Bu ünlü Fars atasözünden hareketle ben de naçizane olarak diyorum ki, Sayın Kek Mesud Barzani’nin Güney Kürdistan’da var olan birikmiş sorunları çözmek üzere almış olduğu reform ve yeniden yapılanma girişimleri oldukça yerinde, tarihi ve büyük takdire değer cesurca alınmış kararlardır. Ayrıca bu kararların uygulanabilir ve sonuç alıcı olabilmesi için, her onurlu Kürdistanlı bu sürece destek vermeli, gelişmelerin ve konunun mutlak takipçisi olmalıdır.
Ancak Güney Kürdistan’daki konuları dışardan izleme ve gözlemleme durumunda olan bizler için bu kararların, daha önceden alınması gerekli gecikmiş kararlar olarak düşündüğümüz ve mevcut durumu zaman zaman yurtseverlik hassasiyetleri içerisinde kendimize göre haklı olarak eleştirdiğimiz dönemler olmuştur. Ayrıca bilinmelidir ki bazı art niyetli çevreler sırf eleştirme adına, eleştirinin dozunu kaçırarak ve bazen de sadece kendi eksik ve yanlışlarını örtebilmek veya beslendikleri merkezlere yaranmak adına, işi bilinçli olarak iftira ve hakaret boyutlarına taşımışlar ve taşımaya da devam etmektedirler.
Oysa, asıl gerçek Güneyli kardeşlerimizin yaklaşık yüz yılı aşan zorlu mücadele süreçlerinden geçerek, içerisinde bulundukları ağır koşullara ve son yüz yılın en zalim diktatörü olan Saddam Hüseyin’e rağmen, özgürlük mücadelesini önemli ölçüde başarıya ulaştırarak, Kürd’lere yani elli milyon Kürd halkına Kürdlerin kendi kendilerini özgürce yönettikleri küçükte olsa federal bir Kürdistan parçasını armağan etmişlerdir.
Kürdistan bölgesel yönetiminde, özellikle DAİŞ saldırılarından sonra su yüzüne çıkan bir takım sorun ve sıkıntılarının doğru bir analizi yapıldığında, görülecek ki bu sorunların kaynağının epey eskilere dayalı olduğudur. Federal yapının oluşumunun üzerinden on üç yıl geçmiş olmasına rağmen, bilinmelidir ki; Güney Yönetimi hala modern anlamda kurumsallaşamamış ise bunun sebeplerinin birçoğu, mevcut yönetimin yetmezliklerinden ziyade, tarihsel ve sosyolojik bir takım sebeplerden kaynaklanmaktadır.
Kürdistan’ın Güney parçasında, yüz yıllarca yerleşik yaşamdan mahrum, eğitim ve öğretim sisteminden yoksun ve üretim kültüründen uzak bir toplumu disiplinize etmek ve o toplumda kurumsallaşmayı sağlayabilmek, dünyadaki en zor işlerden sayılmaktadır. Böylesine temel sebeplerin yanında, süreklilik arz eden düşman saldırılarına da kahramanca direnerek ayakta kalabilmiş bir başka halk gerçekliğine rastlamak mümkün değildir. Unutulmamalıdır ki, bu ağır ve zorlu koşullar altında Güney Kürdistan yönetimi tüm uğursuz düşman saldırı ve kışkırtmalarına karşılık, Sayın Mesud Barzani’nin insanüstü gayreti, sabrı ve cesaretiyle iç ve dış hasım güçlere rağmen aşık olduğu ülkesini yönetebilmektedir.
Mevcut duruma gelirsek, elbette ki her yurtsever namuslu ve duyarlı Kürd bireyinin başta Güney Kürdistan’da ki durum olmak üzere, yönetim kadrolarının yetmezliklerinden kaynaklı eksik ve yanlışlardan dolayı halkımızı yönetme iddiasında olan veya farklı yönetim kademelerinde ki siyasi lider ve kadroların yanlışlarını eleştirme hakkı vardır. Ancak bu haklı ve doğal eleştiri hakkımızı kullanırken geçmişten günümüze yaşanmışlıkları ve mevcut şartları doğru değerlendirip, eleştiri ve önerilerimizi makul, saygılı ve insaf ölçüleri içerisinde tutmamız gerekmektedir. Konuya doğru yerden baktığımızda, tüm eleştiri, öneri ve değerlendirmelerimizi yaşanmış iki ayrı dönemi dikkate alarak ortaya koymak zorundayız;
Birinci Dönem, Geçmiş yaşanmışlıklarla ilgili, İkinci Dönem ise günümüz de ki yaşanmışlıklarla ilgilidir.
Birinci Döneme ait sorunlar;
Yüzlerce yıllık yerleşik yaşamdan mahrum olan bir halk gerçekliği, İnsan gelişiminin vazgeçilmezi olan eğitim ve öğretimden yoksunluk, Kendine ait üretim alanları ve milli sermayeden mahrum durumda olmak, En önemlisi de sömürgeci güçlerin aralıksız saldırılarının muhatabı olmak.
İkinci Döneme ait sorunlar;
Merkezi Irak hükümetinin, federal yapıyla yapmış olduğu akit ve kurallara bağlı kalmayarak Kürdistan bölgesine uyguladığı ekonomik ambargolar, Sömürgecilerin kışkırtmış olduğu DAİŞ barbarlarıyla iki yılı aşkın süren ağır savaş koşulları, Bölgesel yönetimin tek gelir kaynağı olan petrol fiyatlarında ki beklenmedik düşüşler, Farklı hasım merkezlerin talimatlarıyla hareket eden Kürd parti ve örgütlerin tutumu, Yönetim erkini kullanarak rüşvet, hırsızlık ve yolsuzluk yapan seviyesiz kişi ve çevreler.
Yukarıda özet olarak izah etmeye çalıştığım bu olağan üstü olumsuz koşullara rağmen ve her biri ayrı bir yazı konusu olacak sorunlara bakacak olursak, Sayın Mesud Barzani’nin başında bulunduğu Güneyli yönetici kardeşlerimizin hangi zorlukları yaşadıklarını ve ayrıca kendisine Kürdüm diyen ve siyaset sahnesinde olma iddiası taşıyan çevrelerin, içinden geçmekte olduğumuz bu kritik süreçte neler yapmaları gerektiği gün gibi ortadadır.
Bu anlamda mevcut tüm sorun ve zorluklara rağmen Kürdistani inancından, cesaretinden ve sabrından zerre kadar geri adım atmayarak ve tüm yaşamını Kürd halkının özgürlük mücadelesine adamış Sayın Mesud Barzani ve ekibinin başlatmış olduğu reform ve yeniden yapılanma çalışmalarına destek olmak, katkı sunmak, kendisine Kürdüm diyen ve Kürdistani bir mücadele içerisinde olduğunu iddia eden her Kürd bireyi ve siyasetçisinin tarihsel ve onursal görevi olmalıdır.
Sonuç olarak Kürdistan’ın dört parçasında ki Kürdlerin kaderinde oldukça önemli değişim ve gelişmelere neden olacak olan bu reform ve yeniden yapılanma mücadelesinde, herkesin tarihi ve vicdani görevini yapmak üzere, Sayın Kek Mesud Barzani’nin yanında ve arkasında durması dilek ve temennilerimle…
Saygılarımla,
M. Hüseyin TAYSUN – 23/03/2016, İstanbul
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.