HDP’nin bir kurumu olan DTK’nın 24 Nisan 2022 tarihinde tertiplediği Ermeni soykırımı konulu anma konferansına Elizabeth isminde Ermeni bir kadın konuşmacı olarak davet ediliyor. Kadın, Kürd dinleyicilerin gözünün içine baka-baka, Ermeni’lerin Kürd’ler tarafından soykırıma uğratıldığını, Kars’tan Diyarbakır’a kadar uzanan Kürd coğrafyasındaki yerleşkelerden çoğunun ismini sayarak, tüm yerleşkelerin gerçek sahibinin Ermeni’ler olduğunu, er yada geç, yurtlarına kavuşacaklarını söylüyor.
1915 Ermeni tehciri sürecinde vuku bulmuş olayların her yıl dönümünde, İttihat Terakki iktidarı tarafından soykırıma uğratıldıklarını söyleyen Ermeni’lerce anma etkinlikleri yapılmaktadır. Bu olağan bir durumdur. Bu görüşü kabul eden pek çok toplum bu anmalara katılır ve bu trajik günün anlam ve önemi paylaşılır. Birçok Kürd’ün de bu anmalara katıldığı ve bu trajedinin anlam ve önemini paylaştıkları görülmektedir. Ancak Kürd’ler tarafından şuursuzca önemi paylaşılan sözkonusu trajedi doğrudan Kürd’lere mal edildiği için bu anmalara katılan her Kürd’ün ulus bilincinde mutlaka bir eksiklik aramak lazım. Dolayısıyla söz konusu sürecin tarihsel sosyolojisi ile neden ve sonuçlarını bilmeyecek kadar ulusal kimliğine yabancı olduğu gibi, Ermeni’lerin Kürd halkına karşı gerçekleştirmeğe çalıştığı komplonun birer parçası haline de gelmektedirler. Çünkü yapılan her anmada, temel hedef saptırılarak, soykırımın Kürd’lerce gerçekleştirildiği konusunda etik dışı iddialar ileri sürülmektedir.
HDP’nin bir kurumu olan DTK’nın 24 Nisan 2022 tarihinde tertiplediği Ermeni soykırımı konulu anma konferansına Elizabeth isminde Ermeni bir kadın konuşmacı olarak davet ediliyor. Kadın, Kürd dinleyicilerin gözünün içine baka-baka, Ermeni’lerin Kürd’ler tarafından soykırıma uğratıldığını, Kars’tan Diyarbakır’a kadar uzanan Kürd coğrafyasındaki yerleşkelerden çoğunun ismini sayarak, tüm yerleşkelerin gerçek sahibinin Ermeni’ler olduğunu, er yada geç, yurtlarına kavuşacaklarını söylüyor. Söz konusu kadın, Ermeni’lerin öteden beri savundukları bir iddianın adeta sözcüsü gibi konuşmaktadır. Oradaki DTP’li Kürd’lerden bir-iki kişinin tepkisi dışında, herkes bu Ermeni kadını can kulağıyla dinleyip söylediklerini ya tasdik ediyor, yâda söylenenlere sessiz kalıyor. Bu, Kürd’ler açısından anlaşılır ve kabul edilebilir bir durum değildir. Ermeni katliamını konu edinen konferanslar düzenleyenler, Ermeni’ler tarafından soykırıma uğratılan 800 bin Kürd için neden herhangi bir etkinlik düzenlemiyorlar? Bu düşündürücü bir durumdur!
1915 Rus işgali sırasında Rus ordusunda görevli olan Abdurrezak Bedirhan Bey’e ait olan ve Prof. Dr. Celilê Celil’in çevirisini yaptığı “Abdurrezak Bedirhan Otobiyografya” isimli eserde, General Antranik Paşa komutasındaki Ermeni çetelerin 1916 tarihinde Rus ordusuna öncülük ederek, Kürd’lere karşı gerçekleştirdiği Kürd soykırımına ilişkin ciddi bilgiler mevcuttur. Örneğin, Ermeni çetelerce Kürd soykırımının daha önce tasarlandığı ve bir katil psikolojisiyle nasıl hareket ettiklerinin de ipuçlarını bulunmaktadır. Örneğin, Van Görentaş mıntıkasındaki Şeyh’ler tarafından kurtarıldıklarını söyleyen yerleşik Ermeni’lerden bazılarının, Şeyh’lerin öldürülmesine engel olmaya çalıştıkları için, Ermeni çeteler tarafından kendi insanını bile hunharca öldürebildiklerini gözler önüne sermektedir. Ermeni çeteleri, o dönem Kürd’lere karşı iyi duygular besleyen Ermeni’leri bile hunharca öldürebiliyorsa, buna göre ne kadar Kürd’ü nasıl ve hangi duygularla öldürdükleri açıkça anlaşılmaktadır.
Takriben 800 bin Kürd’ün soykırıma uğratılması, bir milyonu aşkın Kürd’ün topraklarından sürülmesine neden olan Ermeni çetelerinin katliam kronolojisi “Kürdistan 1919 Bimbaşı Noel’in Günlüğü Edward William Charles Noel” isimli eserde eksiksiz şekilde yer almaktadır. Yine Ermeni çeteleri tarafından gerçekleştirilen Kürd soykırımına ilişkin reel kronolojik bilgiler aktaran ABD başkanı Woodrow Wilson, Rus General Mayewski, Dr. Nuri Dêrsimi, Amerikalı Dr. Usher, İngiliz Binbaşı E.W.C. Noel, Ermeni asıllı yazar ve siyasetçi Garo Sasuni ile birçok ünlü kişinin Kürd soykırım konusunda sundukları veriler, Ermeni’lerin gerçekleştirdiği Kürd soykırımının ürpertici boyutunu ortaya çıkarmaktadır.
1915-16 yıllarını kapsayanf1 olayların odağındaki Kürd-Ermeni-Osmanlı ilişkileri örgüsü bir bütün olarak irdelenirken, bu güne değin bu yönde dayanaklı yâda dayanaktan yoksun, pek çok sav öne sürüldü. Ermeni tehciri ve katliamının hangi figür ve hangi otoritenin ne amaçla yaptığı tüm somut neden ve belgeleriyle ortada iken, konuyu başka yöne saptırılmasına hizmet eden maksatlı pek çok savın da öne sürüldüğü görülmektedir.
Bu tür dayanaktan yoksun savları öne sürenlerden birçoğu yine, Ermeni yazarlardan ibarettir. Söz konusu Ermeni yazarların öne sürdüğü temelsiz iddiaları Ermenistan devletinin bu doğrultudaki resmi ideolojisini de biçimlendirmektedir. Ancak, katliama uğrayan yaklaşık 800,000 mazlum Ermeni insanının ölümü, Ermenistan devletinin resmi ideolojisi tarafından sanıldığı kadar önemsenmemektedir. Çünkü Ermenistan resmi ideolojisinin temel amacına bakıldığında, vuku bulmuş fiziki trajedinin arkasına sığınarak, batı Asya’daki devasa Kürd coğrafyasını “Batı Ermenistan” olarak hedeflemektedir. Bu nedenle, Ermeni diasporası ile Raymond Kevorkian gibi birçok ırkçı Ermeni araştırmacı-yazarlar, vuku bulan bu trajik kitlesel fiziki katliamın müsebbiplerini görmezden gelmiştir. Hiçbir muhtariyeti olmayan Kürd’leri şuursuzca sorumlu göstererek katletmiştir. Ermeni’lerin Kürd toprakları üzerindeki emelleri böylece ifşa olmaktadır.
