Kürt siyasal arenasının en büyük can sıkıcı hastalığından biri de,her şey rağmen de olsa \"benle başlasın\" siyasal dansının ritimleri can sıkmaya devam ediyor. Her şey “benle gelişsin, benim öngörülerimle çözülsün” ile şahlanan bu can sıkıcı titreşimlerin sonuçları ne yazık ki, IŞİD barbarlığının tüm vahşetini Kürt halkının üzerine boşaltılmasına yaramakla yetinmiyor, ayni zamanda uluslararası diplomasi arenasında baş gösteren yetmezlikleri de göz önüne koymaktan geri durmuyor.
Kürt halkının birliğinden yana yüreği yanan halkımızın yürek burukluğunun devamını da sağlıyor. Ve ne yazıktır ki Kürt halkının ulusal davasının temel ayaklarından birisi olması gereken uluslararası diplomasi eksikliği, yada Kürt halkı olarak birliğe susamış yüreğini, günübirlik siyasal çıkarları temel alan anlayışlarla bertaraf etme atakların sonucu da Kürt halkının ulusal davasının yol güzergahının önünü kapatmakla yetinmiyor, aynı zamanda “sağa dön sola dön”lerle Kürt ulusal siyasetini de sarsıp sersemletiyor.
Ortadoğu’daki yeni yapılanmalarla, kimlerin sofrasına ne tür bir pay düşer hesapları yapan hesapçıların paylaşım sofrasına dörtnal koşarken, katliamlara, sürgünlere, imhalara, inkârların kanlı desenleriyle yüz yılların acımasızlığını arkasında bırakan Kürtlerin,hala da “ben sen” hesaplaşması yada \"günü nasıl kurtarırım\" hesapları içinde olmaları mazlum bir halkın acılarına karşı saygısızlığa devamdan başka bir ifadesi olmuyor maalesef. Aynı zamanda Kürt halkının geleceğini aksi bir toplumsal yapılandırmaya da yol açıyor. Dolayısıyla günceli kovalamakla bir adım ileri, iki adım geri yürüyüşün ötesine geçmeyen bir oyalamayla yüz yüze kalınıyor. Bu nedenlerle bile olsa, Kürtlerin ulusal demokratik arenasındaki değişimde statükocu davranılması sonuçlarından dolayı \"Allahu ekber” ayinlerin seanslarıyla kelle uçuran radikal İslamcıların Kürt coğrafyasında nasıl da saha açtığını IŞİD karanlığıyla bir daha kanıtlanmış olmuyo rmu?
Bu bağlamda, Kürt Ulusal Demokratik Mücadelesi’nin içinde bulunduğu süreç, hayal edilenin ötesinde, birçok olumluluk ile olumsuzlukları bağrında taşımaktadır. Maalesef ve yine de maalesef, olumluyla olumsuzlukların kıyasıya çatışması çok açık göstergeleri olmasına rağmen, pek üstünde durulmadığı görülüyor.Ne zamanki bir çok duvar yıkılır, o zaman hemen başlanır, bu kimin haklı, kimin haksız rol paylaşımına ve yeni taze bir tartışmayla günah keçisine biçilecek günahların desenleşmesine \'sil baştan\' girişilecektir. Yok \"ben böyle dedim, sen şöyle demiştin; ben böyle yaptım,sen şöyle yaptın\" gibi söylemsel eylemlerle safsatalarının gölgesiyle belirsizleşir bir güzelce.
Bilindiği gibi, biz Kürtlerin sorunu çok taraflı işgallerden doğan ilişkilerden ötürü, çok derinlikli ve çok boyutludur. Dolayısıyla çok boyutlu ve çok derinlikli olan böylesi bir soruna karşıda Kürt ulusal siyaseti de değil sadece Kürdistan\'da,dünyanın çıkar sahiplerinin dünyasıyla da kendi ulusal çıkarlarıyla dansa tutuşacak kadar donanımlı olması gerekir. Dolayısıyla biz Kürtlerin temel ve güncel sorunu, Ulusal Mücadele’nin temel prensibiyle birebir uyuşan bir duruşa sahip olmakla beraber, Kürt halkının ulusal demokratik taleplerden yana, tüm renk ve düşüncelerin kendine yer bulabileceği bir siyasal havuzun gerektiği bilincinin ortaya çıkartılıp konulmalıdır..
Ulusal demokratik mücadelenin temel prensiplerinden birisi de,reel gerçekler ile istem ve arzuların ayrı şeyler olduğu bilincidir. Dolayısıyla siyasal öncülerimize düşen, doğal ve haklı arzularını bir yana koyup, dünya ve bölgemizdeki gelişmelerin reel tarafı ile kendi ulusal çıkarları arasındaki orta yolda buluşmayı başarmalarıdır. IŞİD vahşetiyle başlayan ve hala devam eden barbarlık, Kerkük rüyasını gören Türkiye gerceği, Şii kuşağı ekseniyle Güney Kürdistan’ı gözüne kestiren Arab Şiası gibi Kürdistanı çevreleyen tüm tehlikelere karşın, Kürt Ulusal Özgürlük Mücadelesi’nin öncüleri olan siyasal öncülerimizin akıl gücünü ve beyinsel hücrelerinin pencerelerini mutlaka zorlamalıdır.
Dolayısıyla Kürt ulusal hareketi gelişebilmek tarihsel surece not düşürecek gerçeklerle karşı karşıyadır.Zira bahsedilen beyinsel hücrelerin penceresinden neyin içeri girip girmeyeceği, yine bu bahis konusu siyasal önderlerimizin beyinsel işlevleri ile ölçüt olacaktır. Zira, bu yönde esen rüzgarın ritmi, mazlum Kürt Halkı’nın,haklı şarkısını mı kulaklara fısıldayacak yoksa egemen güçlerin egemenlik şarkıları mı mırıldanıp tarihe not düşecek?
Kürt Özgürlük Hareketi’nin en can alıcı sorunu bu hak ve hukuk zorbalığına karşı nasıl bir yapılanma ile gidebileceği sorunudur.
Bu noktada en can alıcı ve gerekli olanın hiç kuşkusuz Kürt Özgürlük Hareketi’nin gerek uluslararası diploması maratonunda, gerekse Kürtlerin ulusal birliğinin gereksinimleri bağlamında tüm renkleri ile bir bütünlük içinde olması gerekliliğidir. Bu anlamda her ne pahasına olursa olsun yada her ne fedakarlıklar adına olursa olsun, Kürt Özgürlük Hareketi bu zorbalığa karşı bir bütün olarak mevzilenmeyi başarmalıdır.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.