XIX.yy’ın başlarında filozof Auguste Comte tarafından pozitif bilimin bir alt dalı olarak Sosyoloji (toplum bilimi) disiplini kurulunca, geleneksel tanımlamalar giderek yerini bilimsel tanımlamalara bırakmak durumunda kaldı. Toplum bilimi; bireyler arasındaki ilişkilerden tutun, küresel ölçekteki toplumsal ilişkilere kadar, disiplin yelpazesini geniş bir alana yaymıştır. Sosyoloji biliminin alanına giren her olgu, bilimsel temeller ölçüsünde tanımlanır ve sıfatlanır. Pozitif bilim bunu gerektirirken, bilimsellikten uzak tanımlamaların tümünü reddeder. Geri kalmış toplumların gelişmesine doğası gereği ters orantılı olan feodal ve teolojik kurumsal statülerden Seyyid’lik ve Şeyh’lik gibi pek çok edinilmiş ve kazanılmış geleneksel statüler bulunmaktadır. Toplum biliminin bu tür statülere bilimsel açıdan yaklaşması realitesi, bugüne değin toplumsal alandaki uydurulmuş birçok geleneksel sıfatlandırmayı çürütüp konuyu sağlıklı ve bilimsel ölçütlere uyarlamıştır. Toplum bilimi, feodal toplum statülerinin realitesini incelerken iki tür statüyle karşılaşmaktadır. Bunlardan biri edinilmiş statü, diğer ise kazanılmış statüdür. Edinilmiş statü doğuştan itibaren elde edilirken, kazanılmış statü ise, kişinin zaman sürecinde kendi çabasıyla elde ettiği bir statü türüdür. Örneğin; seyyid’lik statüsü soybağı’ndan (neseb) yani doğuştan itibaren gelirken, şeyh’lik statüsü ise, zaman sürecinde yapılan eğitimle kazanılmış bir statüdür. Yani, seyyid’in çocuğu seyyid sayılırken, şeyh’in çocuğu şeyh sayılamamaktadır. Bilimsel tanımlamanın tam aksine, geri kalmış feodal toplumların tanımlamasına göre ise, şeyh’in çocuğu da şeyh sayılmaktadır. Oysaki bu tanımlama tamamen uydurulmuş ve abartılmış bir tanımlama olduğunu belirtikten sonra, gerçekte seyyid varmı-yokmu muammasına aşağıda genişçe değinmeğe çalışacağız.