Temelsiz iddialar doğrultusunda hareket eden Ermeni’ler 1915’te İttihat Terakki iktidarının kendilerine uyguladığı katliamın tıpkısını 1990’ların hemen başlarından itibaren, iki bin yıldan beri orada meskun olan Kızıl Kürdistan Kürd’lerine karşı uyguladı. Kürd’lerin neredeyse tamamına karşı bir soykırım harekatı başlatarak on binilerce Kürdü kış ortasında karlı mırov dağına sürdü. Böylece 15 bin Kürd sığındıkları karlı dağlarda donarak öldü. Diğerleri ise uçaklarla bombalandı. Ezidi Kürd’lerin dışındaki diğer Kürd’lerin bir kısmını öldürdü, bir kısmını ise ülke dışına sürdü. Geride kalan ve bu vahşeti kabul etmeyen 80 bin Ezidi Kürd’ün 60 binini de daha sonra ülke dışına sürdü. Ermenistan Devletinin Kızıl Kürdistan Kürd’lerine uyguladığı işkence, ölüm ve tehcirden sonra tüm Kürd yerleşkelerinin Kürdçe olan isimlerini de değiştirdi. Ermeni devletinin eliyle bu vahşetin gerçekleştirildiğine ilişkin haberler “1/9/1993 tarihli Amerikan Ekonomist gazetesi”nin sayfalarında yer almaktadır. Ayrıca Amerika’nın 1993-94 izleme raporları(Watch reoprt 1993-94)da bu vahşeti konu edinmektedir.
Ezidi Kürd’lerinden meşhur ses sanatçısı Aslika Qadır Ermenistan devlet başkanlığına seçilen okul arkadaşı Ter-Petrosyan’ı kutlama ziyaretine bulunduğu 1991 tarihindeki görüşme esnasında, Ter-Petrosyan Ermeni’lerin iyi bir şey yaparak tüm Kürd’leri Ermenistan’dan temizlediğini övünçle Aslika Qadır’e bahseder. Bu olaydan sonra, Aslika Qadır da Ermenistan’ı terk eder.
Hiçbir Ermeni şahıs ve kurumu, Ermeni çetelerin 1916 tarihinde Türkiye sınırları içerisinde katlettiği Kürd’ler ile yine 1991 tarihinde Kızıl Kürdistan’da katlettiği Kürd’lerin trajedisine karşı çıkmadı. Ama 1915 tehcirine geri gittiğimizde, Ermeni halkının uğradığı katliamda Kürd’lerin asla rol almaması gerektiğini söyleyen ve bu konuda devletin ölümcül tehdidine karşın, Ermeni’leri kollayan Kürd cemiyetleri ile ağa, şeyh, seyyid ve bey gibi kurumların aralıksız çağrıları ve fedakarlıkları Ermeni’leri utandıracak türdendir. Dolayısıyla, Kürd kurum ve şahsiyetleri, Osmanlı devletinin görevli Şeyhülislam’ının verdiği fetva ile devletin ölümcül tehdidine rağmen, Ermeni halkına sahip çıkmayı insani bir görev olarak telaki etmiştir. Kürd’lerin sergilediği bu saygın davranışın aynısı ne yazık ki Ermeni’lerde görülmedi.
3. Ordu kumandanı Mahmut Kamil Paşa’nın Vali ve Kaymakamlıklara gönderdiği 24 Temmuz 1915 tarihli emrin ihtivasında; “hükümetin kararlarına aykırı olarak Ermenileri evinde saklayanların evleri yakılacak, hane sahipleri de evin önünde idam edileceklerdir” denilmesine rağmen, Kürd’ler ölümün kıyısındaki mazlum Ermeni’leri evinde saklamaya devam etmiştir. Emrin akabinde, Ermeni’leri evinde saklayan Kürd’lerin tespit edilip idama mahkûm edildikleri yine Mahmut Kamil paşanın 1 Ağustos 1915 tarihli beyanında şu şekilde anlaşılmaktadır; “Ermenileri evlerinde saklayanların idamları bildirilmiştir” der. Buna benzer yığınca örnek vermek mümkündür. Ne yazık ki, Kürd’lerin bu konudaki fedakârlıkları Ermeni’ler tarafından görmezden gelindiği gibi, Rus ordusunda yer alan Ermeni birlikleri (intikam ordusu) tarafından Kürd’ler soykırıma uğratılmıştır. Bu Kürd soykırımı tüm Ermeni’ler tarafından hala örtbas edilmeğe çalışılmaktadır.
Batı Hıristiyan dünyası ile Ruslar 1878 Berlin antlaşmasında yer vererek Osmanlı’ya dayatılan 61. maddeyle, adeta Kürd coğrafyasında büyük Ermenistan devletinin kurulmasına olanak sunmaktaydı. Sözkonusu devletler, hemen akabinde Erzurum, Bitlis, Diyarbakır, Musul, Van, Harput, Urmiye’ye konsolosluklarını kurdular. Böylece büyük batı devletlerini arkasına alan Ermeni’ler, ülkenin birçok yerinde olaylar çıkartmak suretiyle Kürd’leri ve Osmanlı devletini bıktırmaya çalışmaktaydılar. 1895’te Sasun, Van ve Klikya başta olmak üzere, birçok yerde sayısızca provokasyonlar yaparak korkunç olayların çıkmasına sebebiyet verdiler. Raportör Rus General Mayewski, bütün bu olaylar için ilginç ve bir o kadar da doğru ifadeleri kullanarak: “Ermeni’ler, 1895-1896’da Kürd’leri her taraftan tahrik etmiş ve Kürt Ermeni kavgasını başlatmıştır” demektedir. Rus General Mayewski, Bitlis, Van, Diyarbakır, Erzurum ve Musul’da meydana gelen olaylar nedeniyle Ermeni’ler tarafından 300 bin Ermeni’nin öldürüldüğü öne sürülünce, Rus general Mayweski bu rakamın yalan olduğunu söyleyerek: “bu rakamdan bir sıfır atılırsa belki doğruluk payı olur” demiştir. Rus generale göre, bütün Ermeni Komiteleri Kürd’leri tahrik etmek ve olaylar çıkarmak için Kürd’lerin liderlerini öldürmekteydiler. Örneğin, Salmas’ta Merzikan aşiret reisi Şeref beyi öldürmüşlerdi. Van şehir merkezindeki Kürd mahallelerini ablukaya alıp tacizde bulunmaktaydılar. Bir defasında yine Kürd mahallelerini ablukaya aldıklarında bütün yabancı konsolosların araya girmesine rağmen ablukayı kaldırmak istemeyince, şehir dışındaki Kürd aşiretleri şehre hücum edince bu komiteci Ermeni’lerin hepsi kaçıp ortadan kayboldular.
