Mevcut yaşam standartlarının çok ötesine geçen, sarı sendikalı, kalın enseli kamu işçilerinin lüks yaşantılarına her alanda şahit olmaktayız. Ankara’daki şatafatlı genel merkezlerinden tutun, son model makam ve özel araçlarına kadar, hepsi lüks ve ihtişamlıdır. Adeta zengin holdingleri aratmayacak ölçüde plütokratik izler taşır. Dolayısıyla kendi öz sınıfından oldukça kopuktur. Kendi bireysel menfaatleri uğruna hiç bir zaman susmazlar ve doydukça miting alanlarında durmadan bağırırlar. Aslında yükselen gür sesleri tamamen tokluklarındandır. Sahiden aç ve ezilen emekçinin sesine daima kulak tıkarlar. Geleneksel sarı sendika kompradorları, 1 Mayıs günlerinde son model arabalarını sokak aralarına zula yaparak, Grand-toilette giyinmiş şekilde miting alanlarına inerler. Bazen Ankara Tandoğan Meydanı’nı, bazen de Sıhhiye ve Kızılay meydanlarını hıncahınç doldururlar. Kalın enseli, sarı sendikalı kamu işçisi ve temsilcileri miting biter bitmez son model arabalarıyla Gölbaşı yolunda peş-peşe lüks restoranlara doğru yol alırlar. Daha sonra, içkili lüks restoranlarda demlenirken süren masa muhabbetleri; kimin arabası daha pahalı, kimin dairesi daha lüks, kim daha klas semtte ikamet ediyor gibisindendir. Hatırı sayılır oranda rant getirisi olan milletvekilliği ve sendika başkanlığı koltuğunu kapabilme ayak oyunlarıyla, kim nerde ne koparabilir konusu üzerine koyu muhabbetleri sürüp gider. Daha sonra ödedikleri astronomik masa hesabıyla böbürlenirler. Diğer yandan, ezilen işçi sınıfının ağır bedeller ödeyerek yarattığı “1 Mayıs” gibi kutsal günleri adeta istismar eden bu tipler, yılda sadece bir saat meydanlara inerek olayı fırsat ve rant kaynağına çevirirler. Asla nasır bağlamamış o pamuk gibi ellerinin parmak uçlarıyla tuttukları döviz ve pankartlarda, ezilen gerçek işçi ve köylü sınıfının simgesi haline gelen, orak çekiç, buğday başağı, makine dişlisi ve havaya doğru sıkılıp yükselen zincirli kocaman iki yumruk istisnasız çizilidir. O yumrukları kocaman iki karpuz kadar çizerler ki, beslendikleri rant kaynağını biraz daha ürkütüp, korkutup ücretlerini katmerli alabilsinler. Ey sarı sendikalı kamu işçisi, o yumruklar ki, günün birinde Kawa’nın balyozu gibi senin de kafana inmesini istemiyorsan sadece kendi katmerli ücretin için değil, ırgat statüsünde bile sayılmayan ve sosyal adaletsizliğin pençesinde inim-inim inleyen, güvencesiz, aşsız en az 30 milyon işsizin hakkı için de kullanmalısın. Ama bu sosyal adaletsizlik hiçbir zaman seni ilgilendirmedi. Ülkenin varoşlarını çepe-çevre saran kavruk yüzlü, aç, susuz ve çaresiz insanların, derme-çatma barınaklarda verdikleri yaşam mücadelesi, hiçbir zaman seni ilgilendirmedi. Bir dilim ekmek uğruna, bedenini satan milyonlarca kadının onuru ve dramı seni hiçbir zaman ilgilendirmedi. Sosyal adaletsizliğin yarattığı, karanlık sokakların yalın ayaklıları çöpten beslenirken, bitmek ve tükenmek bilmeyen o dramları seni hiçbir zaman ilgilendirmedi. Sokak ortasında işlenen binlerce faili meçhul cinayetler seni hiçbir zaman ilgilendirmedi. Kimliği, dili, kültür ve tarihi yok sayılan Kürd’ün feryadı-figanı seni hiçbir zaman ilgilendirmedi. İnancından ötürü ötekileştirilen alevinin ezilmesi ve yok sayılması seni hiç ilgilendirmedi. Ama, sadece aldığın yüksek ücreti ikiye katlatıp lüks yaşamını sürdürebilmek ilgilendirdi seni. Telaşlanmana gerek yok, zaten devletin yasaları senin dolgun ücretini garantilemiş durumda. Yani mal sağlam ellerde. Sen sisteme, sistem sana muhtaçtır. Dolayısıyla dayanışmanız öteden beri iyi bilinir. Çünkü, tüm ezilenlerin vahşi kapitalist sisteme karşı, dayanışma ve birlikte mücadele etme günü olan 1 Mayıs ruhunu hiçbir zaman hissetme gereği duymadın. İşçi sınıflıyla dayanışma yapamayacağın kadar araya çelikten duvarlar ördün, hem de oldukça kalın bir duvar. Devrimci emek dayanışması senin kişisel çıkarına ters düştüğünden onu bir öcü gibi gördün. Unutma ki insanca yaşamak, mücadele ve dayanışma ruhuyla mümkündür. Tabiî ki, bu ruh pratiğe dönüşmediği sürece, işlevsizleşir ve ölür. Tıpkı senin ölen ruhun gibi. Çıkarınla uyuştuğundan gerçek işçinin ter ve emek kokan o kutsal ve yalın şapkasını gasp ederek, üstündeki İtalyan kumaşından dikilmiş takım elbisene tezat