Herhangi bir milletin işgal sonrası ele geçirmiş olduğu coğrafya parçasında devletleşerek egemenliğini kalıcılaştırıp pekiştire bilmesinin en önemli öğelerinden birisi ele geçirdiği toprak parçasında demografik yapıyı kendi lehine değiştirip düzenlemek, ikincisi ise zora dayalı iç sürgünler vasıtasıyla yerleşik halkların mensuplarını ülkenin farklı yerlerine serpiştirerek asimilasyon olgusunu olabildiğince hızlandırmaktır. Bu iki temel uygulamadan murad edilen topraklarını işgal ettikleri yerleşik halkların değerleriyle oynayarak gücünü azaltmak, aile yapılarını dağıtmak, milli ve kültürel reflekslerini zayıflatmak ve muhtemel direniş hareketlerini kolaylıkla bastırmak, kontrol altına almak en son olarak da gerektiğinde son darbeyi indirerek ezmektir.
Kürdistan ülkesini yüzyıllardır işgal altında tutan ve bu coğrafyaya ait olmayan orta asya kaçkını Türklerinde ülkemizdeki uygulamaları yukarda tarifini yapmaya çalıştığımız şekilde yürütülmekte ve özellikle de Ak parti iktidarı ile birlikte bu ırkçı uygulamaların hız kazandığı çok belirgin bir biçimde görülmektedir.
Coğrafyamızın yerleşik halklarının kanı, alın teri, emeği ve büyük fedakarlıkları sonucu Türklerin vatanı haline dönüştürülen T.C Devlet sınırları kurtuluş savaşı sonrasında yerleşik halklara yönelik zorba uygulamalar sonucu bölgenin kadim halklarına zindan edilirken, aynı topraklar bizzat Mustafa Kemalin marifetiyle Selanik, Balkan ve Kafkas devşirmelerine Cennet vatan haline getirilmiş, yapılan tüm haksızlık ve zorbalıklara rağmen kendi topraklarında ısrarla kalmayı önüne koymuş olan Kürdler ve diğer bazı milletler devşirmelerin yönettiği T.C devletinde adeta sığınmacı birer köle durumuna düşürülmüşlerdir.
Atatürk’ün ölümü ile birlikte bir dönem durağanlaşan davet edilmeli göç dalgaları Kenan Evren ve ekibinin yapmış olduğu faşist darbe sonrasında yeniden gündeme alınarak bu sinsi strateji: Demirel, Özal ve Tansu Çiller dönemlerinde Afganistan, Bulgaristan ve Azerbaycan’dan getirtilen göçmenler vasıtası ile inanılmaz bir yükselişe geçmiştir. İçinden geçmekte olduğumuz süreçte Erdoğan’ın depreşen Türkçü, Osmanlıcı damarıyla birlikte Ak Parti iktidarı ile Türklerin Orta Asya bölgelerindeki son kalıntılarına da T.C Devletinin kapıları ardına kadar açılarak Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Türkmenistan lılara ayrıca da Suriye ve Irakta ki savaş bahane edilerek buradaki Türkmenlerinde çok bilinçli bir biçimde T.C Devlet sınırları içlerine büyük gruplar halinde taşınmakta olduğu görülmektedir.
Farklı ülkelerden T.C Devlet sınırları içlerine sistematik bir biçimde taşınan/davet edilen bu büyük gruplara ülkenin tüm kaynakları seferber edilerek istihdam sağlanmakta, iş alanları açılmakta ve böylece başta Kürdler olmak üzere diğer halkların aleyhine ülke demografisi değiştirilmektedir. İşgalci T.C Devletinin kendi geleceğini garanti altına almaya yönelik ve aynı zamanda Kuzey Kürdistan da Kürd nüfusunu dengelemeyi amaçlayan bu sinsi proje adım adım ilerletilirken ülkemizde kırk yıldır sürdürülen kirli ve kanlı savaş nedeni ile Kürdler kendi topraklarında ya yoksulluğa terk edilmekte yada kendi Ata topraklarını terk etmeye zorlanmaktadır.
Bu herkesin gözleri önünde uygulana gelen duruma karşılık Kürd siyasi çevrelerinin hiçbir önlemi ve projesi olmadığı gibi ne yazık ki Kürdler adına mücadele verdiklerini söyleyen siyasi yapılar ya T.C Parlamentosunda birkaç sandalye kapmak veya mevcut avantajlarını korumak üzere bazı karanlık çevrelerle iş birliği yapmanın sevdasıyla yanıp tutuşmaktadırlar. Oysa geçmişte ve bugün görüldüğü gibi yarınlarda da peyderpey coğrafyamıza taşınan devşirmeler Kürd özgürlük mücadelesi önünde en büyük engeli oluşturacakları ve uzlaşmaz ırkçı tutum takınacakları kesinlik arz etmektedir. Sömürgeci egemenlerin bu sinsi, lanetli ve Kürdleri eritmeye hatta yok etmeye yönelik projelerine karşılık Kürd siyasi çevrelerinin herhangi bir proje sahip olmadıkları oldukça ciddi bir biçimde sorgulanması gereken bir durumdur.
Sömürgecilerin yarattıkları gerçek ve ya sanal gündemlerin peşinden koşmayı kendisine meslek edinmiş Kürd siyasi çevrelerinin bir nebze dikkatini çekmek üzere aslında yıllardır üzerinde çalışmakta olduğum ve kitaplaştırmak için çalışmalarını sürdürdüğüm bu konuyu özet olarak kaleme almamın sebebini okurlarımın bağışlanmasına sığınarak bir amiyane tabirle herkes gider Mersin’e bizimkiler ise hep gidiyorlar tersine Atasözüyle tanımlamak istiyorum. Güney’de ve Güney Batı da Kürdistanı özgürleştirmek ve Kürdlere onurlu bir ülke yaratma uğruna her gün onlarca Kürd Peşmergesi ve savaşçısı Şehit düşerken Kuzey Kürdistan da Kürdler adına siyaset yaptığını söyleyenlerin hala kendi egoları ve küçücük çıkarları uğruna tam da Kürdlerin birliğinin tarihi bir zorunluluk olduğu dönemde Partilerden Örgütlere, Örgütlerden gruplara, Gruplardan da Grupçuklar çıkarma yarışında birbirlerini zorluyor olmalarına makul bir anlam yüklemek mümkün olmamaktadır.
Doğu Kürdistan da ki her iki KDP’nin birleşme çabalarını Kuzey Kürdistan da ki saksıda çiçek gibi durmaktan veya PKK’nin yanlışlarını onaylamaktan başka hiçbir ciddi işlevi olmayan yapılara örnek olması dilek ve temennilerimle.
Bıji Kürdistan Bıji Yekitiya Gele Kurd
Saygılarımla:
01.10.2015 İSTANBUL
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.