Abdurrezak Bedirhan Bey’in şahsen şahit olduğu bazı katliamları şöyle sıralayarak: Ermeni Diro’nun çetesi 300 adamıyla Kevır’ê Şamiya(Tendürek bölgesi)bölgesindeki köylere indiğinde, ekmek ve tuz ile önlerine çıkan herkesi kuzu gibi kesivermişlerdi. Süngülerle birçok kadın ve çocuğu katletmişlerdi.(Sayfa 46) Diğer yandan, Rus ordusunun güzergahlarından biri olan Van’ın Özalp bölgesindeki Mendan ve Çubuklu köylerinde Ermeni çeteler tarafından sayısızca Kürd öldürülmüştü. Ermeni çetelerce kirletilen 27 kadın namuslarını temizlemek için kayalıklardan atlayarak intihar etmişlerdi. Ermeni çeteler, Kotor’dan çıkarken erkek, kadın, çocuk demeden 270 Kürd’ü daha öldürmüşlerdi. Öldürdükleri kişilerin kız çocuklarını beraberlerinde alıp götürerek tüm mallarını talan etmişlerdi.(Sayfa 51) Van’dan çıkarak Gorandeşt’tin Avzine köyüne vardıklarında, buradaki Ermeni’lerin Kürd’leri katlettiklerine şahit olmuşlardı. Kendilerini koruyan Şeyh’lerin öldürülmesine müdahale etmeye çalışan yerleşik Ermeni’leri de Şeyh’lerle beraber hunharca katletmişlerdi. Böylece bazı evlerin etrafında en az altmış cesedin olduğunu söylemektedir.(sayfa 66)
Dr. Nuri Dersimi 1914’te başlayan birinci dünya savaşı başlangıcında Veteriner asteğmen olarak 4. Ordu emri doğrultusunda Erzincan vilayetinde bulunduğu sırada Kürd’lerin Ermeni birlikleri tarafından nasıl katliama uğradığına dair birçok olaya canlı olarak tanıklık etmiştir. Canlı tanık Dr. Nuri Dersimi’nin değindiğine göre: Kürd’lerin ekseriyeti meselenin gerçek ihtivasını bilmeden konuşurlar. Çünkü bu konuyu hiçbir zaman kendilerine dert etmedikleri gibi, başkalarının sorunlarını kendilerine daha çok dert ederler. Yani Ermeni soykırımını bilir ve üzülürler, fakat 1916’da Ermeni çeteleri tarafından Kürd’lere yapılan eş değer sayıdaki Kürd soykırımını hiç bilmez ve ilgilenmezler.
Bu konuda Kürd’lerin tarihsel hafızası ile ulus bilinci maalesef yok denecek kadar cılızdır. Yaklaşık olarak 1.200.000 Ermeni İttihat Terakki iktidarı tarafından yerinden sürülürken, takriben 800,000’e yakını ise yaşamını yitirir. Ama Kürd’ler, bunu tehcir ve soykırım sayarlar. Ancak, Kürd soykırımcısı Antranik Paşa komutasındaki Ermeni çetelerinin vahşetine maruz kalan 1 milyon’u aşkın Kürd yerinden yurdundan kopartılarak batı illerine göçe zorlanırken, 800 bin’i aşkın Kürd ise, Ermeni fedai birlikleri tarafından katledilirken, Kürd’ler kendilerine uygulanan bu vahşeti görememeyi devrimcilik sayacak kadar şuursuzca davranmaktadırlar.
Dr. Nuri Dersimi’ye göre, Sovyet ordusunda öncü birlik göreviyle savaşa katılan Ermeni ordusu 850,000’e yakın Kürd’ü katlettiğini, bir milyonu aşkın Kürd’ü ise, batı Anadolu illerine doğru kovmuştur. Sonradan bu Kürd’lerden çok azı kendi topraklarına geri dönebildiğini söylemektedir.
Ermeni devletinin temel hedefi, Osmanlı devleti tarafından uğradıkları katliamı Kürd’lere mal edip, Kürd’leri katliamcılıkla itham ederek, devasa Kürd coğrafyasının bir bölümünü minyatür Ermenistan topraklarına katmaktır. Ermeni devletinin bu konudaki tutumunu öğrenmek için “Ermeni Islahat Planı’na” bakmak sanırım yeterli olacaktır.
Rusya, İngiltere ve Fransa’nın Dersaadet maslahatgüzarları tarafından tasarlanan ve Mart-Nisan 1895 tarihli muhtıra’da, Ermeni Vilayetlerinin yönetim işlerine dair tanzim olunan ıslahat layihasının birinci maddesine göre; “Kuzey Kürdistan topraklarının tamamına yakını Ermeni’lere bırakılmasını” içermektedir. Yani, Hakkâri, Siirt, Beşiri ve Malatya’nın güney kısımları ile, Sivas’ın kuzey doğusu gibi sınırdaş bölgeler dâhil olmak üzere, Erzurum, Van, Bitlis, Diyarbekır, Harput’tan müteşekkil tek bir vilayet olarak sınır çizilmektedir.
Islahat planından da anlaşıldığı üzere, hiçbir muhtariyeti bulunmayan ve silahsız olan Kürd halkını katliamcılıkla itham eden Ermeni devletinin temel amacı, Hıristiyan devletlerin yardımıyla Kürd topraklarını zapt etmekti. İngiliz binbaşı Noel, bu tezi doğrularcasına şöyle aktararak; “Türk’ler ve Ermeni’ler asıl katliamcının Kürd’ler olduğunu hiddetle haykırıyorlar. Türk’lerin Pierre Loti’den Ermeni katliamının ‘soylu’ Türkler tarafından değil, ‘barbar’ Kürd’ler tarafından yapıldığına dair Paris’te bir kitapçık yayımlamasını istedikleri unutulmamalıdır” demektedir.(Kürdistan 1919 Binbaşı Noel’in Günlüğü sf: 53).
Kürd’lerin Ermeni fedaileri tarafından uğradıkları soykırıma ilişkin seslerini dünyaya duyuramadıkları, ama Ermeni’lerin ise, seslerini dünya kamuoyuna duyurmak maksadıyla çevirdikleri entrikalara ilişkin İngiliz Binbaşı E.W.Charles Noel 1919’da konuya şu şekilde değinerek; “Uzun zamandan beridir Ermeni sorunu dünya kamuoyunun gündemindedir. Ancak “Ermeni yalanlarını” ve Kürd sorununu dünya kamuoyuna duyuracak ve açıklayacak kimse çıkmamıştır” demektedir. (Kürdistan 1919 Binbaşı Noel’in Günlüğü sf: 149).
1915 olayları irdelendiğinde, sahada olup bitenlerin tümünden haberdar olmamak mümkün değil. Dolayısıyla Ermeni katliamı gibi, Kürd katliamı da tüm boyutlarıyla göze çarpmaktadır. Fakat Ermeni’ler Kürd’ler üzerinde kurmak istedikleri egemenlik emelleri nedeniyle Kürd katliamını örtbas etmek gayreti öteden beri bilinmektedir. Binbaşı Noel kitabında Ermeni’lerin bu konudaki niyetlerini ifşa edecek şekilde yine şöyle aktararak; “konunun temelindeki en önemli sorun, bugüne kadar Avrupa, özellikle İngiltere ve Amerika’da Ermeni talepleri o kadar çok dinlenmiş ki, bunları mantıklı ve gerçekçi esaslarla bağdaştırmak mümkün değildir. Aslında, Ermeni gazabının sırrı bir Ermeni’nin iki Kürd’e hükmetmesidir” şeklinde dile getirmektedir.(Kürdistan 1919 Binbaşı Noel’in Günlüğü sf: 157).