pozlar verip elinde megafonla çıkarsın kürsüye ve dilin döndükçe devrimci işçi sınıfının kutsal argümanlarını arsızca kullanıp ama kendi söylediklerine asla inanmadan bağırırsın, hem de avazın çıktığı kadar. Meydanlardaki o sivri söylemlerinle, gerçek düşüncen ve yaşam tarzın arasında fizan kadar bir uçurum vardır. Ezilen işçi ve köylü sınıfının devrimci dayanışmasını yansıtan kutsal sloganları gasp ederek, kendine malzeme üretmeğe hep devam edersin. Mercedes ve Jaguar gibi lüks arabalara sahip olan ey sarı sendikalı kamu işçisi, işverenden de daha burjuvazi bir yaşam biçimiyle iç-içe oluşun senin işçi sınıfıyla asla ilintinin olmadığını ispatlayan koca bir kara fotoğraftır. İşçi sınıfının karakteristik yapısı ve temel amaçlarıyla asla örtüşmeyen o kuyrukçuluğun ve oportünistliğin doğrultusunda “söke-söke alırız” şeklinde attığın sloganların eşliğinde ara-sıra yaptığın eylemciklerle parasal servetine servet katmaya devam ediyorsun. Ülke somutunda, zaten sökmüşsün sökeceğin kadar, hem de ciğerine kadar. Hemde hiç bir lokmayı sökemeyenleri görmezden gelerek, durmadan kendin için sökmeğe devam ediyorsun. Hatırı sayılır maaş, ikramiye ve mesai ücretiyle beraber, neredeyse genel müdürün aylık ücretini geride bırakacak bir dolgun ücrete çöreklenmişsin. Ev, araba, sahil kıyılarında bir yazlık ve çocuğuna yarattığın eksiksiz bir eğitim ve yaşam imkânı vs. Elde ettiğin ekonomik doyumsuzlukla aldığın Togo marka iskarpininle gerçek işçi sınıfının yarattığı evrensel değerlerin kutsal ruhu üzerinde arsızca yürürken, gözlerindeki gayri sahici işçi ezikliğini yansıtan o sahte bakışlarını gören gerçek emekçiler, bu ülkede işleyen sosyal adaletsizlik çarkının son surat dönüşüne dehşetle bakarlar. Sen, ey sarı sendikalı kamu işçisi, belki vicdanının sesini az da olsa duyabilmen açısından, sadece bir kerecik olsun, dünya işçi tarihine dönüp bir bak. Dünya işçi tarihinin şanlı sayfalarına baktığında göreceksin ki; 16 saatlik iş gününü 8 saate indirebilmek için, 1886 tarihinde ikiyüzbin Amerikalı işçinin, Chicago kentinde başlattıkları genel grev nedeniyle, birçok işçi liderinin idam edilmesi, on binlercesinin işten atılması, birçoğunun saldırgan güvenlik güçlerince atılan bombalarla ölmesi yada yaralanması gibi ağır bedeller ödeyen emek ve dayanışma ruhuna sahip devrimci işçiler göreceksin. Diğer yandan, 1905 ve 1917 devrimlerinin temel dinamikleri olan Rus emekçi sınıfı, üretimden gelen gücünü kullanarak, asırlarca hüküm süren koca Çarlık monarşizmini alaşağı ettiğini göreceksin. Çarlık hanedanı döneminde de bu işçiler ücret alıyorlardı, dolayısıyla hanedana dokunmayabilirlerdi de. Ama sosyal-dayanışma ve emek duygusu onları devrimci bir eylemliğe zorlamıştı. Bu nedenle dünya çapında Proletarya devrimi, üç çeyrek asır gibi uzun bir süre ayakta kalabilme başarısını ortaya koydu. Böylece, işçi sınıfının estirdiği özgürlük rüzgârı, dünyanın neredeyse yarısına yakınını etkisi altına alarak, ezilenlerin sesi ve soluğu olmayı başardı. Tarihin sayfalarını karıştırdıkça, dünyadaki örgütlü, sendikalı işçinin pek çok sayıda başarılı ve onurlu mücadelesiyle karşılaşmak mümkündür. Çünkü örgütlü işçi, üretimden gelen gücünü kullanarak, ülkedeki siyasi, iktisadi ve sosyal çarpıklığı tersyüz edebilecek ölçüde güç sahibidir. Peki, bu ülkede yaşayan “statik sarı sendikalı kalın enseli kamu işçisi” üretimden gelen örgütlü gücünü, hala ülke sorunlarından uzak tutarak, sadece kendine yüksek ücret talep etmek uğruna kullanmaya devam mı edeceksin? Bu ülkedeki tek sorun, senin ücretinin yükseltilmesi sorunumudur? Evet, senin temel odağında birçok can alıcı sorun olması gerekirken, kabaran iştahın seni sadece yüksek ücrete yönlendirecek kadar temel amacından saptırmıştır. İktidarların antidemokratik politikalarına karşı üretimden gelen gücünü kullanmadığın için, iktidarların işlediği suçlara ortak olduğunu bilmelisin.
Bir kez daha, kapitalist sistemin her türlü baskısını ve onun kuyrukçusu sayılan sarı sendikalar ile duyarsız kamu işçisinin tutarsızlığını reddederken, gerçek emekçinin, köylünün ve özetle tüm ezilenlerin direniş günü olan “1 Mayıs” bayramını kutluyoruz…
Mustafa BALBAL
1 Mayıs 2021 - ANKARA
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.