Kürt halkını kimyasal vahşetlerle ortadan kaldırma provası olarak kabul edebileceğimiz Halepçe’yi yazmak gerçekten de zor
İnsanoğlunun insani duygusundan, vicdanından hareketle mi yazsam gibi bir düşünceyi kafamda sorgularken, Beyinsel birikimlerim ve yaşanmışlıklarım hemen devreye girerek, ‘etme ağam, yapma paşam, bu kadar saf olmamalısın, her ne kadar bunamaya doğru yürüyen adımlarla yaşanmışlıkların basamaklarından ilerliyorsan dahi. Hiç mi şahit olmadın, söz konusu vicdanın, insansızlığın, kirlenmiş insanlığın sofrasında meze olarak tüketildiğini\'\' gibisinde uyarıldım
Hayde neyse, diyelim ki aklım insanoğlunun aklıselimine yöneldi, yüreğimin öfkesi kabarmıştı, atar damarıyla sıra dışı olan beynime,\'\' yapma koçum, etme aslanım, hiç duymadın mı katledilmiş Anne ve Babalardan geriye kalan Dersimin kayıp kızlarını? , hiç okumadın mı karınları süngülerle deşilen Dersim kadınlarını? ,hiç mi duymadın, Munzur’un derinliklerinden sesi hiç eksilmeyen bir çığlık olan Dersim kızlarımızın dramını? Ama yine de akli selim mi aramak istiyorsun, gider çalarsın vahşetiyle kahpeleşen barbarların kapısını, o zaman bulursun Deccal\'in sofrasındaki başköşede oturtulan çağın aklıselimini \'\'
Bir ara yüreğim beş vakit namaz kılan, hacca giden Tanrının \'\'mümin\'\' insanlarına yöneldi, bu kez de, beynim kudurmuştu varsayılanların dalına konmakta yorulmayan yüreğime,\'\' Hani kızardın öfkelenirdin, olabileceklerden uzaklaşıp reel vadisine koşar adımlarla niye koşmuyorsun, yoksa “Geliye Zilan” yetmiyor mu hatıratlarına? Oo zaman çevir yönünü Saddamların hüküm sürdüğü topraklarda gömülen, on binlercesi yok edilmiş Kürtlerin cesetlerine. Ama yine de tanrının müminlerine derdini anlatmaktan ısrar ediyorsan, Tahrana git, olmadı Şam\'a git, buda mı olmadı ? Ankara’ya git, o zaman görürsün, Mekke’nin şapkasıyla tanrısal gölgelerin gölgesinde Tanrı’ya inat koşacak şekilde tanrılaşan cinali, minali peşrev\'in de imamlaşan müminleri\'\'...
Yüreğim sakinleşmişti, atar damarıyla barış sinyallerini gönderiyordu beyinsel beynimin hücrelerine, \'\'madem ısrarla yazmak istiyorsun Kürtlerin binlerce dramlarından biri olan Halepçe’yi, o zaman bırak Tanrı’ya inat tanrılaşan İslamın müminlerini, es geç çıkarı için her şeyi mubah gören insan oğlunun kirlenmiş vicdanını, bel bağlama 21. yüzyılda dahi katliamlara imza atan akli selimine, kükret şu kalemin mürekkebini, duyursun kürdün çığlığını öncüsüne, kürdü yok etmek ve kendine benzetmek için o kadar düşman varken, sen sen değilsin, sen bana ait olan sensin diyenler o kadar cirit atıyorken, seninle ayni hedefeler ama değişik argümanlarıyla koşanları olur olmazlara kurban etme ne olur diye haykır su kalemini, haykır ki yeni Halepçelerin , Koçgirilerin ,Dersimlerin, yada Barzanların benzeri olacak yeni katliamlar yazılmasın kürdün yüreğindeki Kürt tarihine.
Haykırsın kalemin ve öyle bir özgürlüğe seslensin ki, kürdün özgürlük yüreği özgürlükler vadisinde şaha kalksın. Mezopotamya’nın cefakar kadim halkı olan Süryani gibi halklarla kardeşlik yarışında dans etsinler, Kürdün yüreğine öyle bir seslen ki, dininin özgürlük, imanının yine özgürlük, Kâbelerinin Anavatanı Kurdistan olduğunu öğrensinler bilsinler, öyle bir yazki, her türlü katliam ve zulmün önüne geçmenin anahtarı, Kürtler arası birlikle birlikte Kurdistan’ın diğer kadim halklarına uzatılan ellerin avuçlarında olduğunu öğrenerek gereğini yapsınlar, ha, beni kim dinler ey yüreğim deme sakın, sen yaz yazabildiğin kadar
Halepçe üzerine bir şeyler mi yazacaktım? ah bir yaza bilsem Kocgiriye, Dersime, Barzana, Geliya Zilana ve daha bin bir katliamların olduğu diyarlara giden gelen bu beynim bir mola verip sadece Halepçe\'ye odaklanmış olsa, neler yazılmazdı ki, örneğin Mezopotamya’nın Kurdistan coğrafyasına taşınan soykırım mühendisliğin annatomisini, katliamcılığı zanaat haline getirten ırkın bitmez tükenmez desenlerle yeniledikleri hünerin arka cephesinde yatan hakikatler..
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.