Kuşkusuz, islam coğrafyasının değişik yer ve dönemlerinde, din çelişkisi ekseninde mazlum gayrimüslim halklara dönük pek çok defa insanlık dışı müdahaleler olmuştur. Bunu inkâr etmek hiçbir vicdan ve ahlaka sığmaz. Ancak, meselenin sosyolojisini tahrifata uğratmak suretiyle, suçlu ile suçsuzun kürsüsünü değiştirme etiksizliğinde bulunmak da bir o kadar insanlık dışı bir davranıştır. Tıpkı Kürd’lerin Ermeni’ler tarafından uğradığı soykırımı görmezden gelmek gibi.
Çünkü Ermeni temsilciler sayısızca asılsız raporları batı Hıristiyan kamuoyuna sunduklarına ilişkin bir çok belgeyi meşgul ettiği görülmektedir. Yine devamında, İngiliz binbaşı Noel, Ermeni temsilcilerinin asılsız iddialarını ifşa etmeye devam ederek; “Ermeniler savaş öncesi Ermeni nüfusunu gösteren bir liste getirdiler bana. Bu listede 17.800 Ermeni ailesi kayıtlıydı. Her aileyi beş kişi olarak kabul edersek bu sayı 89 bin olur. Süryani Matranı tarafından verilen listeye göre bölgede 3500 yakubi ailesi yaşamaktadır. Bu da 17.500 civarındadır. Bu durum Baghos Nubar’ın Yakubi nüfusunu 60.000 göstererek ne kadar mübalağalı ve yalan yanlış bilgi verdiğinin kanıtıdır" der. Ermeni’ler ısrarla Viladivostok’ta 60.000 Ermeni göçmen olduğunu iddia ediyorlardı. Ancak adı geçen Kentte yaptığımız incelemede yalnızca 1200 Ermeni göçmeninin olduğunu saptadık. Bütün bu örnekler, Ermeni’lerin gerek nüfusları, gerekse olayların vukusu konusunda verdikleri bütün rakamlarının doğru olmadığını gösteriyor” diye aktarmaktadır.(Kürdistan 1919 Binbaşı Noel’in Günlüğü sf: 138-139)
İngiliz binbaşı Noel, yine Ermeni temsilcilerinin temelsiz iddialarına dair şunları aktararak; “talihsizliğe bakın ki Kürd’ler, Avrupa’da ilkel, barbar ve hayattaki tek işleri sadece Ermeni’leri öldürmek olarak biliniyorlar. Bu yanlış kanaat Avrupa’da yaygınlaşmış, ancak Kürdistan’ı ziyaret eden Avrupalı seyyahlar dönüşlerinde Kürd’lerle ilgili çok iyi izlenimler edinmişlerdir. İngiltere’de Kilise yayın organları ve güçlü Ermeni cemiyetleri Kürd’ler için olumsuz bir kamuoyu oluşturmuşlardır” demektedir.(Kürdistan 1919 Binbaşı Noel’in Günlüğü sf: 138).
Kuşkusuz, mazlum Ermeni halkı, İttihat Terakki hükümeti tarafından vahşice katledilip yerinden sürüldü. Kürd’ler bu vahşet ötesi durumu her platformda şiddetle lanetlemiş, mazlum Ermeni halkının acısına ortak olmaya gayret etmiştir. Ancak, katliamcı Ermeni Antranik paşa yönetimindeki Ermeni fedai çeteleri, İttihat Terakki hükümetinin vukuatını görmezden gelerek, örgütsüz, silahsız ve statüsüz olan mazlum Kürd halkını kitlesel biçimde katliama uğratırken, bugüne değin hiçbir Ermeni bu vahşeti dile getirmemiştir. Maalesef Kürd’ler de uğradıkları katliamın ve trajedinin farkında değiller.
İngiliz Binbaşı Noel’in dediği gibi, belge olmadan Ermeni yalanlarına inanma mütevaziliği gösterenler, maalesef Kürd’lerin uğradığı katliam için belge görmeden buna inanma mütevaziliğini nedense göstermemektedirler. Neyse ki, tarih sayfaları bu zevatı utandıracak sayıda oldukça zengindir.
XIX.yy’ın başlarında yazılmış olan “Kürdistan 1919 İngiliz Binbaşı Noel’in Günlüğü” isimli eser bence çağımızın adeta “Şerefnamesi” kadar kıymetlidir. Ermeniler tarafından gerçekleştirilen Kürd katliamına geniş bir şekilde ışık tutan bu eserin sayfalarında katliama dair pek çok belgeye rastlamak mümkündür.
Ermeni fedai çetelerinin gerçekleştirdiği Kürd katliamı, Ermeni öncülerinin karalamaları gölgesinde kaldığından bu konunun Avrupa’lıların dikkatinden nasıl kaçtığı ve katliamın boyutunu ifşa eden İngiliz Binbaşı Noel bu konuda yine şunları dile getirerek; “birinci dünya savaşının ilk üç yılında Rus’ların eline geçen Doğu vilayetlerinde yaşayan Ermeni ve diğer Hıristiyan halkların Kürd’lere yönelik 1915 Ermeni katliamı boyutlarında olmasa bile o vahşete yakın bir katliamı gerçekleştirdikleri Avrupalı’larca bilinmemektedir. İçerde güçlü ve zengin dostlara sahip olan Ermeni’ler, kendi başlarına gelenleri Ermeni’ler’in Rus koruması altında Müslüman nüfusa boyutları ve şiddeti bakımından Müslümanların kendilerine yaptıklarıyla aynı ölçüde zulüm ettiğinden hiçbir zaman haberdar olmayan kamuoyuna anlatmada başarılı olmuşlardır” diye hayretlerini gizleyememiştir. (Kürdistan 1919 Binbaşı Noel’in Günlüğü sf: 140-11)
Noel’in telaffuz ettiği orana göre, öldürülen 800-850 bin Ermeni sayısına yakın olan sayı olarak 700-800 bin Kürd’ün öldürüldüğü anlamı çıkmaktadır.
Rus işgali sırasında Van hastanesinde kalmak zorunda kalan sakat hastaların bir Ermeni çetesi tarafından baltayla hepsinin kafası kesilerek katledilir. Bu konuda, Van’da misyonerlik yapan ve üstelik Ermeni sempatizanı olan Amerika’lı Hıristiyan Dr. Usher, gaddarlıklarıyla nam yapmış olan Ermeni çeteleri için şunları aktararak; “herkes bu bölgede şunu bilmelidir ki, eğer Ermeni’ler engellenmezse ve güç bulurlarsa çok daha vahşi, çok daha kan dökücüdürler” demektedir.(Kürdistan 1919 Binbaşı Noel’in Günlüğü sf: 141)
Ermeni çetelerin gerçekleştirdiği katliama ilişkin verilen Başkale örneği, Kürd coğrafyasında Ermeni ordusunca gerçekleştirilen katliamların ancak çok küçük bir sayısına tekabül etmektedir. Binbaşı Noel, başka bir katliam örneğini daha vererek; “bir kış zamanı Rewanduz’u ziyaret ettiğimde, gördüm ki bu kent tamamen imha edilmiş. Ancak bu Rus’lar tarafından değil, onlarla gelen Hıristiyan askerler (Ermeniler) tarafından gerçekleştirilmiş. Belek aşiretinin çok güzel 100 köyünden 2-3 tanesinin dışında tümü yakılmıştı. Bıradost bölgesinin Revandok yöresine dek uzanan 30 köyden ne bir kadın, ne bir çocuk, ne de bir erkek kurtulmamış ve tümü öldürülmüştü” demektedir. (Kürdistan 1919 Binbaşı Noel’in Günlüğü sf: 140-141).
