Bireysel ihtirasların eşliğinde ve taka tuka dansının ritmiyle her şeyi “ben bilirim, benle çözülür”lerle şahlanan öngörülerin can sıkıcı titreşimleri ne yazıktır ki aklın önünü kapatmakla kalmıyor, aynı zamanda “sağa dön sola dön”lerle toplumları sersemleştirmeye de devam ediyor.
Ortadoğu’daki yeni yapılanmalarla, kimlerin sofrasına ne tür bir pay düşer hesapları yapan hesapçıların paylaşım sofrasına dört nal koşarken, katliamlar, sürgünler, imhalar ve inkarların kanlı desenleriyle yüz yılların acımasızlığını arkasında bırakan Kürtlerin, hala da “ben sen” hesaplaşması içinde olmaları geçmiş acılara karşı saygısızlığa devam ettikleri gibi, geleceğin toplumsal yapılandırmalarına karşıda kötü bir örnektir.
Bir kazıktan diğer kazığa bağlanmaktan öteye geçmeyen Arap baharı diye dillendirilen değişim rüzgarının esintileri, uygar toplumların geleceğini değil de “Allahu ekber” ayinlerin seanslarıyla kelle uçuran radikal İslamcıların iştahını kabartıcı olmaktan öteye geçmediği biliniyor ve görülüyor.Dolayısıyla Kürtlerin düşünsel dünyasındaki bu parçalanmışlık devam ettikçe, kendisine ait olan hak üzerinde hak iddia etmesi zorlanacağı gibi, Ortadoğu’nun başına bela olmaya aday radikal İslamcılığın bu gün itibariyle de Kürdistan coğrafyasında Kürt halkının başına da bela olmayacağının garantisini acaba kim vere bilir ki?
Kendini sadece kendi dünyasının olur veya olmazlarına adayan Kürtler, bin bir bedellerle örülen değerlerin üzerine yönelebilecek karanlıkların önünde duvar olmaktan mahrum kalınacağı muhakkak gibi görülmektedir. Dolayısıyla Kürtlerin duygularında olsun, diğer öğelerin düşünsel dünyasında olsun şahlanacak sağduyu hem Kürtlerin kendisi için hem de diğer halkların başına bela olmaya yönelen radikal İslamcılığın önünün kesilmesi açısından da hayırlara vesile olacaktır.
Gelen gideni aratacak misalinin tüm belirtilileriyle, Ortadoğu halklarının kapısını yumruklarcasına kendini gösteren gelişmeler yaşanırken, hayal kurma bahçesinde uykuya dalarak dünyayı değiştirme rüyasını görenlerin rüyalarına hala da devam etmeleri, dünün yaşanmış geçmişiyle hayra alamet olmadığı nasıl görülmüşse, yarınların geleceğinden de hayra alamet olmayacağı muhakkaktır.
Özlemlerin üzerine her ne örterseniz örtün, her ne kadar ertelerseniz erteleyin, yine de bir yerlerde sızıntı yaparak “ben varım” diye kendini gösterecektir. Çünkü otoriter diktatörlüğün hüküm sürdüğü Ortadoğu’da zalimin tüm zulmüyle örtülen köhneleşmiş düşünsel artıklar su yüzüne çıkmıştır artık. Suyun yüzeyine çıkan bu artıklar halkların algılarında hala da bir umut ışığı olabiliyorsa hayal kurma bahçesinde uykuya dalan hayalcilerin uykusu kaçmalıdır bence.
Reel hayatın “kalk uyan” zilinin sesiyle uyanmaları hem kendilerine hem de uygar insanlığa son bir katkı olur. Aksi taktirde Kürt halkını sarmalayacak karanlıkların yaşatabileceği günahlardan dolaylı suç ortağı olmaktan kurtulmayacaklardır.
Nasirizmin, Milliyetçi sosyalistliğin kuyruğuna yapışan Arap komünist veya sosyalistlerin, Kemalizm’in ilericiliğine taparak anıt kabrine çelenk bırakan Türk komünist yada sosyalistlerin, Mekke patentiyle tarihe bin bir düşmanlıklarla kardeş kavgasını başlatan İslamcılığın, ulusal ve evrensel değerlerin tümünü mezhepsel ayrılıkların kırıntısına kurban eden mezhepçi çıkar gruplarının, düşünsel yada inançsal tohumun kökeninden Kürdler kopmadıkça, bırakalım Ortadoğu’nun tüm coğrafyasında, Kürtlerin kendi coğrafyasında bile huzurlu bir günle tanışmayacağı gibi, tarihin deriliklerine gömülmüş karanlık, çelişik ve karmaşık inançsal motiflerle desenlendirilen düşünsel artıkların sil başta hükümdar olabileceklerle yüzleşeceği kaçınılmazdır.Huseyin Akıncı Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.