Başlığın konusuna geçmeden önce burada bir şeyi açıklamam gerekiyor;
Dünyada kabul edilen bir kural ve söylem vardır: Bozulan her şeyin ilacı veya çaresi TUZ’dur. TUZ Bozuldu mu çaresi olmaz. Evet Türkiye de Kürt siyasetinin TUZ’u bozulmuştur.
İnanç ve ırk farkı gözetilmeksizin, her insanın doğuştan sahip olduğu, fakat elindeki sahip olduğu güce dayanarak, başkaları tarafından kullanmasına engel olan insani ve toplumsal haklara sahip olmayan ezilmiş insanların en büyük talihsizlikleri; siyasi ve toplumsal geleceklerinin düşmanları tarafından tayin edilmesi, düzenlenmesi ve idare edilmesidir. Kaldı ki bu düşmanda, tarih boyunca kendi varlığını söz konusu ezilmişlerin yok oluşuna bağlamışlarsa bu ezilmişlerin en büyük talihsizliğidir.
Selahattin Demirtaş: “MİT 2014 yılında (PKK’nın onursal başkanı) Sırrı Süreyya Önder üzerinden çözüm sürecinin lideri sen ol diye bana haber gönderdi ve ben bunu reddettim” diyor. “Çünkü” diyor; “İmralı heyetinin yeterince (MİT ile) görüştüğünü ve bir eş başkan olarak kendisinin çok hayati bir gündem olmadıkça görüşmesinin ahlaki olarak yanlış, siyaseten de doğru olmayacağını belirttim” diyor.
Peki, mademki Demirtaş ahlak ve demokrasi konusunda bu kadar hassas ise, onun başkanı olduğu partiyi (HDP) kimler kurmuş, onu HDP başkanlığına kimler atamış olduğunu da ahlaken anlatması gerekmez mi?
Kürt milleti, Selahattin Demirtaş’ı bihakkın tanımadan, kimler tarafından kullandığını bilmeden ve üstelik bu konuda yeterli siyasi pratik deneyimlerini test etmeden, onu milli kurtarıcı pozisyona yerleştirmesi, tarihi ve telafisi zor bir hata olarak tarihe yazılacak ve yazıldı da.
Bakın Osman Öcalan 10 Mar 2016 tarihinde Akit TV’ye verdiği söyleşide Selahattin Demirtaş’ı nasıl tanımlıyor:
“OSMAN ÖCALAN: (Selahattin Demirtaş’ı tarif ederken) HDP’nin başındaki şahsiyete bakmak gerekiyor. Bana göre Selahattin (Demirtaş) bir lider değildir, bir militandır. O söyleneni uyguluyor. Diyelim, yani onun orda kalması kendisini aşıyor. Yani kim bunu oraya oturttu. Bana göre doğal bir gelişmenin sonucu değildir. En fazla militanlık yapabilecek, PKK ile uyum sağlayabilecek kişi bu siyasal yapılanmanın başındadır. Yani bir işin başında olmak lider olmak anlamına gelmiyor.
Cemil Bayık, PKK örgütün gücü elindedir. Bayık’ın çok güçlü destekleri var…
Bu destek (gücü) ile barış cephesinin Kürtler boyutunda (güçlendireceğine, destekçilerin isteğiyle) zayıf kalmasına çalışıldı. Kendileri ise hızla güç kazandı, örgütü ve mücadeleyi kendi etrafında yeniden dizayn etti. Bunun için Selahattin Demirtaş onu dinliyor. Selahattin Demirtaş barışı sağlayan ve Kürtlerin haklarını alan bir siyasal lider haline gelemedi. Olması gereken onun bir lider haline gelmesidir. (O ise) Bir militan (ve militan kaldı)”
https://www.youtube.com/watch?v=7YqRNz-Dxbg
HDP’nin Kurulması, Amacı Ve Bu Çerçevede Demirtaş’ın HDP’nin Başına Getirilmesi
Temmuz 22,2014 tarihinde dönemin “Başbakan Yardımcısı ve çözüm sürecinden sorumlu Beşir Atalay; “açılım sürecinde Öcalan ve MİT`in talimatıyla kurulan HDP’nin, kurulduğundan beri ilk defa bu kadar anlamlı bir işlev gördüğünü dile getiren Atalay, “BDP-HDP bu çalışmanın içinde önemli bir rol üstlendiler. HDP`nin Cumhurbaşkanı adayı Selahaddin Demirtaş, giderek daha Türkiyeli politika yapıyor.”