Sadece Bıradost bölgesinde katliama uğrayan 30 köyün her biri 500 kişi olarak hesaplanırsa yaklaşık 15000 kişiye tekabül etmektedir. Revandüz kenti ile ona bağlı 100 köyden ne kadar insan katledildiğini tahmin etmek ise zor olmasa gerek. Yukarıda da değinildiği gibi, Başkale, Revandüz ve Bıradost bölgelerinde gerçekleşen katliam Kürd coğrafyasında gerçekleşen katliamın çok küçük bir oranını teşkil etmektedir.
Kürd nüfusunun savaş esnasındaki rakamsal oranına da değinen İngiliz Binbaşı Noel; Kürd nüfusunun 3.500.000’i Türkiye Kürdistan’ında bulunurken, 1.500.000’i ise İran Kürdistan’ında meskûn olduğunu söyleyerek, savaş esnasında Ermeni’lerin uyguladığı katliamdan bu sayının ne kadarının hayatta kalabildiğini tahmin etmenin zor olduğunu söyler. Ancak, her alanda uygulanan katliamda Başkale’nin 180 köyünden sadece 7’si kalabilmişti” şeklinde katliamın boyutunu ortaya koymaktadır. (Kürdistan 1919 Binbaşı Noel’in Günlüğü sf: 147)
İngiliz Binbaşı Noel gerçekleşen Ermeni katliamının gerçek sorumlusunun Osmanlı devleti olduğunun bir kanıtı olarak, Diyarbakır seyahati sırasında görüştüğü Ermeni şahıslardan dinlediklerini şu cümlelerle dile getirerek; “1865-1915 yıllarındaki Ermeni katliamları tamamıyla Osmanlı fermanlarıyla gerçekleştirilmiştir. Diyarbakır’da bulunduğum sırada Hıristiyan cemaatlerinin önderleri nezdinde yaptığım özel bir araştırmada, onlara Kürd’lerle ilişkilerini sorduğumda, bana verdikleri cevap şuydu; eğer Türk’lerin yakıcı etkisi olmazsa bizim Kürd’lerle hiçbir sorunumuz olamaz. İlişkilerimiz kardeşçe ve barış içinde sürer gider. Ermeni katliamı sırasında birçok örnekle ispatlandı ki, Kürd’ler, Türk’lerin katliamla ilgili verdiği birçok emri bilerek ve isteyerek uygulamamışlardır. Aksine birçok Ermeni’yi sağ salim Rus sınırından geçirip katliamdan kurtulmalarını sağlamışlardır, Dersim Kürd’leri 25000’den fazla (başka kaynaklarda bu sayı 37000 olarak geçer) Ermeni’yi bu şekilde kurtarmışlardır” demektedir. Bu olayın raporu Ermeni gazetesi Jamanak’ın 2 Nisan 1919 tarih, 119. sayısında yer almıştır. (Kürdistan 1919 Binbaşı Noel’in Günlüğü sf: 139)
İngiliz Binbaşı Noel, başka bir değerlendirmesinde, öldürülen Ermeni’lerin Kürd’ler tarafından öldürülmediğini, bu konuda İngiliz Kraliyet hükümetinin vardığı sonuca göre, Kürd’lerin suçlu olamayacağını, tam aksine Kürd’lerin Ermeni’ler tarafından öldürüldüğünü belirten can alıcı gerçeği tarih sayfasına şöyle düşerek; “Ermeni’lerin Kürd’lere yönelik katliamları büyük bir Kürd kitlesinin yok olmasına neden olmuştur. Bunun inkârı imkânsızdır. Ermeni’lerin imha ettikleri Kürd yörelerini gözlerimle gördüm. Hiçbir zaman Kürd’ler Ermeni soykırımından sorumlu tutulamazlar. Bu durum Türk’lerin dayatmasıyla olmuştur. Türk’lerin baskısı olmadığı zaman Kürd’ler Ermeni’lerle çok iyi dostluk kuruyor ve çoğu zaman onları ölümden kurtarıyorlardı. Ermeni’lerin kendileri bunu çok iyi biliyorlar. Bu nedenle Majestelerinin hükümeti Kürd’leri bu konuda suçsuz bulmuştur” demektedir.(Kürdistan 1919 Binbaşı Noel’in Günlüğü sf: 154).
Ermeni Papaz Fr. Hyac Simon, yazdığı, “Ermeni-Asuri-Keldani soykırımı 1915” isimli kitabında, baştan sona kadar Kürd’leri aşağılayarak her türlü hakareti yağdırmıştır. Tıpkı diğer kafatasçı Ermeni yazarlar gibi. Tanrı söyletir misali, o kadar yalan konuşmuş ki, bilmeden doğruyu şu şekilde dile getirerek; kararları verenler bizim ‘dağlarımızdan değildiler. Başkentlilerdi bunlar. Ve de şu sözün doğruluğunu inkâr etmektense, güneşin varlığını inkâr etmeyi tercih ederim, çünkü Türkiye’nin Hıristiyanlarını İstanbul’un Jön-Türkleri katlettiler” demektedir. (Ermeni-Asuri-Keldani soykırımı 1915, sf:107)
Ermeni katliamının Kürd’ler tarafından gerçekleştirildiğini iddia eden zevata şu hatırlatmada bulunmak gerekirse; eğer Kürd’ler Ermenileri katletmek isteseydi Suriye’ye ve Rusya’ya bir tek Ermeni sağ olarak geçemezdi. Osmanlı devletinin verdiği resmi emir ile kelle başına verdiği yüklü paranın yanı sıra, devletin en üst dini otoritesi olan Şeyhülislam’ın cennet garantisi içeren fetvasına rağmen, Kürd’ler Ermeni’leri öldürmek istememiştir. İşte bu nedenle 400.000 Ermeni, serbest şekilde Kürd köylerini ve dağlarını yürüyerek sağ-salim olarak sınır dışına ulaşmışlardır.
