiğinde, görünen yörüngede içler acısının en katmerlisini gösteriyor. Baksanıza el alem kendi ulusal çıkarları için çok uzak kıtalardan bile gelerek çok acımasız savaşlara giriyor! Kürtler ise, kendi anavatan toprağında çıkarsal savaşın tam göbeğinde olmasına rağmen, kendi aralarındaki ben sen kavga ve karalama seanslarıyla bir birlerine düşmanlık yapmaya devam ediyor.
Kürtlerin ulusal demokratik mücadelesi, Kürt halkının genel çıkarlarına cevap vermesi gerekirken, parti önceliği ne yazık ki, Kürt davasını ulusal ruhun özgünlüğünden koparmaya devam ediyor. Oysa partiler ulusal davalarda sadece araçtırlar, amaç değildirler. Olabilir ki, tüm gelişmeler ille de \"bizim partinin gölgesinde şekillendirilsin\" mantığının özü bu olması gerek! Ne yazık ki, \"bizim aşiret\" ya da \"bizim kabile\" mantığının bir adım ötesini gösteremiyor. \"Her ne olabilecekse benim ve partimin öngörüleri etrafında dönmelidir\" yaklaşımını dayatmanın boyutları bu şekilde ortaya çıkıyor!
Ortadoğu\'daki gelişmelerin Kürt halkının önüne koyduğu fırsatlar nasıl çarçur edildiği ne acıdır ki, çok bariz olarak görünüyor. Kürt halkının önüne çıkacak yarınların aynasında çok net görüleceğinden eminiz! Bu acı durum gelecek nesiller için hiç de doğru örnekler teşkil etmiyor. Kürt ulusal hareketi, Birinci Dünya Savaşı döneminde bir kıpırdama, İkinci Dünya Savaşı yıllarında ulusal Kurtuluş savaşı aşamasına varırken, günümüzde ulusal özgürlükten/bağımsızlıktan bahsetmemiz gerekirken Kürd ulusal sorununun Türkiyelilik politikasının cenderesinde sıkıştırılmasına çalışılmasına bir anlam vermek mümkün değildir.
Kürt partileri, Kürt ulusal demokratik hakkaniyetin çıkarları \"partinin kırmızı çizgisi\" algısı yerleşmedikçe, genel çıkarlar, şunun yada bunun partisel çıkarlarına kurban edilmeye devam edilecektir. Ama ne acıdır ki, dünden bugüne \"ille de ben\" politikası Kürtlerin tarihsel özgünlükleriyle ortaya çıkan bir vaka olarak hep var oldu. Ne yazık ki, bu acı durum devam ettikçe de Kürtlerin evrensel hakkaniyetleri için yükselen çığlıklar Kürt siyasi dinamiklerine \"ben hala buradayım\" demesini de hiç eksik etmedi. Dolayısıyla, Kürt halkının hakkaniyet mücadelesinin en kemirgen yanı da bu olsa gerek. Bahsi geçen bu kangrenleşmiş genetik damarın kökü Kürt siyasetinin beyinsel hafızasından kazılmadıkça, her zaman için, Kürt halkının ulusal demokratik çıkarları Kürt Miho’nun-Kürt Memo\'suna karşı güç gösterisine dönüşecektir.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.