http://halkinkurtulusu.net/?p=4653
Bu çerçevede Demirtaş kardeşlere bakacak olursak şunu görüyoruz:
“Apocu Kürt siyasi hareket, biri Türk Meclisi eksenli sivil siyasi kanat, diğeri de Kandil merkezli silahlı kanat olmak üzere iki ayaklı bir harekettir.
Meclis ayağı Selahattin Demirtaş vasıtasıyla kontrol edilmeye çalışırken, silahlı gücün merkezi olan Kandil de belli güçler tarafından Türkiye’den görevli olarak bu hareketin askeri güçlerin merkezi olan Kandil’i denetlemek için gönderilen Selahattin Demirtaş’ın abisi Nurettin Demirtaş’tır.
Yukarıda Osman Öcalan’ında değindiği gibi, burada dikkat edilmesi gereken, Abdullah Öcalan’a rağmen, gerek askeri olsun, gerek siyasi olsun Kürt milletinin geleceğini Demirtaş kardeşlerin kontrol etmesi, şahsi siyasi rant ve destekçi güçlerinin belirledikleri planlarının gerçekleştirmesi için de, Kürtleri siyasi dolgu malzemesi olarak kullanmasıdır. Acaba onlara bu olağanüstü gücü kim sağladı ve kimler verdi? Bence Kürt meselesinin çözümünde bu gizemli konu araştırılması gereken çok önemli bir faktördür.
Çözüm sürecinden önce 2012 tarihinde Abdullah Öcalan Cumhurbaşkanı Tayip Erdoğan’a bir mektup gönderiyor. Öcalan’ın Erdoğan’a gönderdiği mektupta belirttiği; “… ikimizi de tasfiye edecekler…” demesi ve Selahattin Demirtaş’ın HDP’ye başkan olduğundan beri, Öcalan’ın yerine hazırlanması ve kendisinin de bu yere göz dikmesi, (bize göre) gizemli güçlerin onu Öcalan yerine hazırlaması ve bu hazırlıkla beraber aynı zamanda Erdoğan’ı tasfiye etmeyi hedeflemesi dikkat çekici ve çok da önemsenmesi gereken bir husustur.
En önemlisi de, bihakkın bu Demirtaş kardeşlerin projenin arkasındaki güç bilinirse ve hem Türk halkına hem de özellikle Kürt halkına açık seçik anlatılırsa çok şeyin ve hatta siyasi dengelerin değişeceğine emin olabilirsiniz.
Nitekim çözüm süreci esnasında Demirtaş İmralı’da Öcalan’ı ziyaret ettiğinde Öcalan ona şöyle diyor:
Öcalan Demirtaş’a;
"Selahattin, seni liderliğe hazırlıyorlar, farkında mısın? Anladım, heveslisin, liderlik yapabilirsin de, ama ben önderlik tedbirlerimi çoktan aldım, bunu da bil...!!!”
Peki, Demirtaş’ı liderliğe hazırlayanlar kimler ve neden Demirtaş'ı Öcalan'ın yerine hazırlama gereğini duydular?