Kürd’lerin bu asil davranışına karşın, Ermeni’lerin Kürd’lere yönelik gerçekleştirdikleri katliamın canlı tanığı olan Dr. Nuri Dersimi, Kürdistan bölgesinin her köşesi kan deryasına dönüştüğünü söyleyerek, bu konudaki izlenimlerini kitaplaştırmıştır. Kendi tanıklığının yanı sıra, Dersim’li Seyit Rıza’nın da bu konudaki tanıklığına geniş bir yer ayırmıştır. Bu konudaki izlenimlerinden birini şöyle aktararak; “Kürdistan’da bulunan Ermeni köylerindeki Ermeni fedaileri, Kürd’leri öldürdükten sonra Rus ordusuna iltihak ederek, tekrar mukabil tecavüzlerinde bulunmaktan geri durmuyorlardı. Ve Rus ordusuna tamamıyla pişdarlık yapıyorlardı. Bitlis’in Reşadiye Müdürlüğüne bağlı Karçikan mıntıkasında bulunan 20 Kürd köyü Ermeniler tarafından yakılmıştı. 30 erkek ve bir kadını kılıç altında tamamen kesmişlerdi. Bunlardan 5 tanesinin gözleri oyulup hayâları kesilmek suretiyle kendilerine çeşitli mezalim icra edilmişti. Kenasor’lu Hacı Ömer, hanımı Emine, oğlu Ahmet ve kızı Asya gittikleri ziyaretin üzerinde bedenleri vahşice parçalanmıştı. Bırakum köyü imamı Hacı Ali elleri bağlı olarak Kendivi köyü Ermeni Patriği tarafından koyun gibi kesilerek sevinç gösterisi yapılmıştı. Bitlis’e bağlı Hizan vadisine sığınan 100 haneden ibaret (takriben 500 kişi) çoluk-çocuk Ermeni’ler tarafından muhasara edilip top ve tüfek ateşine maruz kalmışken, Şeyh Selahaddin kuvvetleri tarafından bir kısmı kurtarılmıştı. Harb devam ettiği müddetçe Ermeni kuvvetleri Kürd köylerine, kadın ve kızlarına merhametsizce saldırarak “yüz binlerce” Kürd’ün kanına sebebiyet verdiler. Ermeni’lerin Kürdistan mıntıkasında işledikleri suçlar haddini aşmış, birçok Kürd ocağı sönmüş ve bu vahşi cinayetlerden evlatlarını yitirmiş anneler, kocaları öldürülmüş gelinler, hep kara giyinmişlerdi. Babaları öldürülen binlerce öksüz yavru harabe damların duvarları dibinde aç ve çıplak dilenmiş ve en son açlıktan ölmüşlerdi. Rus ordusu geri çekilince Ermeni’lere büyük oranda silah bırakmıştı. Ermeni’ler Erzincan, Pülümür, Tercan, Erzurum, Varto, Hınıs ve Pasinler’de kuvvetli askeri idare merkezleri kurdular. Bu bölgede bulunan Kürd’lerin çoğu hicrete (göçmek) vakit bulamamış ve Ermeni’ler tarafından kâmilen (tamamen) öldürülmüştü. 2 Mart 1917 gecesi Hınıs’ın Mirsit köyündeki Hasan Ağa kabilesi tamamen imha edilmişti. Yine aynı tarihlere yakın, Karaköy nahiyesinde bulunan Lolan Kürd’lerinden erkek-kadın, çoluk-çocuk demeden 1500 kişiyi evlere doldurarak tamamen yakıp öldürmüşlerdi. Ermeniler iki gün sonra Hınıs ve Varto’dan çıkarken, buldukları silahsız ve müdafaasız kişilere merhametsizce davranıp katlediyorlardı. Kürdistan’dan çekilirken, mahalleleri, köyleri, zahire ambarlarını ve silah depolarını yakmaya devam ediyorlardı” şeklinde dile getirmektedir.
Bu saldırıların bir devamı olan bir başka vakayı Seyit Rıza’dan dinleyen Dr. Nuri Dersimi, aynen şu ifadeleri dile getirerek; “Deli Halil Beyle birlikte, Kazım Kara Paşadan önce Erzurum merkezine 27 Şubat 1918’de dâhil olmuştuk. Gayet büyük ve tamamen ahşaptan mamul bir binanın içerisinde binlerce erkek, kadın, çoluk-çocuğun mezkûr binaya doldurularak müthiş bir surette ateşler ve canhıraş bir tarzda ateş dumanları içerisinde yatmakta olduğunu ve mezkûr binanın dış kapısı altında bir çay gibi kan ve yanmakta olan zavallıların sularının akmakta olduğunu gözlerimle gördüm. Hayatımda bu gibi felaketli bir teessür sahnesine asla tesadüf etmedim. Binlerce felaketzedenin Kürd olduğunu, hiç olmazsa insan olduklarını görerek hüngür hüngür ağlamaktan kendimi zapt edemedim dedi. Uğradıkları köy ve bölgedeki tüm Kürd’leri katlediyorlardı. Gebe kadınların karnını deşerek rüşeymlerini yerlere dökmüş, memedeki çocukları süngülere takmışlardı. Kestikleri Kürd’lerin derilerinde cep yapmak gibi türlü zulüm ve vahşetler yapmış, bir aralık insan kafilelerini damlara doldurup gazladıkları bir camuzun ayakları altında ezdirmiş ve üstelik damı ateşe verip hepsini kül etmişlerdi. Henüz memede olan çocukların karınlarını yarıp tuzlatmış ve bazen de süt emen çocuğun başını keserek tekrar annesinin karnına sokmuşlardı. İnsanlığa ve akla sığmayacak eziyetlerle Kürdistan’da ‘yüz binlerce’ Kürd’ü yakmışlardı” demektedir. (Vt. Dr. Nuri Dersimi Hatıratım sf:55-56-57-58)
Dr. Nuri Dersimi, 1915 olayları öncesinde vuku bulmuş Ermeni çetelerinin başka katliamlarını ise şöyle anlatarak; “25 Temmuz 1897 şafak vaktinde, Ermeni fedaileri Mazrik Kürd aşiretine ait 800 (takriben 4-5 bin kişi) çadıra hücum etmişlerdi. Ani baskın nedeniyle bir tek fert bile kurtulamamıştı. Cüzi miktarda kaçmakta olan kadın ve kızlara merhamet gösterilmeden hepsini öldürmüşlerdi. Bir de buna ilaveten, Ermenice şarkı söyleyerek:“Korkma can bacı fedai geliyor/Mazrik aşiretini tamamen mahf ettik” diye nahra atmışlardı. Halep’te yayınlanan “Aravil” gazetesinin 27 Temmuz 1952 tarihli ve 1882 sayılı nüshasının dört sayfasını bu olayın kahramanlığına hasretmiş olduklarını hayretle gördüm. Alman ve Amerikalı’lar başta olmak üzere, batılı misyonerlerin nerdeyse tamamı, tehcir edilen 1.500.000 Ermeni’den öldürülen 600.000’ini sürekli gündeme getiren bu Avrupalı barbarlar, Erzurum. Van, Bitlis ve diğer şark vilayetlerinde Ermeni’ler tarafından öldürülen ve miktarı 1.500.000 mütecaviz olan kıtalden bir nebze olsun bahsetmemektedir” demektedir. (Vt. Dr. Nuri Dersimi Hatıratım sf:53-81)
