Arap dünyası, teslimiyetini zafer diye kutluyor

Gazze anlaşması, birçok Arap ve Müslüman ülke tarafından “diplomasi zaferi” olarak sunulsa da, gerçekte İsrail’in hedeflerini büyük ölçüde gerçekleştirdiği, Filistin’in meşru taleplerini ise geri plana ittiği bir düzenleme olarak görülüyor.

10 Ekim 2025 - 18:58
10 Ekim 2025 - 18:58
 0
Arap dünyası, teslimiyetini zafer diye kutluyor

Gazze anlaşmasının hazırlanmasına katkı veren Suudi Arabistan, Mısır, Türkiye, Ürdün, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar, Pakistan ve Endonezya gibi ülkeler, kendi medya organlarında anlaşmayı “diplomasi zaferi” ve “barışın başlangıcı” olarak sundu. Ancak bu söylem, İsrail’in Gazze’de yol açtığı büyük yıkımın ardından, çatışmaların sona ermesini her türlü meşru talepten daha acil bir ihtiyaç hâline getirdiği bir döneme denk geldi.

Anlaşmanın içeriği, Filistinlilerin temel hakları açısından ciddi adaletsizlikler barındırıyor. Bu “barış” anlatısı, aslında söz konusu ülkelerin Filistinlileri ve Hamas’ı bugünkü noktaya kendilerinin getirdiği gerçeğini örtüyor.

Bu ülkeler bir yandan İsrail’e karşı gerçek baskı tedbirleri almaktan kaçınarak, kimi zaman doğrudan destek verirken; diğer yandan Hamas üzerinde yoğun diplomatik baskı kurarak anlaşmayı kabul etmeye zorladı.

ABD ve İsrail’in vizyonuyla örtüşen bu tutum, Donald Trump dönemindeki “Yüzyılın Anlaşması” planının güncellenmiş bir versiyonu gibi duruyor. Amaç, Gazze’deki ateşkesten çok daha öte: Ortadoğu’da direniş eksenini zayıflatmak ve “ılımlı ülkeler” olarak anılan yönetimlerin bölgesel ağırlığını artırmak.

Bu süreçte hedef yalnızca Hamas’ı değil, direniş hattındaki tüm yapıları tasfiye etmek. Böylece İran öncülüğündeki direniş ekseninin etkisinin azaltılması ve savaş öncesinde kesintiye uğrayan Arap-İsrail normalleşme sürecinin yeniden canlandırılması amaçlanıyor.

ABD’nin Irak’a uyguladığı baskılar, Suriye ve Lübnan’daki gelişmeler, bu yeni dönemin ilk işaretleri. Tüm bu tablo, ABD, İsrail ve bazı Arap ülkeleri arasında henüz resmen ilan edilmemiş bir ittifakın şekillendiğini gösteriyor.

Riyad’ın Filistin politikasında da değişim gözleniyor. Suudi Arabistan, İsrail’le normalleşmenin ancak bir Filistin devleti sürecinin başlamasıyla mümkün olacağını söylese de, İsrail hükümeti bu fikre tamamen karşı. Bu durumda Riyad’ın bu hedefe ulaşmak için hangi baskı araçlarına sahip olduğu şüpheli.

Sonuç olarak, diplomasinin “zaferi” olarak sunulan bu anlaşma, İsrail’i gerçek bir Filistin devletine razı etmediği sürece bir başarı sayılmaz.

İsrail, hedeflerinin çoğunu gerçekleştirdikten sonra savaşı bitirmeye neden karşı çıksın? Esirlerini geri alacak, Gazze’deki askeri varlığını sürdürecek ve direnişin silahlı kanadını etkisiz hâle getirecek.

Filistinlilerin tehcir planının ertelenmesi ya da iptali bile bir “kazanım” değil, ancak direnişin ve Mısır’ın kendi iç nedenleriyle göç planını reddetmesinin sonucudur.
Ne Arap diplomasisinin ne de Türkiye’nin bunda belirleyici bir payı vardır.

Türkiye, aksine, Hamas’a en sert baskıyı uygulayan ülkelerden biri oldu. Aynı zamanda savaş sonrası Gazze’nin yeniden imarında rol kapma hesabı yaptı.

Sonuçta Arap ve Müslüman ülkeler, Filistin’i bir zamanlar toptan satmışlardı; bugün ise onu parça parça devretmeye hazırlanıyorlar.

Kaynak: YDH

Bu haber toplam 2088 kişi tarafından görüldü.
Son güncellenme: 20:59:15