Tüm bunların ve DEMİRTAŞ kardeşlerin siyasi planlarının açıklanmasını aşağıdaki iki makalede bulabilirsiniz:
https://www.nerinaazad2.com/tr/columnists/yahya-munis/yeni-bir-cozum-surecine-dogru-1-
ve
https://www.nerinaazad2.com/tr/columnists/yahya-munis/demirtas-ocalan-arasindaki-vekalet-savasi-ve-kurt-siyasetinin-sefaleti
2022 Aralık Başında Demirtaş’ın Kobani Duruşmasındaki Müthiş İtirafı:
Bu konudaki haberin detayını özet olarak ünlü gazeteci İsmail Saymaz şöyle anlatıyor:
“2014'te MİT İmralı görüşme heyetinde yer alan Sırrı Süreyya Önder üzerinden Selahattin Demirtaş'a bir haber gönderdiği iddia ediliyor.”
Demirtaş bu konu hakkında diyor ki “ MİT 2014 yılında Sırrı Süreyya Önder üzerinden “çözüm sürecinin lideri sen ol” diye bana haber gönderdi ve ben bunu reddettim” diyor.
Ayrıca, MİT ve Öcalan’ın himayesinde kurulan HDP’nin kuruluş masasında,“HDP'nin ismi konulurken MİT görevlisi de o masadaydı”
İsmail Saymaz şöyle devam ediyor:
“Dönemin arka planı şöyle; 2014 yılı MİT ile Öcalan arasında görüşmeler sıklaşmış, tutanaklar var. Arada bir heyet var; İmralı heyeti, Sırrı Süreyya Önder, Pervin Buldan, İdris Baluken, Selahattin Demirtaş, Aysel Tuğluk. O kadar iç içe geçmiş ki süreç Öcalan-MİT görüşmesi o kadar iç içe geçmiş ki HDP o görüşme sürecinde kuruluyor. MİT görevlisinin de bulunduğu masada HDP kuruluyor, HDP'nin adını Öcalan veriyor. (Hatta) HDP’nin yerel seçim adaylarını bile bu heyet tespit ediyor. MİT görevlisi de masada o da “iyi olmuş” falan diyor. Hiçbir şeyden haberimiz yoktu diyenler duysun bunu. HDP'nin ismi konulurken MİT görevlisi de o masadaydı. O günlerden bir gün Selahattin Demirtaş bir seyahate gidecek o esnada Sırrı Süreyya Önder üzerinden bir görüşme talebi iletiliyor. Benim duyduğum kadarıyla Demirtaş, kendisinin partisinin eş başkanı olduğunu MİT ile böyle görüşmesinin doğal görülemeyeceğini söyleyerek reddediyor.”
“Öcalan, Demirtaş'ın MİT ile görüşmemesine kızıyor”
Şimdi Sırrı Süreyya Önder'in yanıtını okuyalım: “Süreçte bir görüşme talebi olduğu doğrudur. Görüşmenin başlığı sürecin ve tarafların rol ve işlevlerine ve genel gidişatın değerlendirilmesine dairdir. Selahattin Demirtaş Bey de “İmralı heyetinin yeterince görüştüğünü ve bir eş başkan olarak kendisinin çok hayati bir gündem olmadıkça görüşmesinin ahlaki olarak yanlış, siyaseten de doğru olmayacağını belirtmiştir.” Bunun üzerine İmralı heyeti Abdullah Öcalan ile görüşmeye gidiyor. Benim duyduğum kadarıyla Öcalan, “Demirtaş'ın MİT ile görüşmemesine kızıyor, öfkeleniyor. Bu yüzden bu sürecin sonunda Demirtaş İmralı görüşme heyetinden çıkarılıyor ve bir daha görüşmeye gidemiyor” diye biliyorum. Demirtaş da -iddia o ki-; bu teklifi reddetmesi üzerine Öcalan'ı kendisine karşı doldurduklarını düşünüyor.”
https://www.youtube.com/watch?v=5mUMg8_DxQs
Olayların seyri bu iken, akla şöyle bir soru gelebilir:
Yukarıdaki belgelerde ifade edildiği gibi, mademki HDP partisini MİT kurmuş ve partinin başına da Selahattin Demirtaş’ı MİT başkanı Hakan Fidan getirmiş ise, nasıl oluyor da Demirtaş onların sözünden çıkıp itiraz edebiliyor?