Kürd katliamını gerçekleştiren Ermeni Taşnak partisinin önemli liderlerinden ve Menşevik Ermeni iktidarı döneminde (1918-1920) Ermenistan parlamentosunda milletvekilliği yapmış, daha sonra Kemalist-Bolşevik ittifakı sürecini baştan sona kadar yaşamış olan Ermeni asıllı yazar Garo Sasuni, Kürd’lerin Ermeni’ler tarafından katledildiğini açık bir şekilde kabul etmektedir. İngiliz Binbaşı Noel ve Nuri Dersimi’nin katledilen Kürd nüfusuna ilişkin iddia ettikleri oranın eşdeğerini, Garo Sasuni tarafından da doğrulanmaktadır. Ermeni olan Garo Sasuni, üstelik “taraf” biri olarak bu oranı telaffuz etmesi çok daha önemlidir. Garo Sasuni, 350 sayfalık kitabında Kürd-Ermeni ilişkilerini işlerken, 1915 olaylarına genelde milliyetçi duygularla yaklaşmış, konuyu kısmen de olsa, bilimsel bir bakış açısıyla irdelemiştir. Konuya yine kısmen sosyo-politik bir perspektifle yaklaşarak, konunun perde arkasını öne çıkaran yazar, bu vahşetin tek uygulayıcısının İttihat Teraki iktidarı olduğunu vurgulamaktadır. Yazarın Kürd zaiyatı konusundaki dikkat çekici görüşüne göre ise; “Kürd halkı gaddar Türk planlarından başka, savaş hareketlerinin doğurduğu genel felaketlerden dolayı yakinen Ermeni’ler kadar büyük zarara uğradılar. Bu tarihi gerçeği tam olarak belirtebilmek için özellikle Ermeni illerindeki Kürd’lerin maruz kaldıkları özetini verelim. 1914 Rus orduları ve gönüllü Ermeni birlikleri ilerleyerek Van’a kadar her yeri zap ettiler. 1916 yılının ilkbaharında Erzurum, Hınus, Muş ve Bitlis’i zapt ettiler. Böylelikle 1916 yılının Şubat ayından itibaren, Rus ordusu Dersim’e kadar geldi. İşgal edilmiş bu yerlerdeki Kürd’lerin büyük bir kısmı Osmanlı ordusuyla beraber Anadolu içlerine doğru çekildiler. Kaçamayan Kürd’lerin akibeti kaçanlardan pek daha iyi olmadı. Rus birliklerinden özellikle Kazaklar ve Ermeni gönüllüleri Kürd’lere düşman gözüyle bakıyorlardı. Sağ kalan Ermeni’ler Rus orduları tarafından alınan bölgelerde bu kez silahlı ve kinle dolu olarak kendi yurtlarına tedricen geri dönmeye başladılar. İşgal bölgesinde dağlara çekilen Kürd’ler çok sert bir şekilde cezalandırıldılar. Ermeni gönüllüleri Aladağ’da 40 Kürd köyünü harap ederek tüm şahıslar kırıldılar. Kalanlar ise zilan vadisine ve dağlara çekilerek açlıktan eriyip öldüler. 1916 yılında yerlerinden sürülmüş Kürd’lerin pek azı Konya, Ankara ve Adana gibi vilayetlere varabildi. Yol boyunca kırılmalar giderek artıyordu. Buralarda yerleşebilme şansına kavuşanlar da elverişsiz şartlarda açlık ve çeşitli baskılardan dolayı çok sayıda kırıldılar” şeklinde dile getirmektedir. Yazar Garo Sasuni de bazı gerçekleri ortaya koyarken, diğer kafatasçı Ermeni yazarlar gibi o da aynı şekilde Kürd’lere hakaretler yağdırmaktan geri kalmamıştır.
Ermeni yazar Raymond Kevorkian’ın yazdığı ve 1167 sayfadan ibaret olan “Ermeni Soykırımı” isimli kitabı yine diğer Ermeni yazarların yazdığı şekilde, katliamı gerçekleştiren Osmanlı devletini değil de, Kürd’leri hedef alır bir kinle yazdığı görülmektedir.
“1915-Bir Papaz’ın Günlüğü” isimli kitabın yazarı ve aynı zamanda dehşet derecede bir Kürd düşmanı olan Fr. Hyac Simon’un da Kürd katliamını bir Ermeni kahramanlığı olarak niteleyerek yazdığı kin dolu kitabı neredeyse baştan sona kadar bir nevi itiraflarla doludur.
ABD başkanı Wilson bu konuda şunu söyleyerek: “Ermenistan bölgesinde yaşayan Kürd’ler toparlanıp yan yana gelebildiklerinde yaşamakta olan 500.000 Kürd’ten ancak 100.000 Kürd kalmış olduğunu fark edebildiler” diyerek katliamın ürpertici boyutunu açıkça ortaya koymaktadır. (K.U.H.15.yy.G.Ermeni-Kürd İlişkiler Garo Sasuni sf:245-246-248).
Şurada dikkat edilmesi gereken önemli bir nüans vardır. Wilson sadece 500 bin rakamını baz almaktadır. İngiliz binbaşı Noel ise, sadece Türkiye Kürdistan’ının nüfusunu 3.500.000 olarak belirttiğine göre Ermeni’ler tarafından öldürülen Kürd sayısı milyonun çok üzerinde olduğu ortaya çıkmaktadır.
Yukarıda belirtildiği gibi, Ermeni kaynaklara bakıldığında, gerçek hedefin saptırıldığı ve İttihat Terraki zihniyetiyle bağdaşır bir açıyla, Kürd coğrafyası üzerindeki karanlık emellerine hizmet edecek şekilde kitap müsveddeleri yazmaktadırlar. Ermeni tarihçilerin öne sürdüğü pek çok temelsiz savlara karşın, Katliam sürecinde, muhtelif bölgelerden yürüyerek Kürd’lerin yaşadığı bölgelerden sınırı geçen 400-500 bin Ermeni’nin Kürd’ler tarafından kurtarıldığı anlaşılmaktadır. Aksi durumda bir tek Ermeni’nin dahi sınırı geçmesi mümkün olamazdı. Devletin baskısına rağmen, Kürd’ler Ermeni’lerin canına kastetmemiştir. Tam aksine Kürd’lerin yardımı sayesinde kurtulduklarını birçok kaynakta bulmak mümkün olmakla beraber, Ermeni’lere yardım ettiklerinden dolayı binlerce Kürd ya sürgün edilmiş, yâda öldürülmüştür.
Bu konuda İngiliz Binbaşı Noel şunu söyleyerek; “mütarekeden kısa bir süre sonra, orta Kürdistan’da Revandüz bölgesine bir gezi yaptım. Orada birçok Hıristiyan gördüm. Bunlar iki yıl önce Kürd’ler tarafından dağlarda muhafaza edilmişlerdi. Sürgünden ve katliamdan kurtarıldıklarını anlatıyorlardı. Bununla birlikte Kürd’ler, Hıristiyanları içeren uzun bir listeyi bana verdiler ve onları koruyamadıkları için Irak’ta kurduğumuz göçmen kamplarına almamızı istediler. Bu Hıristiyanlar çok şanslıydılar ki, Kürd’lerin eline düşmüşlerdi. 95 katliamı sırasında Kirkor Parlakyan ailesi Sinemilli aşireti ağası Hasan ağaya sığınmışlardı. Kürd’ler büyük katliam sırasında Sivas dolaylarından ülkelerine doğru göç eden çok sayıda Ermeni’yi korumaya çalıştıkları için, Kürd’lerin Türklerle sorun yaşadığını anlatmaktadır. Sinemilli aşireti ağası Tapu ağa’dan Ermeni sürgünlere yapılan yardımların ayrıntılarını öğrendim. 1915’te Pazarcık’ın kaymakamı Kürd’lere hoşgörüyle yaklaşan bir Lübnan’lıydı. Kaymakam Kürd’lerin kendi bölgelerinden geçen Ermenilere yardım etmelerini destekledi. Kürd’lerin Ermeni’lere dostça davrandıklarını haber alan yüksek Türk subayları ceza olarak Kürd’leri de Ermeni’lerle aynı şekilde topraklarından sürmeye karar verdi” demektedir.
Binbaşı Noel: “Yolculuk yaptığım Malatya-Antep bölgesinin Ermeni’lere ait olduğu iddia edilmektedir. Fakat buranın savaş öncesi Ermeni nüfusu Kürd’lerle birlikte yaşayan sadece 25 esnaf-zanaatkar ailesi ile sınırlıdır. Ermeniler, Kürd’lerin dostça davranışlarını ve ülkelerinden geçerken Ermeni sürgünlere yaptıkları yardımı övgü ve minnet dolu sözlerle anlattıklarını” söylemektedir. (Kürdistan 1919 B. Noel’in Günlüğü sf: 139-140-19-21-37-38).
Savaş sürecinde Kürd coğrafyasının her karışını dolaşmak durumunda kalan Dr. M. Nuri Dersimi de, Kürd’lerin Ermeni’leri koruyup kurtardığına ilişkin canlı tanık olarak bir çok olaya şahitlik etmiştir. Bu konuda verdiği örnekler, iğrenç iddialarda bulunan Ermeni temsilcilerini utandıracak türden olarak; Kürd Rışvan Aşireti reisi Besnili Yakup Ragip, Ermeni katliamında Malatya, Besni, Hısnımansur (Adıyaman) Ermeni’lerini himaye ederek, hiç birinin burnunun kanamasına meydan vermemiştir. Kendi emrine uymamaya çalışan 16 aşiret mensubunun kanını dökerek Kürd-Ermeni ilişkilerini ispat etmiştir. Keza Malatya Ermeni’lerinin büyük bir kısmı, Dırejan aşiret reisi Şatıroğlu Mustafa ile Besni, Adıyaman Kürd aşiretleri yardımıyla kurtarılmıştır. Netice itibarıyle inkar etmek mümkün değildir ki, bugün Suriye’de, Lübnan’da Amerika ve İngiltere’de bulunan Ermeni’lerin ekserisi Kürd’ler tarafından muhafaza edilmiş ve kurtarılmış kimselerdir. Bunu hiçbir vicdan sahibi inkâr etmemelidir. Bunu Ermeni partizanlarının vicdanlarından sormak gerekir” demektedir. (Vt.Dr.Nuri Dersimi Hatıratım sf:52)
Ermeni katliamı sürecinde, Kürd’ler devletin tepkisine rağmen, Ermeni’lere dostluk eli uzatarak yaklaşık yarım milyon Ermeni’nin yaşamını kurtarıp sağlıklı bir şekilde sınırı geçmelerine yardımcı olmuştur. Amerikalı misyoner Dr. Usher bu konuda şöyle söyleyerek; “giderek vahşileşip adeta kan dökücü bir ruh hali almakta olan bu Ermeni zevat, Kürd’lerin kendilerine canları pahasına uzattıkları dostluk elini görmeyecek kadar kör ve aptaldırlar” şeklinde, o dönem Kürd’lerin asil bir davranış içerisinde bulunduklarını açıkça ifade etmektedir.
Papaz F.H. Simon, Ermeni köylüsü Anton Kaspo’nun kızı Ziyzaf’ı ölümden kurtarıp 6 ay sonra ailesine teslim eden Kürd’leri küçümseyerek, kızın Allah tarafında Kürd’lerden geri alındığını, anlatırken adeta insanlığını ayaklar altına almaktadır. Bu şahıs, başka bir olayı anlatırken, yine basit duygularını dışa vurarak Kürd’lerin fedakarlığını özellikle görmezden gelmektedir. Bu konuda şöyle zırvalayarak; “Allah aşkına beni kurtarın diye yalvaran Hana ismindeki yaralı bir Ermeni kadın, yakındaki bir Kürd köyüne sığınır, 15 ay Kürd’lerin yanında kalıp iyileşen bu kadın Allahın inayetiyle 25 Ağustos 1915 tarihinde Mardin’e dönmüştür” şeklinde saçmalıklarına devam eder.
Kürd otoritelerinden olan Direjan Aşireti Reisi Şatıroğlu Mustafa, Karçıkanlı Hacı Musa Bey, Müküslü Mustafa Bey, Müküslü MUhtulla Bey, Rişvan Aşireti Reisi Besnli Yakup Ragıp Paşa, Gevaşlı Kulihan, Koçgirili Mustafa Paşa, Telli Beyler, Hamidiye Alayları komutanı Kör Hüseyin Paşa, Norduzl’lu Hacı Ağa, Çatak’lı Şekir Ağa, Dersim Kürtleri, Atmanki Aşireti Reisi İsmail Ağa, Şeyh Abdullah’ê Melakani, Gorandeşt Şeyhleri(Ermeni çeteler tarafından topluca öldütüldüler), Nehri Şeyhleri, Bedirhaniler, Şeyh Ahmed Berzani, Cemilpaşazadeler ile daha bir çok bey, ağa ve şeyh gibi Kürd önderler, Kürd’leri temsilen ve devletin tüm baskısını göğüslemek kaydıyla, katliama engel olmaya çalışmış ve Ermeni’leri barındırmışlardır.
Şunu da belirtmek gerekir ki, devlet otoritesinin olmadığı her yerde eşkıya, çapulcu ve benzeri arızalı yapılar çıkabilmektedir. Saddam’ın iktidarı devrilince, Arap’lar birbirlerini talan edip katlettiler. Dikkat edilirse, Kürd mirliklerinin ortadan kaldırılmasıyla beraber, Kürd coğrafyasında devlet otoritesinin kalmadığı 1850-1940 yılları arasında yine söz konusu bozuk yapılar çapulculuk ve benzeri davranışlar sergilemişlerdir. Çünkü bu yapılar, genelde feodal disiplinden beslenememiş, Kürd değerlerinden yoksun ve çarpık bir kültürle yaşamlarını idame ettiren çok az sayıdaki grupcuklardır. Bu başıbozuk yapılar, kendi Kürd kardeşlerinin canına ve malına kastetmişse, elbette ki, Ermeni halkının da canına ve malına kastedecek kadar maşa olmuşlardır. Bu tür bozuk yapıların sayısı son derece azdır ve Kürd’leri temsil edemezler.
Aşiret yapıları disipline dayalı feodal kurumlardır. Hiçbir aşiret mensubu kendi aşiret liderine rağmen aykırı hareket edemez. Dolayısıyla Kürd’lerin geneli aşiret yapısı içerisinde yer aldığına göre, bu tür hatalarda bulunmaları olası değildir. Bu bakımdan aşiret yapıları dışında kalan birtakım başıbozuk grupcukların hataları tüm Kürd halkına mal edilemez.
Diğer yandan, Katil Antranik paşa komutasındaki Ermeni ordusunca Kürd’leri katliama uğratması ahlaksızlığı elbette Ermeni halkına mal edilemez. Dolayısıyla, Kürd halkını ve aşiret kurumlarını da bu konuda suçlamak hiçbir ahlak ve vicdana sığmaz. Bu konudaki mesnetsiz yaklaşımlar, abesle iştigaldir.
İttihat Terakki iktidarı tarafından öldürülen ve sürülen Ermeni’ler kadar, Kürd’ler de Ermeni’ler tarafından eşdeğer sayıda öldürüldü ve yurtlarından sürüldü. Buna rağmen, birçok Kürd, soykırıma uğrayan kendi halkına karşı maalesef ilgisiz ve sorumsuzluk içinde olmağa devem etmektedir. Ermeni’lerin Kürd’lere karşı işlediği soykırımdan maalesef habersiz yaşayan Kürd’ler, öteden beri bir algı operasyonuyla İttihatçı’ların işlediği bu suçu şuursuzca üstlenmeye devam etmektedir! Ne yazık ki, birçok Kürd bu konuya ilgisiz kalacak kadar ulus bilincinden uzaktır. Böylesi bir ulus bilinci zayıflığı, Kürd’ler için trajik bir durumdur…
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.