Yukarıda belirttiğimiz gibi, Demirtaş kardeşleri Kürt siyasında ön sırada yerleştiren ve burada da tutan güçler Kemalist–Marksist güçlerdir. Demirtaş kardeşler Marksist–Materyalist düşünceden dolayı devrimcilik ayağıyla bunlara çok çabuk teşne olabiliyorlar ve zorlanmadan (Kürtlüğü amaç değil de araç olarak kullandıkları için) Kürtlüğü ve Kürt haklarını bu süfli ideolojilerine rahatlıkla kurban edebiliyorlar.
Zaten Türk İstihbarat Teşkilatı–MİT’in Başkanı Hakan Fidan da bunun farkına vardığı için olsa gerek Demirtaş’a ummadığı bir önerinde bulunarak “Öcalan yerine çözüm sürecinin muhatabı sen ol” teklifinde bulunuyor. Fakat Demirtaş çoktan Kürtleri ideolojisinin kurbanı ettiği için çözüm sürecini bozuyor ve böylece Kürtlerin geleceğini karartmakta bir sakınca görmüyor…
Örnek olarak; Kürt milletine karşı uyguladıkları bu dehşetengiz ihanetlerini gösterebiliriz:
Türkiye’deki sosyalist hareketin (HDP ve Demirtaş’a) ilk eleştirisi;
“Başbakan Erdoğan Başkanlık sistemini getirmek için bu açılımı başlattı. Kürtleri yanına alarak başkan olmak istiyor.” şeklinde oldu. Bu sebeple açılım sürecindeki gidişata Kemalist sosyalistler eleştiri getirince, Selahattin Demirtaş bu eleştirilere karşı paniğe kapılırcasına hemen cevap yetiştirmeye çalıştı. Hem de akıl ve izandan yoksun ve Kürtlerin felaketine mal olacak cevaplarla;
Selahattin Demirtaş;
“Biz AKP usulü başkanlık sistemini asla kabul etmeyiz. Barışın şartı başkanlık değildir ve böyle bir şey olamaz. BDP eş başkanı olarak açık söyleyeyim: Anayasada özerk Kürdistan deseler (ve yazsalar), Kürtçe anadilde eğitim serbesttir diye açıkça yazsalar ve bunun karşılığında da anayasanın bir maddesinde başkanlık sistemi yazsalar, biz o anayasaya evet demeyiz. Daha nasıl açık söyleyeyim ki!” (22.04.2013 tarihli Odatv.com)
Yine Selahattin Demirtaş;
“Başkanlık sistemiyle ilgili olarak ilkelerinden vazgeçmediklerini ve büyük bir faciayı önlediklerini belirten Demirtaş, “Başkanlık sistemine evet deseydik, AKP’li Kürtlerin sorunları çözülürdü ancak halkın sorunu çözülemezdi” (Tabii ki Kemalist halkın sorunlarını kasıt ediyor olsa gerek…)
Tekrar Demirtaş,
“Ver başkanlığı al özerkliği diyenler kusura bakmasın, biz demokrasi için mücadele ediyoruz. Sadece Kürde demokrasi olamaz.” Demirtaş mealen devam ediyor;
“Doğrudur, eğer derdimiz sadece Kürtlerin hakları olsaydı bir yolunu bulup Erdoğan’la anlaşabilirdik, ancak, diğer halkların sorunu çözülmezdi. Kimse kusura bakmasın biz demokrasi mücadelesi veriyoruz.”
(22.03.2016 tarihli İMC TV ve İlkehaber.com sitesinden)
İşte Kürt milletinin geleceğini karartan çözüm sürecinin akamete uğratan olayın iç yüzü budur
Mesaj ve yorumlar için
[email protected]
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.